11.06.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
Melisa Vardal - Sanat, insanlığın en temel ifade biçimlerinden biri olarak düşünceleri, duyguları ve toplumsal gerçekleri yansıtan bir ayna. Bu ayna bazen rahatsız edici bazen kışkırtıcı olsa da sanatın karanlığın karşısında her zaman özgürce varolabilmesi toplumların gelişimi ve ilerlemesi için hayati önem taşır. Ancak tarih boyunca otoriter rejimler sanatı, muhalefeti susturmak için bir araç olarak kullandılar. Son dönemde İsrail-Filistin çatışmalarının ardından sanat dünyasında yeniden alevlenen ifade özgürlüğü tartışmaları, bu karanlığın bir yansıması. Avrupalı ABD’li birçok müze ve sanat kurumu, Filistin yanlısı sanatçıların etkinliklerini engelleyerek bir halkın kendini ifade etme özgürlüğünü ellerinden almaya çalışsa da Ulusal Sansüre Karşı Koalisyon (NCAC) tarafından başlatılan Sanat Sansür Endeksi, 7 Ekim’den bu yana yaşanan sansür örneklerini haritalandırarak dikkat çekiyor. Sansür haritasına her gün yeni sansür ihbarları girilirken bunun bütün sanat dünyasında yeni bir diyalog yaratma ihtimali de umut olarak görülüyor.
“Bugün bu trajediyi görmezden gelenler suç ortağıdır”
Çok ilginç çok sert günlerden geçiyoruz. Ve bu trajediyi, bu soykırımı bugün yaşanmamış gibi yapanlar da suç ortakları. Burnumuzun dibinde Filistinlilere yaşatılanları görmezden gelenler; bastırmaya, çarpıtmaya çalışanlar hatta yaptıkları işlerle tek sorun iklim kriziymiş gibi yapan tüm entelektüeller kayıptır ve hükümsüzdürler.
“Bu bir vicdan meselesidir”
11 Aralık 2023’te ABC Arts’ta çıkan bir habere göre Avustralyalı sanatçı Mike Parr’ın Anna Schwartz Gallery ile olan sözleşmesi, İsrail-Gazze Savaşı’na gönderme yapan bir performans çalışması nedeniyle feshedildi. Böylece Ulusal Sansüre Karşı Koalisyon (NCAC) tarafından başlatılan Sanat Sansür Endeksi bir vakayı daha içermişti. ABD ve İsrail hükümetini eleştiren ya da Filistinli sivillerle dayanışma içinde olduğunu ifade eden sanatçılar, etkinliklerinin ve sergilerinin iptal edilmesi, kişisel tehditler, fonlarının kesilmesi gibi yaptırımlarla karşı karşıyalar. Halbuki İsrail hükümeti, Uluslararası Af Örgütü, Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü ve Action Aid dahil olmak üzere pek çok dünya kuruluşu tarafından soykırım uygulamakla kınanıyor, ama Judith Butler’ın Centre Pompidou’da düzenlediği konferanslar dizisinden çekilmek zorunda kalmasına ve maalesef Gazzeli sanatçı Fathi Ghaben’in tıbbi tedaviye erişiminin reddedilmesinin ardından 25 Şubat günü 77 yaşında hayata veda etmesine şahit olduk. Johanna Tageda, Almanya’daki sergisine verilecek kamusal desteği kaybederken Laurie Anderson çalıştığı üniversite tarafından istifaya zorlandı. Aktörler, sanatçılar ve yazarlar her zaman siyasi görüşlere sahip olmuştur. Sanatçıların içinde yaşadıkları dünyanın bir parçası oldukları ve bu dünyayı sanatlarına taşıdıkları uzun bir tarih var. Eğer sanatçılardan günün meseleleriyle ilgilenmelerini beklemiyorsak gerçekten sanattan genel olarak ne bekleyebiliriz ki? Bu bir vicdan meselesidir.