13.10.2024 - 07:01 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - Laurent Buffie’nin Fransa’da gişe rekorları kıran “Toc toc” adlı tiyatro oyununun Türkçe sinema uyarlaması “Takıntılar”ın Türkiye galası 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapıldı. Oyun bize yabancı değil, zira 2019’da Tatbikat Sahnesi’nde de “Takan Takana” ismiyle sahnelenmişti. Yunus Nihat Özcan’ın yönettiği “Takıntılar”ın oyuncu kadrosu harika: Zafer Algöz, Çiçek Dilligil, Özge Özberk, Seda Bakan, Ecem Erkek, Sarp Akkaya ve Bora Akkaş rol alıyor. Filmde obsesif kompulsif bozukluktan (OKB) muzdarip altı kişi, ünlü bir psikiyatrdan randevu alıyor ama doktorun gecikmesi yüzünden dertleriyle baş başa kalıyorlar. Üç kere İstanbul’u ziyaret eden, “Takıntılar”ın galası vesilesiyle Antalya’ya ikinci kez gelen Laurent Buffie, festival sırasında sorularımızı yanıtladı.
■ Oyunu yazarken neler ilham verdi size?
Bende de obsesif kompulsif bozukluk var. Oyundaki karakterler gibi... Yemeklerde arkadaşlarımla OKB’mi paylaştığım zaman hiçbiri ciddiye almazdı. İnsanlar deli ve tuhaf göründükleri için kendi hastalıklarını kabullenemiyor. Ama bu konuşmaların sonunda bütün arkadaşlarım rahatlıyor ve açılmaya başlıyorlardı. “Bende de şu OKB var” diye paylaşmaya başlıyorlardı. Kabullenme oluşuyordu. Çıkış noktası buydu.
■ “Toc toc”u 20 sene önce yazdınız. Hâlâ bu kadar güncel, taze kalabilmesinin nedeni ne olabilir?
Aslında günümüzde bu oyun daha da güncel. Çünkü 20 sene önce bunların OKB diye bir teşhisinin olduğu bilgisi yoktu kimsede. Şimdi ise dünya çapında farkındalık oluşuyor. Bu yüzden evrenselliğini koruyor.
■ Oyundaki karakterler OKB’leri yüzünden aslında yalnızlıklarından şikâyetçiler. Yalnızlık pandemisi biter mi sizce?
Bende de OKB olduğu için biliyorum ki Fransa’da OKB’si olan insanlar hasta olarak kabul ediliyor. İlaç tedavisinde hızlı bir ilerleme olmuyor. Bu yüzden de OKB’si olan insanlar büyük yalnızlık çekiyor. Son zamanlardaki başlıca ilerleme, herkesin bu konu hakkında birbiriyle konuşmaya başlaması ve durumun normalleşmesi oldu. Eskiye göre şimdi grup terapileri çok daha başarılı ve yaygın. OKB’lilerin geçmişinde çok fazla acı var. Bu yüzden bunun normalleşmesi ve konuşulması çok iyi bir şey.
■ Ruhsal tedavide içe dönmek önemli iken oyunda karakterler, başkalarına odaklandıklarında şifa buluyor. Ruh sağlığının yolu hem bireysel hem de birlik olmaktan mı geçiyor?
Doktor değilim ama birçok grup terapisi seansına katıldım, doktorlarla konuştum. Ve doktorlar sizin dediğiniz gibi çözümün bu olduğundan bahsetti. Oyunu izleyen doktorlar, grup terapilerinde oyundan bahsediyorlar. Bu bağlamda tedavileri konuşuyorlar.
■ Oyun, İspanya’da ve Güney Kore’de sinemaya uyarlandı. Bu filmleri izlediniz mi?
Sadece İspanyol filmini izledim. Beğenmedim. Oyunda olmayan yeni karakterler koydular. Orijinal metne sadık kalmadılar ve oyunun mesajını yıktılar. Fransa’da da bu sinema uyarlaması hiç beğenilmedi.
■ Uyarlamada öncelikleriniz nelerdi? Türkiye versiyonunu nasıl buldunuz?
Oyunun uyarlamasında üç temel prensip vardı: Gerçekten komik olması, orijinal metnin duygusunun korunması ve çektikleri acılardan ötürü hastalığı olan insanlarla alay edilmemesi gerekiyordu. Oyunu yazarken OKB’liler hakkında çok şey öğrendim. Birçok röportaj ve belgesel izledim. Bunları izlerken gördüğüm acılardan çok etkilendim ve ağladım. Bu yüzden farklı OKB’si olan altı insanı bir araya getirmek istedim. Oyunun komikliği bariz ama bu, hastalarla alay edilmesi anlamına gelmez. Ve Türk versiyonu bu prensiplere çok sadık. Bu uyarlamadan çok memnun kaldım. Gizlice Türk sinemalarına gidip insanların tepkilerini, gülmelerini seyretmek istiyorum.
“Zafer Algöz rolü, nasıl hayal ettiysem öyle canlandırdı”
■ “Takıntılar”ı izlediğinizde en çok beğendiğiniz oyuncu kim oldu?
Tüm oyuncular harika olduğu için birisini söylemek zor. Ama Zafer Algöz’ün performansını çok takdir ettim. Çünkü Tourette Sendromu olan insanlar gibi küfrediyor, tiklerini yapıyor. Yazarken hayal ettiğim şekilde karakterini canlandırdı. Çok zor bir performans. Bu performansı Fransız oyunculardan almam çok zor oldu. Ama Algöz nasıl hayal ettiysem öyle canlandırdı; mükemmeldi.
■ Antalya’daki galada festival atmosferini nasıl buldunuz?
Seyirci çok misafirperver ve çok sıcaktı. Harika bir seyirci tepkisi aldık. Oyunun mesajının anlaşılması, olumlu tepkiler alması beni güvende hissettirdi.
■ Türk komedilerinde küfür bolca kullanılır, seyirciyi güldürür ama aynı zamanda filmin niteliğini de aşağı çeker. Fransa’da benzer bir durum var mı?
Fransız sinemasında çok küfür kullanılan, milyonlarca insanın izlediği ana akım filmler var ama onların hiçbiri ödül almıyor, festivallere gitmiyor. Entelektüel yapımlar yani sanat filmlerini ise kimse seyretmiyor neredeyse. Türkiye ile aynı denebilir.