06.08.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Yavuz Hakan Tok
YAVUZ HAKAN TOK- ‘70’ler Anadolu popun ve grup müziğinin hâkimiyetini sürdürdüğü yıllardır ama gruplar genellikle uzun ömürlü olmaz, müzisyenler sürekli bir gruptan başka bir gruba transfer olur, gruplar dağılır, yeni gruplar kurulur. O dönemde Özkan Uğur da profesyonel müzik yolculuğunu Şerif Yüzbaşıoğlu, Kaygısızlar, Barış Manço ve Kurtalan Ekspres, sonrasında da Ersen ve Dadaşlar’da sürdürür. 1974 sonrasındaysa Kaygısızlar’da tanıştığı Mazhar Alanson ve Fuat Güner’den hemen hiç ayrılmaz. Kaygısızlar sonrası Galip Boransu ve Ayhan Sicimoğlu’nun da katılmasıyla kurulan İpucu Beşlisi olarak bir 45’lik çıkarır, bir dönem de sahnede Seyyal Taner’e eşlik ederler. Özkan Uğur, Galip Boransu ve Cengiz Teoman’ın 1978 Eurovision Türkiye elemeleri için kurduğu Grup Karma, “İmkânsız” adlı şarkıyla finale kalır ve beş finalist arasında dördüncü olur.
Özkan Uğur askere gidip geldikten sonra, 1980 yılında Fuat Güner’le birlikte Ferhan Şensoy’un “Şahları da Vururlar” adlı oyununun müziklerini yapar. Bu ortaklık 1981 yılında yine Ortaoyuncular tarafından sahnelenen bir başka Ferhan Şensoy oyunu “Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı”yla devam eder. Özkan ve Fuat bu oyunlarda sahnede müzikleri canlı çalıp söylemekle kalmaz, oyunların akışı içerisinde yer yer oyunculuk da yaparlar. Aynı dönemde Özkan Uğur, Fuat Güner ve Mazhar Alanson’u bir araya getiren sahne gösterisi ise Egemen Bostancı’nın prodüksiyonunu yaptığı “Nükhet Duru… Ve 10 Yıl Geçti” adlı müzikal olur. Bu, onların Mazhar-Fuat-Özkan adını kullandıkları ilk çalışmadır. Hey dergisinin 8 Eylül 1980 tarihli sayısında üçlü, dünyada yayılan ‘new wave’ akımının Türkiye’deki öncüsü olarak görülür ve röportaj ‘Yeni Dalgacılar’ başlığıyla yayımlanır.
1984 yılında yayınlanan ilk Mazhar-Fuat-Özkan albümü “Ele Güne Karşı Yapayalnız”la üçlü o günlerin çorak ve kurak pop müzik piyasasında âdeta çölde vaha etkisi yaratır, yer yerinden oynar.
Sonrası malum. Ardı ardına gelen albümler, dillerden düşmeyen şarkılarla o günlerden bugünlere dek gelen upuzun bir hikâye. Mazhar-Fuat-Özkan ya da 1985 Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi “Diday Diday Day” adlı şarkılarıyla temsil ederken İsveçli sunucunun adlarını telaffuz etmekte zorlanması üzerine onları “MFO (Emefo)” diye sunması sonrası dilimize yerleşen “Emefö”… 40 yılı aşkın süre aynı sahneyi paylaşan üç adam.
Özkan Uğur bu tablonun içinde hep en haylaz, en sempatik, en güleç olandı sanki. En azından sahneden, ekrandan öyle geçerdi bize. Basgitarını çalarken dizlerini bir sağa bir sola kıra kıra dans edişi, yüzünden hiç eksilmeyen o kocaman gülüşü ve Mazhar’ın bas ve gevrek, Fuat’ın ağırbaşlı ve yumuşak tonlarının tam aksine alabildiğine tiz perdelerde dolaşabilen oyuncaklı vokaliyle illaki bakışlarımızı sahnenin soluna odaklar fakat bunu rol çalmak için değil, doğası gereği yapardı. Nitekim oyuncu olarak beyaz perdede, beyaz camda canlandırdığı karakterler de çoğunlukla o muzırlığının, çocuk-adam yanının izdüşümü oldu.
