16.04.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Evrim Altuğ
Evrim Altuğ- İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) 42. Uluslararası İstanbul Film Festivali, Önder Esmer’in “Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar” belgeseline ev sahipliği yapıyor. Açılışı, 50’nci yaşı kutlanan Milliyet Sanat dergisinin de uzun yıllar köşe yazarlığını üstlenmiş, eleştirmen Kutlar’ın sözleriyle yapılan ve yapıt boyu Kutlar’ın yüzü ve sesiyle ışıldayan belgesel, kendi içinde, beş ayrı anlatıyı barındırıyor. Kutlar’ın dostlarından aydınlık bir buketi kapsayan çalışmada Mete Akalın, Cevat Çapan, Atilla Dorsay, Burçak Evren, Mustafa Göçmen, Filiz Kutlar, Mazlum Kutlar, Seza Kutlar Aksoy, Ali Özgentürk, Nijat Özön, Adnan Özyalçıner, Ömer Pekmez, Vecdi Sayar, Aydın Sayman, Giovanni Scognamillo, Ahmet Soner, Jak Şalom, Hülya Uçansu ve Rekin Teksoy gibi bir liste benzersiz tanıklıkları ile gözler önünden geçiyor.
Görüntü yönetmenliğini Serdar Aydın, kurgusunu Tuvana Simin Günay’ın üstlendiği belgesel, hayli dramatik, tarihsel ve kimi anılarıyla Sinematek’in nelere göğüs gerdiğine ilişkin hayret verici, acı mizah yüklü bir içerik vadediyor. Seslendirme, alt yazı ve sansür üzerine inanılmaz yöntemler eşliğinde çözümler getirmiş kurum hakkındaki eserin özgün müziğinde Alper Maral’ın çağdaş, alçakgönüllü ve yaratıcı imzası bulunuyor.
Yönetmen Esmer’in, Kutlar’ın öykücülüğünü belgeleyen “İshak” isimli edebî yapıtını okumakla kendisini tanımaya başladığı belgesel, 25 Ağustos 1965’te Onat Kutlar, Hüseyin Baş ve Şakir Eczacıbaşı’nın öncülüğüyle daha sonra Sabahattin Eyüboğlu, Cevat Çapan, Nijat Özön ve Muhsin Ertuğrul gibi aydınların katılımı ile açılan Sinematek ve halkın tanıklık ettiği 12 Mart 1971 muhtırası ile, derneğin kapanışını yaşadığı 12 Eylül 1980 sürecini de etkileri, mağdurların tanıklıkları ile mücadele anılarıyla önümüze seriyor.
Omuz omuza mücadele
Yönetmen Esmer’in Abidin Dino referansı ile ‘imece’ usulüyle, Matthias ve Tuana eşliğinde iki yılı aşkın bir kurgu ile tamamladıkları “Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar” arkeolog Yasemin Cebenoyan ile 11 Ocak 1995’te Taksim’de bir otel kahvesinde hain bir terör saldırısı sonucu verdiği yaşam savaşını yitirerek 25 Ocak’ta aramızdan ayrılan Kutlar’ın çok yönlü kalemi, aydınlarla her türlü ifade özgürlüğü ve sınıfsal çatışma odaklı omuz omuza mücadelesinin altını özellikle çiziyor.
Önder Esmer gerek Sinematek gerek başka arşivlerin bugünkü durumuna yönelik gözlemini anlatırken “Sinematek’in kendi arşivi, aslında 1980 darbesinden sonra yok oluyor. Biz, aslında kalan kırıntıların peşine düştük diyebilirim. Haricen vurguladığımız arşivler, sadece kişilerin özelinde arşivler olduğu için, biz bunu belgesel özelinde alarak kendilerine iade ettik. Ama bu süreçte sinema tartışmalarının yapıldığı ses kayıtlarını bulduk” diyor. Filmin adının hikâyesini ise Esmer şöyle anlatıyor: “Filmi Onat Bey’e ait bir sözle açtık. Aslında kendi tarif ettiği bir söz. Ona ithafen olsun diye de böyle bir başlık istedik. Düz bir şekilde ‘Türk Sinemateki’ de diyebilirdik ama bu, bir anı olsun dedik. O belgeseli yapma ihtiyacı geçmişten kalan bir şeydi. Biz de onu yâd etmek üzere onu oraya koyduk.”
Filmin ilk gösterimi ardından söz alan bir katılımcı ise, o dönemde “İKSV Kurucu Başkanı Nejat F. Eczacıbaşı’nın Sinematek arşivine kendi soğuk hava depolarında daha fazla yer vermeyi istemediğini, bunun üzerine kurumun yüz civarında film bobini ve kurumun çok sayıdaki afiş, lobi ile benzeri yazılı belgesel materyalinin, 80 yıl evvelki sinema biletlerinin, Körfez Yarımca’da bir mağaraya saklansa da,12 Eylül darbesi ve faşizmi ile birlikte kaybedildiğini, hatta yakıldığını” belirtiyor.
‘Şarkıyı söyleyen sizlersiniz’
Alper Maral filme yaptığı müzikler için “Filmdeki herkes benim hayatımı şekillendiren, hocam, üstadım bildiğim, yolumu açan insanlar… Müziklerde böylesi bir hassasiyete uygun, hoş bir ezgi bekler insan, değil mi? Öyle bir şey yapılsaydı bu güzelim çalışma mahvedilirdi diye düşündüm. Bildim. O yüzden jenerikte özellikle, ses kayıtlarından yola çıktık. Yani asıl şarkıları söyleyenler, o aktüel sesleriyle Onat Bey ve sizlerdiniz. O yüzden olabildiğince az müdahale ile var etmeye gayret ettim. Buraya gelirken yine otelin önünden geçtik. Ben, o günleri çok net hatırlıyorum… Konuşamayacağım…”