"İnsan gibi" konuşmak!EYÜPHAN ERKULNadide Sultan hafif mağrur, başını yukarıya doğru kaldırmış ve kendinden emin bir ses tonuyla konuşuyordu. "Shakira, o dansı yapabilmek için mi altı ay ders almış!". Sonra da "Ben daha iyi dans ediyorum," diye ekliyordu. Ortada göz ve nizam olmasına rağmen, hatta akıl ve mantık, cümlelerini sakınmadan kullanıyordu. Onun çok daha kötü dans ettiğini el alem bilirken, biz televizyon karşısındakilerin yüzüne karşı laflarını tamamlamıştı. Memleketin her alanındaki geyik,
magazin mevzusuna da sıçramıştı. Nadide Sultan da tek rakibinin Batı olduğunu sonunda anlamıştı.
Tavır yerindeydi, çünkü eğri de otursak, düz de otursak doğruyu konuşamıyoruz. Her doğru kendi laf kalabalığını yaratmaya başladı. Daha göz açıp kapamadan yeni bir gündemle uyanıp, beynimizi bulandırmaya, flu hikâyelerle boğuşmaya alıştık. Özgürlüğümüz de, buralı olan her davranışımız gibi buharlaşıp uçtu. Batı’nın kalıplarıyla, Doğu’nun hayal aleminde yolculuklar yapmaya alıştırıldık. Kıyaslarımız bile oralı oldu. Kötü de, iyi de başka diyarların günlük yaşantısında aranır oldu.
Daha ortaokul öğrencisiyken, kentimize gelen Ressam Paşa "Antep, Doğu’nun Paris’idir" demişti. Doğu, yani burası. Batı, yani orası. Paris, belli ki güzeller güzeli bir kent. İyi ama o zaman Batı’nın Antep’i neresiydi? Yoksa seksenlerde yaşananlar da başkalarının hayatlarından mı "tırtıklanmıştı"?
"Türkiye Cezayir olur mu?" dört yıl öncesinin en önemli
gündem maddesiydi. Şimdi "Türkiye Arjantin olur mu"yu tartışıyoruz. Buranın, yine, kendi özgünlüğü es geçiliyor. Zihin kalıplarımız ara tonları bir türlü kabul edemiyor. Ya Batı gibi patlayacağımız sanılıyor veya Doğu gibi şeriata teslim olacağımız. Bu nasıl bir pusula ki, hep olumsuzlukları gösteriyor. İki arada bir derede yaşanmaz ama, ara tonlarda yaşamayı bir türlü akıl edemiyoruz. Adnan Menderes "Türkiye küçük Amerika olacak" demişti. Elli yıldır "Büyük Türkiye" olmayı baştan yok sayarak yaşıyoruz. Memleket, cümlelerde bile teslimiyete zorlanıyor. Bilim sanat, sanayi kolları hep Batı’yı taklit ediyor. Ya da Batı "gavur" sayılıp reddediliyor ve yüzler Arap ülkelerine doğru dönüyor.
Podyumlarda bile "Sivaslı Cindyöler dolaşıyor. Tekno - arabeskçi Davut Güloğlu "Karadenizli Ricky Martin" diye tanıtılıyor. Lahmacun fırınları çoktan McDonalds tarzı hizmeti benimsedi bile. En sevilen televizyon dizilerimiz ya adaptasyon ya da çalıntı. Filmlerimiz başka bir ülkenin sokaklarını anlatıyor sanki. Tiyatro oyunlarında Nick’ten Blanch’dan geçilmiyor. Yeni yetme yazarlara "Türkiye’nin Shakespeare’i" diye övgüler yağdırıyorlar.
İpin iki ucu var. Bir yanda Arapların, bir yanda Batılıların dayatmaları. Ortada faşizme kayabilecek bir "biz" tarifi.
Nadide Sultan doğru söylüyor. Kimse bizimle dans edemez! Laf ebeliği ata sporumuz oldu. Depremler bile safsatalarla karşılanmaya başladı. Büyüklerimiz doğru söylüyor. Zaten Japonlar da kendi depremlerine çözüm bulamamışlar! Biz de zaten "Japonya gibi" sallanmaya çoktan alıştık. Bakalım "insan gibi" konuşmayı ne zaman öğreneceğiz?
KÜLTÜR & SANAT