11.09.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Beden, başlı başına sosyopolitik ve sosyokültürel bir mücadele alanı. Dünyanın her köşesinde özellikle kadın bedeni üzerinden hayata dair bir mücadele yaşanıyor. Beyoğlu’ndaki Union Française-Alexandre Vallaury binasında Halil Altındere küratörlüğünde Agah Uğur koleksiyonundaki eserlerden oluşan “Bedenin Mücadele Alanındır” adlı sergi bu mücadeleye işaret ediyor. Altındere’nin 12 yıl sonra düzenlediği ilk sergi olan “Bedenin Mücadele Alanındır” ismini Barbara Kruger’in 1989 tarihli eserinden almış. ‘70’lerden bugüne Türkiye’de üretilmiş eserlerin yanı sıra yakın dönem dünya tarihinin can alıcı meselelerine de odaklanan sergide yer alan sanatçılar gözetleme, yersiz yurtsuzluk, göçmenlik, cinsiyet politikaları, hafıza konuları irdeleniyor. Sergide heykel, enstalasyon, fotoğraf, neon, performans, NFT çalışmalarından oluşan 50 eser var.
“Sanat toplumla paylaşılmalı”
Eserlerin tamamı Agah Uğur’un koleksiyonundan seçilmiş. Burada koleksiyona ufak bir parantez açmak istiyorum. Bir iş insanı olan Uğur’un sanatla teması İngiltere’de öğrenci olduğu 1980’li yıllara dayanıyor. Londra’daki sanat dünyasının sıkı takipçisi olan Uğur, ‘80’lerin sonuna doğru Türkiye’ye dönüyor. 1990’lı yılların ortasından itibaren de eşiyle birlikte eser satın almaya başlayarak koleksiyonerliğe ilk adımını atıyor. “Türkiye’de sesini duyurmak isteyen, toplumsal konulara önem veren idealist sanatçıların ve galerilerin olduğunu keşfettim. Sanatın toplumla paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Toplumla etkileşimi olmadığı zaman sanatın anlamı eksik kalıyor. Para, koleksiyonerlikte en az önemli olan konudur. Her bütçeye göre sanat var. Görgü ve bilgi ise kilometreyle oluşur” diyor Uğur.
Sergideki işler ise dünyanın derdini iliklerinize kadar hissettirecek cinsten. Çarpıcı ve sarsıcı. Zeren Göktan’ın girişte izleyiciyi karşılayan “Sayaç”ı erkek mahkumlar tarafından boncuklarla yapılan el işinden oluşuyor. Birbirinden bağımsız görünen iki parça, boncuklu ağlara gömülü QR kodlar aracılığıyla birbirine bağlanıyor. Kodu okuttuğunuzda ise Türkiye’de yıl başından beri öldürülen kadınların güncel listesine ulaşıyorsunuz. Tarifsiz bir acı... Kadın bedeninin bir mücadele alanı olma fikri, Gözde Mimiko Türkkan’ın iki kadını (biri kendisi) ‘çarpışmaya’ davet ettiği boks ringinde perçinleniyor. Gücün kırılganlığına gönderme yapan bu ringte zaman zaman performanslar gerçekleşecek. Hatta kadınlar için öz savunma dersleri verilecek.
Serginin ikinci katı ise toplumsal, kültürel, mimari bellek köşelerinden oluşan bir meydan gibi tasarlanmış. Ses, görüntü ve kavramsal açıdan bu meydana baktığımızda herkesin kendini ifade edebileceği çok katmanlı işler göze çarpıyor. İnci Eviner’in tek kanallı video yerleştirmesi “Parlamento”, Avrupa Birliği Parlamentosu’ndaki alkış sahnelerini sunarken, konfor alanındaki demokrasi anlayışını ifşa ediyor. Claire Fontaine’in neon çalışması “Her Yerde Yabancı” ise serginin sacayaklarından yurtsuzluğa bir gönderme.
Salman Rushdie’ye uyku yok!
Geçtiğimiz ay New York’ta yaptığı bir konuşma sırasında bıçaklı saldırıya uğrayarak ölümden dönen yazar Salman Rushdie’ye atıf yapan bir video da göze çarpıyor. Mounir Fatmi’nin “Sleep” adlı eseri 1988’de yazdığı “Şeytan Ayetleri” nedeniyle dönemin İran lideri Ayetullah Humeyni tarafından hakkında ölüm fetvası verilen, o günden beri ölüm tehditleriyle yaşayan Rushdie’nin her an diken üstünde geçen hayatına dokunuyor. Videoda sürekli uyuyan bir adamı ve arkasındaki duvar saatini takip ediyoruz. Hasan Özgür Top, Amerika’daki Guantanamo Hapishanesi’nde mahkumlara giydirilen, buna kısas olarak IŞİD’in infazlarında kullanılan turuncu tulumları imgeleştiriyor. “Bedenin Mücadele Alanındır” dünyada “ötelenenlerin” sesine 30 Ekim’e kadar ses vermeye devam edecek.