01.09.2021 - 11:40 | Son Güncellenme:
İhsan Dindar - milliyet.com.tr / ihsan.dindar@milliyet.com.tr
Öncelikle nasılsınız, bütün bu pandemi sürecinde? Günleriniz nasıl geçiyor?
Pandemi benim için fazlasıyla faydalı oldu. Bu süreyi ne zamandır çalışmak istediğim repertuvara yetişmek için kullandım, sonunda bunun için vaktim oldu. Bundan dolayı çok mutluyum. Ayrıca daha fazla spor, doğa yürüyüşü yaptım ve bisiklete bindim, hayatımda gerçekten ihtiyacım olan bir şeydi bu.
Birkaç sene önce Brahms’ın Hungarian Dances (Macar Dansları) yorumunla dikkatimi çektiniz ve böylece sizi takip etmeye başladım. O yüzden merak ediyorum, bu macera nasıl başladı? Akordeona olan ilginiz nasıl başladı?
Müzikle alakalı ilk izlenimim üç yaşındayken televizyonda gördüğüm bir piyano konseriydi. Anında parmaklarımı masaya vurup piyano çalmayı taklit etmeye başlamıştım. Masa evde sahip olduğum tek piyanoydu, aradan çok geçmeden amcam alternatif olarak bana küçük bir çocuk akordeonu verdi ve böylelikle bir öğretmen olmadan kendi kendime çalmaya başladım. Birkaç sene doğaçlama çalışmadan sonra bir müzik okuluna kaydoldum ve bu şekilde enstrümanı ve müziği düzgün bir şekilde öğrenmeye başladım.
Öğrenciyken katıldığın yarışma kariyerine nasıl bir katkı sağladı?
Yarışmalarda çalmaya 12 yaşında başladım. Dolayısıyla 30’dan fazla uluslararası yarışmaya katıldım ve ödüller kazandım. Bunlardan bazıları benim için gerçekten önemli: İlk olarak 2010’da kazandığım Coupe Mondiale yani Dünya Akordeon Şampiyonası var, ilginç olarak o sene ayrıca Litvanya’nın yetenek yarışması şovuna da katıldım ve kazandım. Sanırım bu iki yarışma kariyerimde çeşitli kapıların açılması anlamında en etkili olanlar oldu, fakat en önemlisi de halk arasında akordeon müziğine ilginin artmasını sağladılar.
Akordeon Doğu Avrupa ve Baltık bölgelerinde oldukça popüler bir enstrüman. Hâlbuki klasik müzik repertuvarlarında pek karşılaşmıyoruz. Bu ikisini bir araya getirmek nasıl hissettiriyor?
Akordeon genç bir enstrüman ve hâlâ kimliğinin uzantılarını keşfediyor. Kökleri halk müziğine dayanıyor ve bunda hiçbir sakınca da yok. Fakat günümüzde çok çeşitli tür ve tarzları çalabilme kapasitesine sahip bir enstrüman, bu yüzden mesele kişinin bu enstrümanı nasıl temsil edip müdafaa edeceğidir. Seyirci genelde konserlerde ya da kayıtlarda yeni ve alışılmadık değişimler görmeye çok açık ve hevesli, akordeon da bu sürpriz ivmesi için kusursuz bir alet.
Geçen sene Vivaldi’nin ünlü 4 Mevsim’ini yorumladınız. 2021’de ise Piazzolla’nın eserlerini seslendirdiniz. Hangi eserleri çalacağınıza nasıl karar verdiniz?
Vivaldi uzun zamandan beri repertuvarımda önemli bir besteci olmuştur. Kış’ın solo akordeona göre düzenlenmiş bir bölümüyle başladım ve çok sevildi. Sonradan tabii bütün seriyi yapmak istedim ve parçaları akordeona, yaylılara ve gitara göre düzenlemeye karar verdim. Bu kaydın çıkmış olmasından dolayı çok mutluyum, müzikal ilerlememin büyük bir kısmını temsil ediyor ayrıca bir nevi “ben”e bir nokta koyuyor ve kariyerimin önemli bir on yılını kapatıyor. Bir sonraki Piazzolla kaydı elbette bir kutlama - bu yıl Piazzolla'nın 100. doğum yıldönümü ve en önemli iki eserini (Aconcagua konçertosu ve The Seasons of Buenos Aires) kaydedip yayımlayabildiğim için onur duyuyorum ve minnettarım. Dolayısıyla bu iki büyük eseri İstanbul'da sunacağım için çok heyecanlıyım.
Önünüzde hangi projeler var?
Birkaç mühim proje yaklaşıyor. Birincisi, büyük şef Andris Nelsons (kendisinin büyük bir hayranıyım) yönetimindeki Leipzig'deki Gewandhaus Orkestrası ve sevgili meslektaşlarım ve arkadaşlarım Harriet Krijgh ve Baiba Skride ile birlikte sahneye ilk çıkışım. Ardından Almanya’da Bremen Müzik Festivali’nde ve Mecklenburg-Vorpommern Festivali’nde birkaç tek kişilik konserim var. Ve umarım ki bir sonraki albüm fikirleri için de yeterli zamanım ve ilhamım olacak.
Konserlerden uzun süre uzak kaldık ve çok özledik. Şimdi yavaş yavaş geri dönüyorlar. Pandemi süresince siz bu durumdan nasıl etkilendiniz?
Bence en büyük darbeyi müzik ve kültür dünyası aldı. Fakat her şeye rağmen herkesin biraz durup düşünüp, her şeyi tekrar gözden geçirebilmesi için yararlı oldu. Tabii bir insan sadece belli bir süre boyunca durabilir… Belki de bu salgın çok uzun sürdü ve birçok kültürel endüstriyi kötü etkiledi. Umuyorum ki dünya artık öğrendiği derslerle beraber ilerlemeye hazırdır.
Sizi İstanbul’da 49.İstanbul Müzik Festivali kapsamında dinleyeceğiz. Son albümünüzdeki gibi “Piazzolla’dan bir seçki”yle sahnede olacaksınız. Bu konser hakkında ne hissediyorsunuz?
Yeni arkadaşlarımla ve sahne partnerlerimle ilk defa tanışacağım için benim için heyecanlı bir akşam olacak. Tanımadığınız biriyle konser vermek her zaman oldukça heyecan vericidir. Yani Türk dinleyicilerle buluşmanın ve onların akşamlarına Piazzolla'nın müziğiyle -umarım ki- ilham vermenin mutluluğunun yanında gizli ve gizemli bir duygu da olacak.
Eğer yanılmıyorsam Türkiye’ye daha önce geldiniz. Bir önceki ziyaretinizden neler hatırlıyorsunuz?
Daha önce hem İstanbul’a hem de Ankara’ya gelmiştim. Türkiye’de olduğum süre boyunca çok eğlendim ve bir sonraki ziyaretimi dört gözle bekliyorum.
Fotoğraf: Robertas Riabovas