18.09.2017 - 14:02 | Son Güncellenme:
Tekdüze bir hayatı olan böcek ilaçlayıcısı Bill aslında bir yazar olmak istemektedir. Ama geçindirmesi gereken bir evi, bakması gereken bir karısı vardır. Karısı Joan'ın evdeki böcek ilaçlarıyla kafayı bulduğunu ve bağımlı olduğunu öğrendiğinde Bill de ona katılacak ve gözünün önünde başka bir dünyanın kapıları açılacaktır.Bu sanrılarla bezeli fantastik dünya, yeni tanışacağı Dr. Benway'ın dev bir kırkayakın etinden elde ettiği bir uyuşturucuyu Bill'e tattırmasıyla daha da çılgın bir yere dönüşecektir. Artık etrafta dolaşan ve konuşan dev böcekler, karısının onu en yakın arkadaşları Hank ve Martin ile aldattığını kulağına fısıldayan ayaklı daktilo makineleri bu yeni gerçekliğin standartlarıdır. Bill, kafasına koyduğu bir içki şişesini vurmak isterken karısını öldürür.
Nancy Spungen, sayısız ünlüyü ağırlamış olan New York'taki Chealse Oteli'nde bıçaklanmış olarak bulunur. Sevgilisinin ölümü üzerine cinayet zanlısı olarak tutuklanan ünlü İngiliz punk grubu The Sex Pistols'ın solisti Sid Vicious sorgusu esnasında flashback ile anlatılan Nancy ve Sid'in hikayesi..Londra'da Amerikalı bir groupie olan Nancy ile tanışan Sid, kendini Nancy'e kaptırınca gruptan uzaklaşmaya ve eroin kullanmaya başlar. Grubun dağılışından sonra da devam eden ilişkileri Nancy öldürülene kadar devam eder. The Sex Pistols'a dair güzel ayrıntıların olduğu film, Alex Cox gibi punk kültürüne yakın bir yönetmenden tarafından, 80’lerin punk ruhuna sadık olarak aktarılmış. Sid ve Nancy?nin hikayesi, gerçekle kurgu arasındaki dengenin başarıyla sağlanarak anlatıldığı farklı bir biyografi.
İlk gösterimi 2009 yılında Cannes’da yapılan Boşluk, transa benzer görsel üslubu ve birinci şahıs gözünden öznel anlatımıyla epey tartışma yarattı. Filmi, Tokyo’da küçük çaplı işler çeviren uyuşturucu satıcısı Oscar’ın gözünden izliyoruz. Oscar bir gece bir polis baskınında yakalanır ve vurulur. Ölüm döşeğinde, ruhu dünyadan ayrılmaya direnir ve kız kardeşi Linda’yı korumak üzere kızın peşine düşer.
Mark Renton'un Edinburgh'ta yaşayan kendisi gibi eroin bağımlısı bir grup İskoç genç arkadaşı vardır. Hepsi ezilmiş, yalancı, psikopat, hırsız ve uyuşturucu madde bağımlısıdırlar. Kendilerine eroinle zarar verdikçe, kaçınılmaz sona yaklaşırlar ve arkadaşlıkları giderek zedelenmeye başlar. İçlerinden sadece Mark, bu durumdan kurtulabilecek iradeye sahiptir. Ancak, yaşamayı seçip seçmeme konusunda kararsızdır.
Sara Goldfarb, tv bağımlısı dul bir kadındır. Oğlu Harry ise kız arkadaşı Marion ve uyuşturucu dağıtıcısı Tyrone'la takılan madde bağımlısı bir çocuktur. Sara, bir tv şovuna çıkmaya hak kazanır ve çok heyecanlıdır. Ödül olan kırmızı elbiseye girebilmek için kilo vermeye çalışır ve diyet haplarından kullanmaya başlar. Diğer yandan Harry ve arkadaşları, hiç durmadan eroin ve kokain kullanmaya devam etmektedirler. Bu bağımlılıklar zamanla aileyi bir felakete sürükleyecektir.
