Kültür SanatHepimiz büyük oranda yıldız tozuyuz

Hepimiz büyük oranda yıldız tozuyuz

16.06.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

“Hayırdır, bir şey mi oldu?”

Hepimiz büyük oranda yıldız tozuyuz

 

“Buluşunca anlatırım. Bodrum’a gelir, orada görüşürüz. Ama yalnız olalım ikimiz, tamam mı?”

Haberin Devamı

“Tamam, meraklandım şimdi.”

“Sen bana yolladığın fotoğraflardan David’e söz ettin mi? Yani bugün seninle konuştukta sonra…”

“Hayır, David’i hiç görmedim bugün. Ayrıca konuşmadım da…”

“Tamam, konuşma… Akşam saat sekiz gibi marinada barda buluşuruz.”

 “Anlaştık, sekizde…”

Saat de zaten beşe geliyordu. Yavaş yavaş çıkma hazırlığına başladım. Zühre’ye, “Bodrum’a gidiyorum, bir işim var,” dedim. O da “Tamam,” dedi. “Bir şey olursa beni ara…” dedim.

“Ararım komiserim, iyi akşamlar.”

Bodrum’a giderken David’in gerçekten bu cinayetlerle bir bağlantısı olup olmadığını düşünüyordum. Bu iş giderek daha da karmaşık ve ilginç hale geliyordu. ‘Hayırlısı bakalım!” deyip gaza bastım.

***

Bodrum’a doğru yol alırken Seza aradı. Takibi geceyarısı saat bir gibi sonlandıracağını, sabah altıda yine kapıda olacağını bildirdi. “Tamam sen bilirsin, bir sıkıntı olursa lütfen beni ara, istediğin zaman da ayrılabilirsin, çocuklardan birini gönderirim,” dedim. O da “Tamam,” dedi.

Haberin Devamı

Seza bilgi verirken, David’in evinin Oasis AVM’nin bulunduğu yerin üst taraflarında, Bodrum Kalesi’ni de gören deniz manzaralı lüks bir sitede olduğunu söyledi. Sitenin kapısında, villanın kapısını ve bazı pencerelerini görecek şekilde konum aldığını da anlattı. Ayrıca David’in şu anda evinde olduğunu da bildirince içime su serpildi. Hiç olmazsa bu akşam Barbaros’la otururken ayağımıza dolanmayacaktı. Tabii belli olmazdı, gecenin bir vakti canı sıkılıp “Şöyle bir marinaya uzanayım bakayım,” da diyebilirdi.

Arabayla giderken gökyüzünde diğerlerinden oldukça büyük parlak bir yıldız bana eşlik ediyordu. Aklıma geçen gün yine arabada giderken radyoda dinlediğim yıldızlarla ilgili ilginç bir bilgi takıldı. İnsan vücudunun yaklaşık yirmi farklı element içerdiğini, bunların büyük kısmının eski yıldızların içinde oluştuğunu, 80 kiloluk bir insanı atomlarına ayıracak olsanız, hangi elementlerin elde edileceğini anlatıyordu.

Oksijen 5.2 kilogrammış. Bu element vücut kütlemizin yüzde ellisinden fazlasını, ancak atomlarımızın yalnızca dörtte birini oluşturuyormuş. En çok karbon 14.4 kg, hidrojen 8 kg, azot 2.4 kg, kalsiyum 1.12 kg, daha az elementler grubu olarak da klor, bakır, fosfor, flor, manganez, sodyum, stronsiyum, demir, kükürt, molibden, silisyum, magnezyum, iyot, çinko, potasyum geliyormuş. İnsan vücudunda en fazla bulunan dört element olan hidrojen, oksijen, karbon ve azot, içimizde bulunan atomların yüzde 99’undan fazlasını oluşturmaktaymış. Vücudumuzda çoğunlukla su şeklinde ve bunun yanısıra protein, yağ, DNA ve karbonhidrat gibi biyomoleküllerin bileşenleri olarak bulunuyorlarmış.

