18.07.2008 - 21:49 | Son Güncellenme:
Yazın insanı gevşeten sıcağını bahane edip divanda uzun oturma keyfine keyif katacak yeni bir kitap arayanlar için, 24 yılda bir gelen nadir kuyruklu yıldız misali bir şans “Orada Bir Uçurum Var Uzakta”. New York’un gözde eleştirmeni Gary Indiana’nın kitabın arka kapağına yazdığı ifade de kitap kadar nadir: “Samuel Beckett’i beline altı silah kuşanmış, elinde yılan kaynayan bir torbayla dolaşır hayal etmek isteyenlerin kaçırmaması gereken bir kitap!”
“Nog”, “Flats”, “Quake” ve “Slow Fade”in yazarı Rudolf Wurlitzer’in, 70 yaşında, 24 yıllık aradan sonra yayımladığı beşinci romanı “Orada Bir Uçurum Var Uzakta”.
Uzak Batı’dan postmodern bir kovboy romanı. Altmışların çiçek çocuklarının, aşk, hayat ve ölüm felsefesini benimseyen bir yazarın acımasız, komik, açık saçık, dört başı mamur bir özeleştirisi. Beckett’vari hayat bezginliği içinde protesto kültürünü alaya alan, vahşi, anarşist, dürüst bir şiir.
Zebulon’un aşk üçgenleri
Romanın kahramanı Zebulon Shook, aşkının farkına varamadan aybettiği ‘Ne Orada, Ne Burada’ isimli Kızılderili kadının “Ölü mü, diri mi olduğunu anlamadan, görülmeyen bir dünya sanki varmışçasına ya da rüyadaymışçasına dünyalar arasında bir kör gibi kaybolasın inşallah!” şeklindeki lanetiyle yollara düşen yakışıklı bir dağ adamı.
1850’lerde Colorado dağlarında başlayan macera; kuzeybatıda sona erinceye kadar, Panama’dan Meksika devrimine, Kaliforniya’dan San Fransisko kıyılarındaki altın madenlerine Zebulon’un içine düştüğü aşk üçgenleriyle örülüyor.
Amerika’nın köken arayışının altmışlı yıllarda paranoya, şiddet, benmerkezcilik, nihilizm ve iletişimsizliğe dönüşmesinin hikayesi. Ne Orada, Ne Burada’nın, ”Kim olduğunu bulmak için sürekli bu ülkenin geri kalanından farksız şekilde habire ordan oraya taşınıp duracaksın!” lanetiyle Zebulon, “Poker masasında yeşil elbisesiyle oturan, saçları siyahtan siyah, cildi eski pirinç kağıtları gibi parlak, Meksika tütünü içen kadın” Delilah’a tutulur.
Delilah, Vahşi Batı’nın en iyi kovboyu kadar iyi bir nişancıdır. Kartları büyük bir maharetle karar. Bütün Afrika dillerini konuşan, Mısırlı bir melezdir. Daha ilk bakışta Zebulon’un kim olduğunu yüzüne vurur: “Sen nesin biliyor musun Zebulon! Ortalıkta fişeği yanık ç.küyle kalpsiz dolaşıp duran yığınla gringodan birisin!“
Uçurumun kenarına doğru
Ama Delilah, Zebulon’u kim olduğunu aramaktan kurtaramaz. Zebulon kabahati kadere atar: “Kör talih! Her şeyi kontrol eden kör talih! Hepimiz onun kölesiyiz.”
Yazarın bir türlü tatmin olmayan gerçek arayışı içinde öteye, ‘uçurumun kenarına’ kadar gidişine benzeyen macera sürdükçe, okur Zebulon’u “Ölü ya da diri, Zebulon Shook aranıyor! Banka soyguncusu, cinayet, kundaklama, at hırsızlığı...” türünden kovboy romanlarına özgü ifadelerden tanımaya başlar:
“Her şeyin bedavaya malolduğu bir hayatın tadını çıkarmıştı, her neyse... Genç- leşmiyordu ki, otuzbeşine, belki de kırkına varmıştı, yılları saymak ne anası ne babasının aklına gelmedi hiç. Şu ya da bu, nehirden aşağı, dönüşü olmayan istikamette, su alan bir salın üzerinde gidiyordu ya, değişmeyi beceremediği taktirde çağlayanın istikametinde tehlikedeydi.”
Kanun kaçağı, başına buyruk, kafası karışık Zebulon, oradan oraya giderken anne ve babasının ölümüne şahit olur. Üvey kardeşi Balta Jack ile rekabet, nefret, öfke, sevgi içinde varolmanın tuzaklarına düşer:
“Bütün gece içtiler, baharın sularıyla semirmiş nehir gürüldereyek aktı yanlarında, bufalo bumbarını alkole katık edip kah şarkılarla kah kışın rüzgarlı hikayelerine bin katarak söyleştiler... İyi bir atı çalmak için epey uğraştım, anladın mı...”
Kumarda kaybeder Zebulon: “Her zaman bir fazla yer olur, mesele o bir fazlanın sonunda bir eksik duruma düşmesidir. (...) Blöf ha! Blöf tabii. Hayat nedir ki blöf değilse... Ivan üç as çıkardı”. Avlar, avlanır: “Tilki sessizse, ay avda demektir“.