Brezilya'nın Rio de Janeiro kenti dışında hükümet eliyle kurulmuş gecekondu mahallelerinden birinin adı da Tanrı Kent anlamına gelen "Cidade de Deus"'tur. Bu yoksul ve kalabalık muhitte hayat çok zordur, fakirlik ve işsizlik gençleri hatta bebek sayılabilecek yaştaki çocukları bile suça itmektedir. Uyuşturucu kullanmak ve silah taşımak ve kullanmak ilkokul çağındaki çocuklar için bile sıradan ve doğal sayılmaktadır. Hikâye bu semtin ilk kurulduğu 1960'lı yıllarda başlar ve küçük çocuklardan "Roket" lakaplı Buscapé'nin (Alexandre Rodrigues) ağzından dış ses olarak anlatılır. "Roket" aslında mahallenin en mülayim ve kendi deyimi ile suça yatkın olmayan çocuğudur, fotoğrafçılığa meraklıdır ve bir muhabir olmayı düşler.Anlatıcı "Roket", filmdeki karakterleri tanıtırken, içlerinde abisi "kaz"ın da bulunduğu "Acemi üçlü" adı verilen ve küçük soygunlar yapan bu ilk çetenin ilerde ortaya çıkacak olanların yanında ne kadar masum ve amatör kalacağını anlatır.1970'lere gelindiğinde nesil değişmiştir, küçükler büyümüş ama çeteler daha da sert ve acımasız olmuşlardır. Gettoyu aralarında paylaşamayan çetelerin kızıştırdığı hakimiyet savaşları tüm hızıyla devam ederken "Roket" bir gazetede ayak işlerinde çalışmaya başlar. Tesadüflerin de yardımıyla çektiği bazı fotoğraflar gazetede yayınlanınca idealindeki muhabirlik mesleğine ilk adımını atmış olur. Gazete yönetimi gettoya girebilen tek fotoğrafçı olduğu için onu bu konuda görevlendirir. Son büyük çete savaşını gizlendiği yerden görüntülemeyi başaran"Roket" şöhreti yakalar ve gazetedeki yeni işini garanti altına alır.Çetelerin birbirini yok ettiği filmin sonunda, onların yerini derhal daha da küçük yaşlarda üçüncü bir neslin aldığı ve hiç zaman kaybetmeden öldürme planları bile yapmaya başladıkları görülür.
İki yakın arkadaş, kullandıkları bir tür uyuşturucu sayesinde zekalarını geçici olarak yükseltmeyi başarırlar. Bu otun etkisindeyken gösterdikleri performans sonucu Harvard üniversitesine girerler. Ancak otun etkileri kaybolduktan sonra düşük zeka seviyeleriyle başbaşa kalırlar..
Kendini kontrolden çıkmış bir uyuşturucu trafiği içinde bulan genç bir adamın, bu durumdan kurtulmak için harcadığı çaba.
Bir ot müptelası olan Dale(Rogen), hayatı boyunca sadece ot satın almak için gördüğü Saul’a sıradan ziyaretlerinden birini gerçekleştirir. Bu ziyareti sırasında Pineapple Express adlı son derce nadir bir ot satın alan Dale, geri dönüşünde bir cinayete tanık olur. Cinayet mahalinde,paniklemiş ve cebindeki ot paketini düşürmüştür. Saul’un evine geri döndüğünde, bu otun sadece Saul’da olduğunu tüm piyasanın bildiğini ve şimdi ikisinin de peşine düşeceklerini öğrenecektir. Artık bu iki adam şehrin en köklü mafya ailesinin hedefi haline gelmiştir.
60'lı yıllarda çok kötü olaylar yaşanmaktaydı. Birçok insan için her şey kötüye gidiyordu. Art arda gelen olaylar yetmezmiş gibi, uyuşturucu başını alıp ülkenin her yerine gidiyordu (ABD). 160 asker hayatını uyuşturucudan kaybetti. Ancak bütün bunlar insanların bir kismını dert olsa da, Las Vegasa portekizli bir fotoğrafçıyla çalışacak olan ve bir yarış ile ilgili bilgiler,resim ve yazı alacak olan gazeteci Raoul Duke (Depp) ve avukatı Dr. Gonzo (Del Toro) "Amerikan Rüyası"nın kalbine giderek bu olayları kafalarından çıkarmaktadırlar. Hem de arabaları tamamen uyuşturucu doluyken. Duke ve Gonzo tam bir uyuşturucu bağımlılarıdırlar, yol boyunca sürekli uyuşturucu kullanır ve yarasalarla savaşırlar. Ancak bu yarasalar genel de Dukeye görünür çünkü aslında bunlar sadece halüsinasyonlardır. Yolda giderken bir otostopçu (Tobey Maguire) onları durdurur ancak bu iki manyakdan korkan otostopçu hemen onlardan kaçar, yani Gonzo ve Duke kendilerini normal göstermeye çalışmış olsalar da dayanamamışlardır ve Duke ona saldırmışdır.En sonunda ikili Nevada, Las Vegas'a varırlar. Şimdi burada onları oldukça ilginç maceralar beklemektedir. Korku ve nefret dolu maceralar.