Haberin Devamı

“Vücudumuzda bulunan hidrojen atomları büyük patlama sırasında oluşmuştur. Diğer bütün atomlarsa, çok uzun zaman önce bir yıldızın içinde oluşmuş ve bir süpernova patlamasıyla uzaya saçılmışlardır. Bu yüzden eğer, ‘hepimiz yıldız tozuyuz’ sözünü duyduysanız bu tam olarak doğru değil.”

Yani doğrusu benim anladığım şu oluyordu: Hepimiz büyük oranda yıldız tozuyuz.

Yıldızı izleyerek Bodrum’a gelmiştim. Yolda ara sıra izimizi kaybeder gibi olsak da her seferinde bulmuştuk birbirimizi. Güzel bir yıldızlı yolculuk olmuştu. Ne de olsa DNA’larımız tutuyordu, kardeştik!

Haberin Devamı

Saat tam sekizde marinadaydım. Bir dakika sonra da Barbaros geldi. Yüzünden merak ve endişe akıyordu. Barbaros oturur oturmaz hemen sadede girdi. “Ya meraktan öldüm yahu, nedir bu mesele anlatsana Hayri?” dedi.

“Dur yahu, midemize biraz bir şeyler girsin, acıktım gelirken, acele etme!” dedim. Barbaros zembereği boşalmış saat gibiydi. “Yav iştahım yok, bir an önce sadede gel, merakta bırakma beni. Zaten bütün gün merak edip, düşünüp durdum nedir diye.”

Garsona işaret ettim. Barbaros aç olmayabilirdi ama ben kurt gibi acıkmıştım. Yine de ağır olmayan hafif aperitif bir şeyler ısmarladık. Arkadaşımı daha fazla merakta bırakmadan hemen konuya girdim.

“Sen bu David’i nasıl tanıdın?”

“Hayrola, sorguya mı çekiliyorum komiserim?”

Barbaros’un bu sorusu beni güldürdü. Ama Barbaros oldukça ciddiydi. “Nasıl tanıdın, nasıl tanıştınız? Sorularıma cevap verirsen merakını da gidermiş olacağım.”

Haberin Devamı

***

“Önceden tanıyordum ama sadece ismen. Sonra ara sıra bazı bilimsel toplantılarda görmeye başladım. Sonra facebookta arkadaş olduk. Ara sıra mesleğimizle ilgili birbirimizin paylaşımlarını beğenmeye, sonra da ufak ufak mesajlaşmaya başladık. Ben Bodrum’a gelince de samimi olduk. Daha doğrusu Muğla’ya diyelim. Önce toplantılarda bir araya geldik, sonra bir kokteylde karşılaştık ve sohbeti koyulaştırarak samimiyeti ilerlettik. Bu son kazılarla da ilgilenen, bilgi alan birisi. Biliyorsun ben de uzun süredir bu bölgeyi çalışan bir arkeologum. Kısaca birbirimizden faydalanıyor, bilgi paylaşımında bulunuyoruz falan filan… Şimdilerde bu yeni kazıyla ilgili görüşmelerde bulunmak için bir araya geliyoruz sıklıkla. Yani tanışıklığım bu seviyede. Öyle çok samimi bir arkadaş değiliz ama yine de hoşça vakit geçiriyoruz, bol bol arkeolojiden falan konuşuyoruz işte.”

“Evli mi, yalnız mı yaşıyor burada?”

“Jane isminde birisiyle… Bildiğim kadarıyla resmen evli değiller ama birlikte yaşıyorlar.”

“Kadın kim?”

“Kadın da bir İngiliz. O da çok eskiden gelip yerleşmiş. Turizm sektöründe çalışıyor. Önceden butik bir oteli varmış ama sonra satmış. Şimdilerde seyahat kitapları yazıyor.”

“Anladım,” dedikten sonra masaya gelen yiyeceklere yumuldum. Ama Barbaros kollarını birbirine kavuşturmuş, bana bakıyordu. Barbaros gibi iştahlı bir adamın yiyeceklere saldırmaması gerçekten merakının doruğunda olduğunun da bir göstergesiydi.

ARKASI YARIN...