17.06.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
“Teknesi var mı?”
“Haydaa, ne bileyim ben yahu! O kadar da iyi tanımıyorum adamı.”
Barbaros’a durumu özetledim ve onu takibe aldığımızı, asla renk vermemesi gerektiğini, her zamanki gibi olağan davranmasını söyledim. “Belki de bir şey çıkmaz. Belki hiç ilgisi yoktur. Şevki Kartal’ı tesadüfen tanımış da olabilir. Sadece birlikte iki kere buluştuğumuzda onu tanıdığından hiç söz etmemesi garibime gitti. Doğrusu biraz şüphelendim.”
“Sen adamın tarihi eser kaçakçılığı falan yaptığını mı düşünüyorsun?”
“Olabilir.”
“Bilemiyorum, hiç öyle kaçakçı birine benzemiyor.”
“Kaçakçılar sosyetik de olabilir dostum. Sen dikkatli ol Barbaros! Eğer öyle bir durum varsa bu adamlar çok tehlikeli olabilir. Uluslararası bağlantıları da vardır bunların. Cinayetlerde onun da parmağı olabilir; şimdiden uzak durmakta fayda var. Ama sakın belli etme, dediğim gibi her zamanki gibi doğal davran ve bir şey duyar, öğrenirsen de lütfen bana bilgi ver.”
“Yani bir tür köstebeklik yapacağım sana, öyle mi?”
“Evet ama ortada ciddi ve tehlikeli bir durum var. Seni gelişmelerden ara ara haberdar ederim. Dediğim gibi yalnız hiçbir şey belli etme, sakın ha! Beni de mümkün olduğu kadar az ara şu aralar ve benden o bahsetmedikçe sen bahsetme. Hatta, ‘Boşver şimdi Hayri’yi’ falan de geçiştir. Tamam mı kadim dostum?”
“Çok şaşırdım, gerçekten insan kime güveneceğini bilemiyor bu devirde, umarım David öyle biri çıkmaz.”
“Gözünü de dört aç… Kimseye bir şey söyleme, konuştuklarımızdan söz etme, aramızda tamamen ve dediğim gibi hiçbir şey belli etme. Şüphelendiğin en ufak bir şey olursa hemen beni ara, saat kaç olursa olsun. Önemsiz bir şey bile olsa ara beni. Sakın kendi kendine yorum yapma! Her şey, en küçük bir çöp bile önemli şu aşamada…”
***
“Desene kaderimizde köstebek olmak da varmış.”
“Bazen köstebek olmak önemlidir bu hayatta. Kime köstebeklik yaptığına bağlı. İyi ve doğru adamlara yapıyorsan mesele yok, önemli olan kötülere köstebeklik yapmamak dostum. Hadi şerefe!”
Barbaros’u allak bullak ettikten sonra yanından ayrılıp Muğla’ya doğru yeniden yola çıktım. Yolda bana eşlik eden yıldızımı aradım ama onu göremedim. Muhtemelen ters yönde kaldı ya da öbür tarafa geçti. Yol önümde bir yılan gibi kıvrılıyor, Muğla yolculuğu giderek gözümde büyüyordu. İki saat oturmuştuk Barbaros’la, büyük ihtimalle geceyarısı yarım gibi evde olacaktım. Muğla Bodrum arasında mekik dokumak beni epey yormuştu. Büroyu Bodrum’a taşısak çok daha iyi olurdu. Ertesi gün bu konuyu Sezai Başkomiser’e açmayı düşündüm. Alacağım yanıt elbette ki “hayır” olacaktı ama küçük bir ihtimal bile olsa değerlendirmek lazımdı. Gaza asıldım. Nasıl olsa yol boştu. Yolda yarım saatlik kahve molası vermek iyi olacaktı. Hem bu arada biraz dinlenir, Zühre’nin hazırladığı raporu da okuyabilirdim. Eve gidince raporu okumak yerine, yatağın tatlı çağrısına yenik düşeceğimi iyi biliyordum çünkü.
Yol üzerinde açık bir kafeterya görüp durdum. Yanıma raporu alıp okumaya başladım. Metin Caner’in hem Adli Tıp, hem de Olay Yeri İnceleme raporu da vardı. Olay Yeri İnceleme’nin raporunda kayda değer bir şey yoktu. Adli Tıp raporunda da, cinayetin kesici bir aletle boğazlanma sonucu gerçekleştiği belirtiliyordu. Rapora göre, katil yine kurbanına arkadan yaklaşıp boğazını derin ve boydan boya kesmişti. Bundan başka hiç iz yoktu. Katil yine bir hayalet gibi gelmiş ve işini sessizce bitirip gitmişti. Hayri Ayvaz adlı bir komiser içeriye girdiği halde cinayete engel olamamıştı. Üstelik katil tarafından ense köküne sert bir darbe vurularak etkisiz hale getirilmişti. Sonra da suya atlayarak kaçmıştı. Tek kayda değer ipucu, katilin tekneden suya balıklama atlarken uzaktan çekilmiş video görüntüsüydü. Bir de iyi bir yüzücü olduğu anlaşılıyordu. Bunların dışında bizim işimize yarayan bir delil ortada yoktu. Ne bir kıl, ne bir saç teli, ne bir iplik veya kumaş parçası, katile ait ne bir kan lekesi, ne başka bir sıvı, ne parmak izi, ne ayak izi, maktulün tırnak aralarında ne bir deri kalıntısı, ne de bir boğuşma izi… Kısaca iz miz hak getireydi. Katil iz bırakmadan işini halledip gidiyordu. Kimdi bu katil? Doğrusu tebrik edesim geliyordu. Bu ne soğukkanlılıktı böyle… Şüpheliler arasında da yine kayda değer hiç kimse yoktu. Neredeyse bir hafta oluyordu ve kayda değer bir şey elde edilememişti. Sadece bol bol görüşme yapılmıştı ama elde var sıfıra sıfırdı. Bu büyük bir başarısızlık sayılabilirdi. Belki de başarısızlık yerine, katilin büyük başarısı demek daha doğru olurdu. Her şeye rağmen katil izini bırakmıştı; her şey apaçık ortada duruyordu.
Eğer mandalinalar bir şaşırtmaca değilse tabii. Katilin derdi mandalinalardı. Katile göre, bu adamlar bir şey yapmıştı ölümü hak etmek için. Mandalinaların bunda büyük bir rolü vardı.
***
Ama o rol neydi?
Bu bilmeceyi nasıl çözecektik? David bu işin içinde olabilir miydi? Şu işe bak ki bizim Barbaros’un arkadaşı İngiliz arkeolog David Snyder tek şüpheli gibi görünüyordu. Akıl alacak iş değildi. O da Meryem Hanım’ın tanıklığına güvenerek şüpheli durumuna giriyordu.
ARKASI YARIN...