Alin TaşçıyanTürk sineması yalnızca büyük bir ustasını değil, en sevilen kişiliklerinden birini kaybetti. Atıf Yılmaz’ın ustalığı yedinci sanatla sınırlı değildi, insan ilişkilerinde de bir o kadar başarılıydı.
Onun sinemadaki estetiğini takdir ettiğimiz kadar bir hayat esteti olarak duyarlığını da hep anımsayacağız. Genç kuşak yönetmenler resim eğitimi almış olan Yılmaz’ın kompozisyon, renk ve ışık bilgisini edinmeye çalışmalı. Bunun da ötesinde yaptığı iş üzerine atıp tutmayan, büyük iddialarla ortaya çıkmayan, yersiz tartışmalara girmeyen, eleştiri kaldırmayı bilen, kimseyi kırmadığı için el üstünde tutulan, sosyal hayatın içine skandallarla değil keyifle katılan, birlikte çalıştığı insanların ona adeta tapınmasını sağlayan kişiliğini mutlaka örnek almalı.
Yılmaz’ın acı haberini alır almaz onu tanımış olan herkesin birbirine başsağlığı dilemesi, her kuşaktan sinemaseverin üzüntü duyması, üstadın etrafında oluşan geniş sevgi halesinin, o büyük manevi ailenin bir göstergesi. Çocukluğundan beri Atıf Yılmaz’ı tanıyan Deniz Kıral’ın sarf ettiği sözde saklı üstadın sırrı: “O da bizim Fellini’mizdi”.
Gerçekten de Yılmaz’ın Türk sinemasındaki yeri, Fellini’nin İtalyan sinemasındaki yerine özdeştir. Duayen bir yönetmen olarak toplumun ezilen bireyinin temsili ve cinsel arzunun yalnız nesnesi değil öznesi olarak kadın karakterlere odaklı filmlerinin gerek izleyici gerek Yeşilçam üzerinde bıraktığı iz bakımından Atıf Yılmaz, Fellini gibi etkili ve onun gibi benzersizdir. Mesleğinde de, özel yaşamında da kadınları çok sevdi; kadınlar da onu çok sevdi.
Tabulara balyoz darbesiDil ve kültür farklılığı, elbette Türkiye’den Fellini kadar cüretkâr biçeme ve temalara sahip bir sinemanın çıkmasını engelledi ama Yılmaz, hakiki bir sanatçı tavrıyla din ve töreden kaynaklanan tabuları yıkmayı göze aldı.
1977’de başyapıtı sayılan “Selvi Boylum, Al Yazmalım” ve 1979’da “Adak”, kariyerinde bir doruk noktasını temsil ediyordu. Onun medeni cesareti özellikle Türkiye’nin toplumsal açıdan büyük bir değişim ve dönüşüm geçirdiği seksenli yıllarda sinemanın tutunacak dalı oldu. Ülkenin ilerlemesi yalnız askeri değil, sonuçlarına bugün tanık olduğumuz toplumsal bir darbe yemişken, Yılmaz önüne geçilemeyecek dinamikleri, örneğin cinsel özgürlüğü “Mine”, “Bir Yudum Sevgi”, “Dağınık Yatak”, “Dul Bir Kadın” ve “Aah Belinda” ile ilan etti.
Doksanlı yıllarda artık yaşı yetmişe gelmiş bir yönetmen olarak köşesine çekilmek şöyle dursun tabulara iki balyoz darbesi daha indirdi. Geçmişte de sık sık değindiği Anadolu’nun katı geleneklerinden birini onunla aynı adı taşıyan film “Berdel”de eleştirdi.
Dünya sinemasının ana akım filmlerinde bile eşine az rastlanır cüretkârlıkta bir kadın eşcinselliği konusunu “Düş Gezginleri”nde ele alabildi.
Son filmi “Eğreti Gelin” de doğası itibariyle çok ses getirmemiş bir kitabın açığa çıkardığı bir geleneği gündeme getirip tartışma yarattı.