Rock'n Roll, partiler, polyester ve makrome... Biz 70'li yılların gençleriydik! Dans ettik, eğlendik, çok bitkin ve masumduk. Fakat hepsinden öte ne yapacağımız bilmiyorduk ve kafamız karışıktı. Aerosmith, Alice Cooper, Black Sabbath, Deep Purple, ZZ Top, Bob Dylan, Kiss ve Peter Frampton'ın eşsiz müziklerine muhteşem bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor. 'Şimdiye kadar yapılmış en muzip ve en kusursuz tiplemeleriyle bir Amerikan gençlik
Tracy, iki örgülü, gelecek vaad eden, hâlâ ayıcıklarla ve Barbie bebekleriyle oynayan bir yeni ergendir. Fakat çevresinde sürekli cinsellik üzerinden yaratılmış bir atmosfer vardır; özellikle liseye başlamasıyla bu cinsellik söylemi, üzerinde büyük bir baskı oluşturmaya başlar. Tracy ilk başlarda, bu ortama uyum göstermekte zorlanır. Bir yandan Evie Zamora gibi çok popüler, bir manken kadar güzel ve çekici, kendini beğenmiş, tüm erkekleri peşinden koşturmayı başaran kızları anlayamamaktadır; bir yandan da onların dünyasına dahil olmak istemektedir. Evie'yle arkadaş olması, Tracy'nin olmayı hayal ettiği gibi biri olmasını sağlar, zamanla popüler olmak için neler yapması gerektiğini öğrenir ve herkesin ilgisini çeker. Ancak geçirdiği değişim sonucu, artık başka biri haline geldiğini, kendisine yabancılaştığını fark edecektir.
Ressam sevgilisi tarafından terk edilip kürtaj yaptıran Helen (Winn), uyuşturucu müptelası Bobby (Pacino) ile birlikte olmaya başlar. Birbirlerine sırılsıklam âşık olan gençler, kendileri gibi eroin bağımlısı, çalan, ihanet eden, bağımlılık uğruna insanlık onurunu yitiren evsiz barksız diğerleriyle birlikte New York'ta bulunan Needle Park'ı kendilerine mesken edinirler. Böylesine vahşi bir çevrede iki âşık için kurtuluş yolu gözükmemektedir.
Yaşama tutkusu nedeniyle delilik sınırlarında bir hayat süren ressam Candy (Abbie Cornish), şair Dan (Heath Ledger) ile dolu dizgin bir ilişki yaşamaktadır. İkili sınırsız haz arayışlarının sonucunda eroine başlar. Fakat bu haz bağımlılığa dönüştükçe evlilikleri çıkmaza girer; aşkları yok olmaya yüz tutar. Candy vücudunu satarak eroine kavuşmayı arzularken Dan tüm olanlara göz yumar. Artık bağımlılıkları birbirlerine verdikleri sözlerin ötesine geçmiştir...
George Jung, küçük girişimci bir babanın oğludur. Ailesinin iki yakayı bir araya getirmekte ne denli zorlandığını görerek büyür ve bir yetişkin olarak asla maddi zorluklar yaşamamaya şartlar kendini. Kaliforniya’ya göç eder ve orada uyuşturucu işine bulaşır. Sonuçta, bir yandan maddi açıdan başarı, bir yandan da hapis gelir. Kodeste tanıştığı biri, yeni yeni yaygınlaşmakta olan kokain pazarında birlikte iş yapmayı teklif eder ona. Serbest bırakılır bırakılmaz, George Jung ABD’deki kokain piyasasında büyük oynamaya başlar ve kısa sürede pazarın %85’ini elde eder. Uyuşturucu Jung’a maddi anlamda çok şey getirse de, asla onarılamayacak şekilde başka birçok şeyi de ondan sonsuza dek almaktadır...