05.06.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Safa Tekeli
Ona çok yakışan bu “Sanatın ırgatı” benzetmesini, Türk tiyatrosunun Batılı anlamda kurucularından Muhsin Ertuğrul, onu Reşat Nuri Güntekin’e takdim ederken söyler. Oysa Cahit Irgat, çocukluk yıllarında tanımıştır Reşat Nuri’yi. 1916 yılının 21 Mart gecesi Lüleburgaz’da dünyaya gelir Cahit Irgat, Birinci Dünya Savaşı’nın sonudur (1918); subay olan babasının doğuya tayiniyle okul çağına kadar oralarda kalır. 1923’te annesinin memleketi Lüleburgaz’da ilkokula başlar, 1927 yılında orta eğitimi için İstanbul Vefa Lisesi’ne girer; 1929’da ise İstanbul Muallim Mektebi’ne geçer ve Edirne’ye nakledilir. 1930, Cahit Irgat’ın edebiyata yöneldiği okul temsillerinde oynamaya başladığı yıldır; aynı yıl Reşat Nuri Güntekin’i tanır.
‘Çok Yaşasın Ölüler’
Öğretmen okulundayken, “Müfettiş geliyor” diye korkutmuşlardır öğrencileri: “Müfettiş gelir de öğrenci korkmaz mı? Korktuk elbet bütün okul. Ama romancıydı gelen müfettiş. Çalıkuşu’nu yazan müfettiş. Gele gele ufak tefek incecik, zarif bir adam girdi sınıfa. Üstelik güleç yüzlü bir müfettiş…” Böyle anlatıyor tanışmayı Cahit Irgat, “Çok Yaşasın Ölüler” kitabında. Romancı Müfettiş, öğrencilerin dolaplarına bakarken sıra onunkine gelir: “Ha açtı ha açacak derken açtı: -Kimin bu dolap, dedi. Benim. -Bu ne dağınıklık böyle? Sanatçı dağınıklığı. Muzibin biri fısıldadı: -Şairdir efendim, müsamerelerde de birinci! -Bir şiir oku bakalım. -İniyor kayık çıkıyor kayık... -Yeter yeter tamam. Müfettiş gittikten sonra ben bir hafta ‘tardı muvakkat’ (geçici uzaklaştırma) almıştım.”
Ailesi reddediyor
Reşat Nuri’nin yanı sıra resim öğretmeni heykeltıraş Ratip Âşir tarafından oyunculuğa teşvik edilen Cahit Irgat, 1934 yılında Edirne’ye uğrayan Raşit Rıza Tiyatrosu’na başvurur. Raşit Rıza tarafından çok sevilir, ama “Okulunu bitir, sonra gel” tavsiyesiyle karşılaşır. Aynı yıl mektuplaştığı Muhsin Ertuğrul’dan da aynı cevapları alır. 1935 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndan ayrılanlarla kuvvetlenen Raşit Rıza’ya başvurur ve tiyatroya kabul edilir. Saray Sineması’ndaki “O Gece” piyesiyle galasını yapan Raşit Rıza Tiyatrosu’nda bir uşak rolüyle profesyonel olur. Kötü yola saptı diye ailesi tarafından reddedilir. Altı ay sonra İstanbul Şehir Tiyatrosu’na girer; Muhsin Ertuğrul kırk figüran arasından onu kadroya almıştır. Bir yandan sahneye çıkar, diğer yandan İstanbul Konservatuvarı’na devam eder. İlk şiiri bu yıl (1936) “Cahit Saffet” imzasıyla Varlık dergisinde yayımlanır.
‘Sanatın ırgatı’
Cahit Irgat’ın yolu ilginç bir şekilde Reşat Nuri ile kesişmeye devam eder: “Yıllar sonra Şehir Tiyatrosu, sene bilmem kaç. Muhsin Ertuğrul’un odasındayız, ‘şıp’ diye tanıdı beni Reşat Nuri. Muhsin Ertuğrul: -Soyadına bakma sen Reşat’cığım, o ‘sanatın ırgatı’ dedi. Bu sefer Reşat Nuri anlattı beni Muhsin Hoca’ya. ...Cebeci Konservatuvarı’nda talebeydim. Ve bir gün Reşat Nuri gelmişti bu konservatuvara: -Rahat mısın? Memnun musun, dedi. -Değilim, dedim. -Olacaksın, dedi, lazımsın sen. En iyi talebemiz sensin; bütün hocalar memnun senden. ...-Yemen içmen rahat, otur sen şiirini yaz. Ercüment Ekrem seni dilinden düşürmüyor; gelmez böyle kabiliyet diyorlar. Bak Nurullah Ataç, senin bir şiirin için Akşam’da ne güzel yazmış. Ne sevinmiştim onun bu sözüne: Ataç senin için yazı yazmış.”
‘Süründüm ama sürüngen olmadım’
Konservatuvardan ayrılınca İstanbul’a dönen Cahit Irgat, şöyle anlatıyor: “En iyisiydim ya Cebeci Konservatuvarı’nın; nedeni uzun, bir gün kovuldum oradan. (…) Paran var mı, dedi Reşat Nuri. Var, dedim ve gösterdim. Tam 210 liram vardı. İyi paraydı o yıllar. Okulda aslan gibiydim, kırk lira aylığımdan biriktirmiştim. Çektim arabamı geldim İstanbul’a. ... Süründüm ama sürüngen olmadım hiç. Muhsin Ertuğrul ‘şıp’ diye aldı beni tiyatroya. ... Aylar mı geçti, yıllar mı? Birkaç yerli filmde birincilik verdiler. Heykelleri durur hâlâ... Ve bir gece de balo gibi bir şey yapıldı bunun şerefine. Liman Lokantası salonunda. Reşat Nuri hanımıyla bir masada oturuyordu. Çağırdı masasına: -Tiyatro, dedi, tiyatro! Senin yerin tiyatro!”
Son tiyatro serüveni
Cahit Irgat’ın son tiyatro serüveni Dormen Tiyatrosu’nda başlar ve “Yaygara 70” müzikali sırasında Ankara’da sona erer. Onun tiyatrodaki son yılını Haldun Dormen, “Sürç-ü Lisan Ettikse” adlı kitabında şöyle anlatır: “Bir gece Cahit sabaha karşı hastalandı. Hep birlikte koridorlara doluşup doktorun kararını bekledik. ... İstanbul’a döner dönmez Cahit tiyatrodan ayrıldı. Ayrıldıktan iki gün sonra korkunç gerçeği öğrendik. Cahit akciğer kanseriydi ve birkaç yıllık ömrü kalmıştı. Bunu duyar duymaz Erol Günaydın ile arabaya atladık, Cahit’in Şişli’deki apartmanına gittik. Cahit yatıyordu yatakta. Karısı Neriman başucundaydı. Bizi görünce sevindi. Yüzü aydınladı birden, ‘Meğer Ankara’da çok hastaymışım, bu yüzden seni kırdım’ dedi çocuk gibi kızarak. ... O gün Erol’la orada uzun süre kalıp neşelendirdik onu. Bir iki hafta dinlendikten sonra tekrar sahneye çıkacağına inanıyordu. Bir daha sahneye çıkamadı koca Cahit. Eridikçe eridi ve bir yıl sonra, haziran ayında göçüp gitti.”