Genellikle elli yıllık kariyerinin ikinci yarısına odaklanılırsa da Yılmaz’ın başarı grafiğinin oldukça istikrarlı olduğunu da göz ardı etmemeli. Altmışlı ve yetmişli yıllarda, Yeşilçam dünyanın sayılı büyük film endüstrilerinden biri olarak yüzlerce film üretirken, Yılmaz da bazen yılda beş filmle bu piyasaya dahil oldu. Dönemin koşulları gereği bu tür bir seri üretim, onun özlediği niteliği tutturmasını engelledi kuşkusuz.
Filmografisinde yer almasa da olacak ticari yapımlar gerçekleştirdi. Ama yedinci sanata hâkimiyeti ve özellikle oyuncu yönetimindeki becerisi sayesinde genellikle belirli bir estetiği tutturdu. Onunla çalışanların sık sık ifade ettiği gibi oyuncusuna uzun uzun söylev çekmek, onu zorlamak yerine güvenini telkin ederek onu motive edişi bir örnektir. Asistanlarını da azarlamak yerine onu bir ağabey, bir baba gibi görüp düş kırıklığına uğratmamak için uğraşıp didinmelerini sağlardı.
Hepimiz bir Atıf Yılmaz’ız
Belki de hastalığının ilk belirtileriydi; “Eğreti Gelin”in Kastamonu’daki setine yaptığımız gezinin ilk gününde bütün ekibi yüzlerinde Atıf Yılmaz maskeleriyle çalışır durumda bulmuştuk! Yönetmenin rahatsızlanıp çekime ara vermek zorunda kalışı onları o kadar üzmüştü ki, bir fotoğrafının fotokopisini büyüterek çekip yüzlerine maske olarak takmışlar, moralini yükseltmek için “Hepimiz bir Atıf Yılmaz’ız” mesajı vermişlerdi ustaya... Bugün sevenleri, yine aynı mesajı verecek Atıf Yılmaz’a.
BUGÜN UĞURLUYORUZ Atıf Yılmaz Batıbeki, önceki akşam 81 yaşında mide kanserine yenik düştü.“Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Ah Güzel İstanbul ve “Adı Vasfiye” gibi filmlere imza atan Yılmaz’ın Zeki Ökten, Yılmaz Güney, Şerif Gören, Ali Özgentürk, Halit Refiğ gibi yönetmenlerin yetişmesinde büyük katkısı oldu. Yönetmenin son filmi, 2004’te çektiği “Eğreti Gelin” oldu. Sırasıyla Nurhan Nur, Ayşe Şasa ve Deniz Türkali ile üç evlilik yapan Yılmaz, ressam Kezban Arca Batıbeki’nin babasıydı. Yılmaz için bugün 10.00’da Emek Sineması’nda tören düzenlenecek. Yılmaz, Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
TÜRK SİNEMASINA EMEK VERENLER ATIF YILMAZ’I MİLLİYET’E ANLATTI
Bir dönem kapandıHülya Koçyiğit:
Cesur filmler yaptı
Türk sinemasında çok sevdiğim, önemli, değerli bir yönetmeni kaybettik. Çok verimliydi. Geniş bir yelpazede, çok farklı konuları işledi. Entelektüel, zarif bir beyefendiydi. İlkeleri vardı. Oyuncularıyla filme başlamadan önce çok güzel diyalog kurardı. Türk kadınının gelişimini sergilemek için önemli ve cesur filmler yaptı.
Türkân Şoray:
Sıcacık bir insandıHer şeyden önce hayatı, dertleri, sevinçleri paylaştığım sıcacık bir insandı. Onu kaybetmiş olmak beni çok üzdü. Ama onun ötesinde sinemasıyla, yenilikleriyle, Türk kadınını sinemaya doğru taşımasıyla ve beni de bu taşımada değerlendirmesiyle hayatımda eşsiz bir yere sahiptir.
Kadir İnanır:
Bıraktıkları önemli
Her insan bu dünyadan göçüp gidecek. Bu yolculuk sırasında insanların geriye bıraktıklarıdır önemli olan. Yılmaz bunları fazlasıyla başardı. Önemli filmlerinin başrol oyuncusu olarak çok üzgünüm.