Yıllar yılı adının üzerinde hale taşıdı
MFÖ üçlüsünün diğer iki üyesi zaman içerisinde solo albümler de yapmışken Özkan Uğur parmakla sayılacak kadar az solo şarkı yaptı. Bunlardan ilki “Karışık Pizza” filmi için kaydettiği “Maksat Muhabbet Olsun” adlı şarkıydı. Sonrasında “G.O.R.A.” filmi için “Olduramadım” ve “Erşan Kuneri” dizisi için “Bir Bakman Lazım” şarkılarını kaydetti. 2016 yılında gün ışığına çıkmamış bir Onno Tunç-Aysel Gürel şarkısı olan “Aynada”yı seslendirdi, 2020 yılındaysa Attila Özdemiroğlu saygı albümü için sözlerini kendisinin yazdığı, ilk kez Sertab Erener’in seslendirdiği “Kera” adlı şarkıyı yeniden söyledi. Ve fakat onun sesi, vokali sayılamayacak kadar çok şarkıdan geçti. En kıdemli, en olgun zamanlarında bile genç bir şarkıcıya vokal yapmaktan, müzik ortak paydasında tanıdıkları ya da tanımadıkları için stüdyoya girmekten geri kalmadı. Çok sayıda müzisyene de deneyimi, düşünceleri ve fikirleriyle destek oldu, yol gösterdi. Bunlar çoğu kez ortalama müzik dinleyicisinin gündemine düşmedi, müzik-magazin basınınca görülmedi ama müzik camiasında yıllar yılı adının üzerinde bir hale taşımasına sebep oldu.
Çocukluk kahramanlarımızın, vakti zamanında bir sebepten çok sevdiklerimizin aslında o kadar sevilesi, o kadar da kahraman olmadıkları gerçeğine uyanırız bazen. Süpermen uçmuyordur gerçekte, görsel efektler onu uçuruyordur. Çok sevdiğimiz bir yazar iflah olmaz bir kadın düşmanı, filmlerine bayıldığımız bir yönetmen hastalıklı bir pedofili çıkar, yazdığı şarkılardan aşkı, insanı, hayatı tanıdığımız, iyiliği öğrendiğimiz, aydınlığa inandığımız bir müzisyen günü gelir kötülükten, karanlıktan yana saf tutar. Kimi kez zaman, hayat değiştirmiştir onları kimi kez de biz onları zaten başından beri yanlış tanımışızdır. Özkan Uğur hep nasıl tanıdıysak, nasıl sevdiysek öyle kalmışlardan oldu. Ondan yana hayal kırıklığımız hiç olmadı. Ona hiç darılmadık, küsmedik, buna fırsat verecek hiçbir şey yapmadı.
Bir süredir hastalıkla mücadele ediyordu. Biliyorduk, takip ediyorduk, sosyal medyaya düşen her yalan haberle yüreğimiz hop ediyordu ama yine de konduramıyorduk. Yakışmaz ya ölüm kimilerine. “Cenaze töreni filanca gün falanca saatte,” duyurularını paylaşmaya elimiz gitmez. Adından önce “rahmetli” demeye dilimiz varmaz. Bakışlarından, gülüşünden, sesinden, bedeninden hayat fışkıranlar hiç ölmezmiş gibi gelir. İşte bu yüzdendi 8 Temmuz 2023 günü ne çare bu defa doğru haberi aldığımızda kendi kendimize sorduğumuz soru: Olur mu yahu öyle şey, hiç Özkan Uğur ölür mü?
Bu yazı Milliyet Sanat’ın ağustos sayısından alıntılanmıştır. Tamamını dergide okuyabilirsiniz.