08.05.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - Molière ödüllü Fransız yazar Florian Zeller, tüm dünyada yankı bulan üçlemesi “Anne”, “Baba” ve “Evlat” ile son yılların üzerine en çok konuşulan eserlerini buluşturdu tiyatroseverlerle. Ne de olsa aile, coğrafya fark etmeksizin dokunduğumuzda “cız” olduğumuz, kırılan kolun yen içinde kaldığı kutsalımız... “Baba” ve “Evlat”ın ardından “Anne” de Tiyatro.İN’in yapımcılığında ülkemizde sahnelenmeye başlandı. Bize çoğunlukla annelerimize nevresim takımı, ses çıkarmayan elektrik süpürgesi ya da mis gibi kabaran kekler pişirilen kek kalıbı alabileceğimizi söyleyen reklamcılar kadar duyarlı olmadığım için Anneler Günü’nde bir kadını annelik kavramının içine sıkıştıran düzeni irdeleyen “Anne” oyununun düşündürdüklerini parçalı bir şekilde yazmaya çalışacağım. Tıpkı oyundaki “Anne”ın zihni gibi. Önce bir not: Karakterin adı Anne, oyun dilimize “Anne” diye çevrilince oyunun bize sunduğu tekrara tuhaf bir selam çakıyor.
Anne, 40’larının sonunda çocuklarına kahvaltı hazırladığı mutlu sabahlardan çok uzak günlere uyanmaktadır artık. Sahne üzerindeki uzunca beyaz koltukta giydiği sabahlığına eski günlere duyduğu özleme sarılır gibi sarılarak geçmektedir vakti. “Anne” oyunu tam olarak neyin yaşandığını bilemediğimiz tekrarların tuhaf bir bütünü. Anne, baba, oğul ve kızın dünyasında neler olduğuna Anne’ın zihninden tanık oluyoruz. Bu yüzden bu yaşananların hangisi gerçek hangisi Anne’ın zihninin oyunu bilmek mümkün değil. Oyunda Anne’a hayat veren Defne Kayalar abartısız performansıyla Anne’ın yaşadıklarını izleyicinin daha yalın ve gerçekçi algılamasını istemiş belli ki... Engin Hepileri’nin hayat verdiği baba askıya itinayla ve defalarca astığı kravatı, yeleği ve ceketiyle oyunun tekrarlarına oyun içinde oyun oynayarak katkı sunuyor.
Geçmiş bazılarımız için geçmez
Anne ve Peter genç yaşta evlenmiştir. Onların hayatlarına dahil olduğumuzda artık çocukları yetişkindir. Anne’ın sabahlığına sarılı şekilde uzandığı koltuğunda geçmekte olan hayatı Peter’ın belki tekdüze olan yaşamını iş seyahati görünümlü aldatmaların olduğu bir karnaval olarak algılamasına yol açar. Ya da Peter gerçekten iş seyahati diye sevgilisine koşmaktadır. Bunun bir yanıtı yok. Yanıtın bir önemi de. Oyundaki tek gerçek Anne’ın şimdiki zamanını sevmediği, geçmiş zamanından bugüne gelmeyi reddettiğidir. Onunla geçmişte kalmayan herkesten de nefret etmekte. Başta Peter olmak üzere. Hem nasıl üzülmesin ki biricik oğlu Nicholas kız kardeşi gibi evden ayrılmış, bağımsızlığını ilan etmiş annesinin mesajlarına bile dönmeyi unutacak kadar âşıktır. Ve kendi şimdiki zamanını yaşayan herkes adeta Anne’ı aldatmaktadır. Oysa Anne, her sabah hiç sıkılmadan çocukları için harika kahvaltılar hazırlamış, ellerinden tutup okula götürmüştür onları. Yetmezmiş gibi çantalarını da taşımıştır. Zaman geçmiş, çocuklar büyümüştür. Ama bu unutkanlık Anne’a pahalıya mâl olur.
Karmaşık bir zihnin tekrarları
Peter gerçekten iş seyahatine mi gitmekte? Nicholas, sevgilisinden ayrıldığı için gece üzgün bir şekilde eve geldi mi? Bu sahnedeki alımlı kız Nicholas’ın hassas kalbini kırmaya cesaret eden Sara mıdır, yoksa Peter’ın telaşla valizini hazırlayıp yanına koştuğu mu? Peki, Anne tıpkı Sara’nınki gibi kırmızı saten bir elbise giyse zamanı geri alabilir mi? Anne’ın içtiği her ne varsa onun ne zihnini susturabilmekte ne de ona iyi gelmekte. Anne, kozasından çıkmayı reddeden daima tırtıl kalmak isteyen bir kelebek gibi. Kanatları sandığı şeyse uçmasını engelliyor. Karmaşık bir zihnin tekrar eden sahnelerini izlemeye dahası kutsallığından bir kadını hapsettiği yalnızlığıyla yüzleşmeye hazır olanlara iyi gelecek bir oyun “Anne.” Hem kim bilir Anneler Günü’nde mesaj almadığımızda ağlamamayı da öğreniriz. Anneler Günü kutlu olsun.