Eşref Kolçak:
Bir ekol yarattıSinemaya gönlünü vermişti. Bütün varlığıyla sinema için uğraşmış, ondan hiçbir zaman şikâyetçi olmamıştı. Ayrı bir sinema ekolü yarattı. Gururla söylüyorum: Hayatımda eğer çok belirgin filmlerim varsa, hemen hemen hepsinin altında Atıf Yılmaz’ın imzası vardır.
Filiz Akın:
'Kadın’a katkı yaptı
Hayranlık duyduğum, beraber çalışmayı çok istediğim bir yönetmendi. Türk sinemasına ve kadına olan katkıları, insani duyguları ön plana çıkarışı beni çok gururlandırmıştır.
Nedret Güvenç:
Örnek bir insandıSinemadaki başlangıç yıllarımın en değerli yönetmeniydi. Örnek bir insandı. Sete her zaman hazırlıklı gelirdi. Ne yaptığını bilen bir yönetmendi. Aynı zamanda bir sanat adamıydı; edebiyat, kültür, şiir, vb. her şeyi bilen, esprili biriydi. Onunla çalışmak bize çok rahat gelirdi. Daha yapacak çok işi bulunuyordu. Zaten hazırlıkları da vardı. Umarım gençler onun yolundan gider.
Hale Soygazi:
Hazirana yetişseydi
Hayatımda çok önemli bir insandı. Sinemaya başladıktan epey sonra film çektim onunla. “Bir Yudum Sevgi” çok önemli bir filmdir kariyerimde. Ayrıca çok sevdiğim bir dosttu. Onunla Türk sinemasında bir dönem kapandı. Haziranda yeni filmini çekecekti, keşke yetişebilseydi. Çok önemli bir yönetmendi. Onun filmlerindeki mizah duygusu, bence en önemli niteliğiydi.
Erden Kıral :
Bir dönem kapandıAtıf Yılmaz örnek alınacak bir insandı. Kibar, nazik, güleryüzlü ve bağışlayıcıydı. Ama dediklerinden caymazdı ve sarsılmaz bir iradesi vardı. Onun ölümüyle Türk sinemasında bir dönem kapandı. Önemi her geçen gün daha da iyi anlaşılacak.
Fikret Hakan:
Yeni projeleri vardı
Son zamanlarda sağlığına kavuşmuş gibi görünüyordu. İyiydi, keyfi yerindeydi. Hatta yeni projelerinden söz etmişti. Beklenmeyen bir olaydı; yavaş yavaş eksiliyoruz...
Lale Mansur:
Ona çok borçluyumAtıf Ağabey’e o kadar çok şey borçluyum ki! Yeni başladığım oyunculuk kariyerimde bana en büyük fırsatı veren kişiydi. Her şeyden önce dosttu, tanıdığım en genç insandı.
Atilla Dorsay:
En 'genç’ yönetmen
Çifte üzüntü duyuyorum. Kişisel planda çok değerli, çok yakın ve çok sevdiğim bir dostumu kaybettim. Ama çok daha genel biçimde Türk sinemasının en yaratıcı, en üretken ve en “genç” yönetmenlerinden biri, belki de birincisi öldü. Onun kişisel serüveni, Türk sinemasının '50’lerden itibaren yaşanan serüveniyle koşut ve iç içe. Dolayısıyla ondan söz etmek ve onu anmak için çok fırsatımız olacağına inanıyorum.
Orhan Günşiray:
Çok şey öğrettiBu mesleğin duayenlerdendi. Babayani bir insandı, dürüsttü. Mesleğini çok iyi biliyordu. Ondan çok şey öğrendik. Çok güzel bir ortaklıktı bizimki; birlikte çok iyi filmler yaptık.
'Dünya için kayıp’
PARİS AA
Yılmaz’ın ölümü, Fransa’da da üzüntüyle karşılandı. Strasbourg’da bulunan, Avrupa’nın ikinci en eski sineması olarak bilinen ve sanatsal ağırlıklı filmleri gösterime sunmasıyla tanınan Odyssee Sineması’ndan yapılan açıklamada, “100’den fazla filme imza atmış Yılmaz’ın kaybının, Türk sineması için olduğu kadar, dünya sineması için de kayıp olduğu” belirtildi.