Kültür SanatBu topraklarla yoğrulmuş 40 yıl

Bu topraklarla yoğrulmuş 40 yıl

10.12.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

Handan Börüteçene ile sanat hayatının 40 yılından seçki sunan “Üç İç Denizin Ülkesi”ni konuştuk: “Bu topraklar doğduğum günden şu âna kadar bana kim olduğumu anlatıyor. Bu benim kültürel kimliğim, her birinden bir parçamla varım ben…”

Bu topraklarla yoğrulmuş 40 yıl

Seray Şahinler  - Handan Börüteçene’nin Salt Beyoğlu’nda düzenlenen en kapsamlı sergisi “Üç İç Denizin Ülkesi”, sanatçının beslendiği doğa, arkeoloji, mitoloji, tarih referanslarıyla zenginleşen, sorgulayan, hatırlatan ve iyileştiren bir sergi. Börüteçene’nin sanat hayatının 40 yılından kesitler sunan sergide sanatçının en ikonik eserlerinden 1985 tarihli “Kır/Gör”den 1987’de yapıp bugün ‘güncellediği’ “Kitle İletişimsizlik Araçları vs vs zzzz….bızzzz”ın yanında kaybolan, kaydı tutulmamış eserleri de hatırlıyoruz. Amira Akbıyıkoğlu’nun küratörlüğünde, üç kata yayılan sergi, kişisel ve toplumsal hafızaya, “Yeryüzünün Belleği”nden ve “Bellek Kasaları”ndan izleyiciyle birlikte bakıyor. Sergi mart ayına kadar devam edecek.

Haberin Devamı

■ Sergide kadim medeniyetlerden, arkeolojik alanlardan, ailenizden, kentten izler ve en önemlisi Handan Börüteçene’nin arkeolojisi var.

Evet. Bunu sergiyi çalışırken, arşiv kutuları açıldıkça, yapıtlar önüme geldikçe fark ettim. Örneğin 1981’de yaptığım bir işe baktığımda şuna çok özen gösterdim; eğer 1981’de yaptığım işi bugünden bakıp anlatırsam doğru olmayacaktı. Bugünden bakarak, bugünden konuşarak ona başka bir anlam yüklemek istemedim. 1981’de ben nasıldım, o günün ortam nasıldı, beni o eseri üretmeye götüren şeyler neydi diye düşündüğüm anda kendi arkeolojimi yapmaya başladım. 95 sergisindeki “Yeryüzünün Belleği” olmasa ben hiçbir şey yaratamazdım bu doğru. Fakat benim belleğim de bu yeryüzü belleğinin bir parçası… İşte orada kendi arkeolojiimi yapmaya başladım, kendimle uzun uzun kaldım; yaptığım yolculuğa bir kez daha baktım… 

Haberin Devamı

■ Bu 40 yıllık yolculuğa bugünden baktığınızda ne gördünüz, ne hissetiniz? 

İnsan kendine yüzde yüz objektif bakamayabilir, ben kendime olabildiğince objektif bakmaya çalıştım. O yıllara ait taşları elime aldım. Bazı objeler o anlara, o anlar silsilesine dönmeme çok yardımcı oldu. Sonra anladım ki bir şey başarmışım: Konuşacağım zamanı da susacağım zamanı da bilmişim. Dolu bıraktığımız alanlar kadar boş bıraktığımız alanlar da çok değerlidir. Söylediğimiz sözler kadar sustuğumuz anlar da aynı değerdedir. Bunu başardığımı gördüm. Durduk yerde bana önerilen her şeye atlamadığımı gördüm, aldığım hiçbir karardan da vazgeçmedim. Bu kararlar bana büyük bir iç dinginliğini getirmiş. 

■ Toprağın altı ve üstü, coğrafyanın, medeniyetin katmanları sizi nasıl besliyor? 

Doğduğum günden şu âna kadar bana kim olduğumu anlatıyor. Bu benim kültürel kimliğim, her birinden bir parçamla varım ben… Nasıl büyük bir zenginlik ve güç biliyor musunuz? Bu gücün farkında olduğunuzda sizi hiç kimse tavlayamaz, hiçbir ışıltılı üçkâğıda düşmezsiniz. O kadar dolu bir yerden geliyorsunuz ve o kadar toksunuz ki bir sürü şeyi sindirmişsiniz. Bir yemek, kıyafet, gelenek görüyorsunuz, bakıyorsunuz ki kaç bin yıl önceden gelmiş. Buna üç iç deniz ülkesinin coğrafyası, jeolojisi, faunası ve florası da dahil. Bu toprakların üstünde yaşayanların her türden kültürü dahil. 

Haberin Devamı

■ Bazı eserlerinizi bu sergide ‘güncellediğinizi’ görüyoruz. 

Bazı eserlere bakıyorum, 1985’te yapılmış ama sözünü söylediği ve dertlendiği şey bugün katmerlenerek devam ediyor. Onları bu sergiye davet ettik ve yeniden ürettik. Mesela “Kır/Gör”ü olduğu gibi bıraktık ama “Kitle İletişimsizlik Aracı” kolonunu devam ettirelim dedik. İkinci kattaki 1987’de yaptığım hâliyle kaldı ama üst katta yer alan kolona günümüzün dijital araçlarını koyduk. Böylelikle o fikirle kitle iletişimsizlik araçlarını yaşar kılmaya karar verdik. 

Bu topraklarla yoğrulmuş 40 yıl

Hangi zaman daha gerçek?

Börüteçene: “İki zaman vardır; biri insan tarafından sistem yürüsün diye yaratılmış yalan zamandır. Saat, gün, hafta, yıl gibi. Millattan sonra 2 bin yılı diyoruz, neye göre 2 bin yıl? Ticaret, siyaset, sanayi düzgün gitsin diye, erkin işine gelen şekilde insanların yönetilmesi zamanıdır bu sahte zaman. Buna inanırsanız kendinize buna programlı şekilde bir hayat icat edersiniz. Bir de gerçek, ağacın, denizin, ayın, güneşin, evrenin bir zaman algısı vardır. Hakikat de odur. Bu ikisi arasındaki kararı insanlık kendisi versin. Zaman lineer değildir, hakikat ve zaman yaşayan bir şeydir.”