24.04.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Ayşegül Sönmez - Kadın hazzını aktarmada epey güçlük çekmiş Türkiye resminde, kim olduğunu sorar Selma Gürbüz. Aslında bunu bir kadın sanatçı olarak da sormaz. Feminist olarak da! Sadece kimdir o? Nereden gelmiştir? Ve bunları sorarken karşısına nice diğer sorular dikilir. O varsa öteki kimdir? Bu soruları yanıtlarken Gürbüz’ün bitkisel vahşi ve evcil hayvanlı ormanlarında karşımıza haz almaya açık bir imge çıkar. Benzerliğin, benzemenin hiçbir öneminin olmadığı. Gözümüzü kalbimiz kadar uyaran bir imge serisi...
Gürbüz’ün pek çok kültüre karşı zaafı vardır. Nereden geldiğiyle birlikte belki öteki nerede duruyor sorusunu sormasıyla ortaya çıkan birkaç coğrafya. Birbirlerine uzak coğrafyalar. Gürbüz tarafından bir fantastik edebiyat yazarı gibi yakınlaştırılan, şahsileştirilen dünyalar. İstanbul Modern’de 30 Haziran 2021’e kadar sürecek sergisinin başlığını hatırlamalı: “Dünya Diye Bir Yer.”
En kritik parçalar
Japon sanatı ve Afrika sanatı. Hindistan ve Osmanlı minyatürleri. Her birinin izlerini izleriz resminde. “Dünya Diye Bir Yer” de Osmanlı minyatürlerinden etkilendiği gibi Japon sanatından da etkilenir. Onlara bir Batılı gibi de bakar. Doğulu gibi de. Ve bir kadın gibi de. Bütün bu bakışların etkilerinin farkındadır. Ve bu etkilerden de rahatsız değildir çoğu zaman. Kuş gibi bakmaktır aslında galiba, hep arzusu ve doyurduğunda yine arzulayacağı. Çünkü onun bakışı işin içine hep karışacaktır. Ve her bakış bir ona bakanı varsaydığı sürece ne kadar Selma Gürbüz’e tam aittir? Değildir.
“Mühürlü Kızlar”, “Kybele” resim ve heykelleri benim Selma Gürbüz retrospektifimde birer milattır. 2018 sonrasına tarihlenen, atölyesinde görme şansına eriştiğim pek çok eserine teğellenen en kritik parçalardır.
Selma Gürbüz’ün üretimi bu anlamda geriye dönüp baktığımızda haz almaya açık, nice parçadan oluşan, saplantıyla yaptığı dev bir puzzle’dır.
Zamansızdır. Hokusai ile Kara Walker arasında ona göre nasıl hiçbir fark yoksa 1980’li yıllarda yaptığı pencereden gördüğü iki boyutlu kedileriyle 2020 yılına tarihlenen video işindeki hareketli vahşi kedi de birbirine çok yakın ve zamansızdır.
Tekrar doğmak mümkün mü?
2009 tarihli “Kybele” heykeli ile 2020 tarihli “Oshun” bu saplantıyla örülü dev puzzle’da buluşur. Birbirine değer. 1987 tarihli “Geceyarısı Harekatı” resmi de “Tek Kişilik Çaça”yla ya da “Otostopçular”la tamamlanır.
Vanitas sembolü kimbilir belki bir Afrika halkı ritüelinin etkisi ya da bir Hindistan baharatı kokusuyla dönüşüme uğrar. Ölüm o derece keskin ve sabit değildir. Tekrar doğmak mümkündür.
Ona bir seferinde “Bir parti versen sanat tarihinden kimleri çağırırdın? Kimlerle dans ederdin?” diye sormuştum. Şöyle yanıtlamıştı: “Picasso da olurdu, Hokusai de bir yerde otururdu. Picasso’yla kesinlikle dans ederdim. Dervişlerden Siyah Kalem’i çağırırdım. Şeyh Hamdullah’ı da masanın başına alırdım. Bol bol şampanya ve havyarlı bir parti olurdu. (Giorgio) De Chirico baş davetlilerden. (André) Derain de davetli olurdu. (Francis) Picabia kesin olmalı. (André) Malraux olmalı. Sonia Delaunay da gelmeli. Camille Claudel gelmek isterdi ama gelemezdi herhalde. (Lukas) Cranach’sız olmaz. Levni’siz de. Levni’yle Sonia flört ederlerdi. Fahrünnisa Zeid de saraylı olarak onur konuğu olurdu. Leonardo (Da Vinci) davetimi kabul eder miydi bilmiyorum. Vakti olmayabilirdi...”
Parti başlamış olabilir. Çok eğlen Selmacığım! Sevgili dostum, kuş ol! Kuş gibi bak bize! E’ mi?
Birçok sergiye katıldı
1960 yılında İstanbul’da doğan Selma Gürbüz, sanat eğitimine 1980 yılında İngiltere’deki Exeter College of Art Design’da başladı. 1984 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. Paris, Roma, Buenos Aires ve Barselona başta olmak üzere, Japonya’nın farklı şehirlerinde de birçok sergiye katılan Gürbüz’ün yapıtları, Londra’daki The British Museum, Paris’teki Galerie Maeght Koleksiyonu, İstanbul Modern, Ankara Resim Heykel Müzesi gibi farklı koleksiyonlarda bulunuyor.
Gürbüz’ün “Aslanlar Pusuda” adlı 2019-2020 tarihli eseri.