10.04.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Gonca Özmen - Eleştirinin, özellikle de şiir eleştirisinin gelişmemişliğinden sıkça söz edilir de edebiyatımızın şairler ve şiirleri üzerine bütünlüklü çalışmalar, belirli bir izlek/izlekler odağında kapsamlı incelemeler yönünden de oldukça zayıf olduğu üzerinde pek durulmaz. Şiirimizin yüz akı şairlerinin yaşamları ve şiirleriyle ilgili kaç biyografi, inceleme, eleştiri kitabı adı sayabiliriz? Batıda orta düzeyde bir şair hakkında bile çok sayıda eleştiri yazısı, inceleme kitabı bulmak olası. O nedenle bu alanlarda yapılan her çalışmayı oldukça kıymetli buluyorum.
Asuman Susam ve Duygu Kankaytsın’ın titizlikle hazırladıkları “İncelikler Tarihi: Gülten Akın Şiiri” adlı kitap, şiir eleştirisine diri bir ses daha ekliyor, yenilerini de esinleyerek. Bu değerli çalışmayı böylesine boş bir alanı dolduracak olmasının yanı sıra “Şiiri derinden okumayı, şiir yazmak kadar sevdim” diyen Gülten Akın gibi öncü bir şairi ele alması yönünden de oldukça önemsiyorum. “Gülten Akın’da Şair Oluş”, “Gülten Akın’ı Okumak”, “Gülten Akın Şiirinin Yüzleri” başlıklı üç bölümden oluşan bu çalışma, yirmi bir yazarın Akın’ın kuşatıcı, katmerli şiirini, poetikasını, “derinde, dipte duranı” irdeledikleri bir kazı çalışması. Kitabı bitirdiğinizde zenginleşiyorsunuz yeni gözler, yeni kulaklar, yeni duyuşlar, yeni akıllar edinerek...
Sakınımsız, dingin ama dip dalgalı
“Benim yaşamım mı ne, belki de şu: Kesin bir şiirde kendisi gibi olmak” diyen Gülten Akın, kendi şiir adasını yaratabilmiş görkemli şairlerden. Türkçe şiiri besleyip büyütmüşlerden. Bir yol açıcı. Bir sis çanı gibi uyarıcı. Saatini özgürlüğe ayarlayan bir usta. Durmamacasına genişleyen ve derinleşen bir coşkulu ırmak. İçine dünyayı sığdırmış bir kara inat, bir bilge ses, bir diri umut. Necmiye Alpay’a göre temkinli farklılaşmaların şairi.” Ömer Erdem’e göreyse “Şiir öğrenmenin saf kaynaklarından biri”. Kendi sözleriyle “Dolayımı geniş” şiirlerin şairi. Yalın söyleyip derin duyuran, sadelikten ve sahicilikten yana olan, sakınımsız, dingin ama dip dalgalı bir şair. Şiirlerindeki duygusal ve düşünsel derinliği, lirizmi, yalın dili, zorlamasız ve yoğun söyleyişi, ritmik tekrarları, dolaysız sözdizimiyle çarpıcı bir şair. Yazdıklarının okuruna vurup durması bundan, bu kendiliğindenlikten.
“Hayatın ve doğanın benden geçen şiirlerini yazıyorum” diyen Akın, kişisel yaşantıları, duygu ve durumları dile getirirken kişiselin çemberi içinde sıkışıp kalmaz, insanlık hâllerine doğru genişletir şiirini. O, kendini anlatırken bile zamanını, doğal ve tarihsel çevresini, içinde yaşadığı toplumu ve kültürünü yansıtır. Kendi yaşamıyla diğer insanlarınkini kaynaştırıp bütünleştirir. “İlk yazdıklarımdan bu yana, şiirlerimin ortak özelliği, gerçeklerden, olgulardan kaynaklanmasıdır. (…) Benim bütün çabam, kendi iç gerçeklerimden de yola çıksam olabildiğince çok insanı ilgilendiren ortak özleri seçmek” diyerek vurgular bu tutumunu. Ele alıp işlediği konuyu, kişi ve olayları, coğrafyası ve tarihinden, toplumsal yaşam ve ilişkilerden, kültürel ögelerden soyutlamaz.
Ötelenenlerin sesi
Şiir dili açık uçlu olan, özellikle ilk başlarda kapalı, eksiltili bir anlatımı yeğleyen ve bu nedenle çoklu okumalara açık Gülten Akın şiiri, söylemeden sezdirmeyi, duyurmayı amaçlar. Sıkça başvurduğu yinelemeler, kesintili söyleyişi, sözcüklerin ses değerleri, dize içinde aldıkları yer ve aralarındaki sessel uyumla oluşan ses örüntüsü, şiirlerinin güçlü yönleri arasında sayılabilir. Cevat Çapan ondaki ses zenginliğine eğiliyor yazısında. Kendine özgü söyleyişi, imgeleri ve motifleriyle, dolaylı anlatımıyla, arınık dili ve insana duyarlı yaklaşımıyla, dünyaya, yaşama ve olaylara bakışıyla; sıradan sayılabilecek bir duruma ya da olguya, bir yoğunluk, derinlik ve çarpıcılık kazandırır Gülten Akın. Kimi zaman yüklemin söylenmediği açık uçlu dizelerle, kesik kesik konuşma ya da sözü yarım bırakmalarla, dizeler ve çağrışımlar arasında boşluklar yaratarak okuru etkin, üretici bir okumaya çağırır.
“Kestim Kara Saçlarımı” diyerek, “Deli Kızın Türküsünü” söyleyerek şiirimizde kadının suskunluğunu ilk bozanlardandır. Saçlarını keserek törelere başkaldıran ‘deli kız’lardan gecekondu kadınlarına kadınlar için “çerçevelenmiş kurallı bir hayatı”n yasak, yasa ve törelerine, toplumsal baskıya, tekdüze yaşantıya meydan okur. Kadının yaratıcılığını bir başkaldırı olarak niteleyen Akın, “Bir başka dil saklarız dilimizin içinde” dizesindeki gibi, ezilenlerin, susturulanların, ötelenenlerin sesi olur. Mahmut Temizyürek, “Gülten Akın Oluş” adlı sarsıcı yazısında Dickinson gibi Akın’ın da bir başlangıcının, bir öncelinin olmadığını, buna rağmen şairin sabırla edebi annesini aradığını ve sonunda gayretle onu kendisinin doğurduğunu, “O’nu kendinde yarat”tığını vurgular.
Mekân-uzam-nesne ilişkisi
Betül Mutlu, Akın’ın kimi zaman açık kimi zaman örtük biçimde öykü gereçlerini ve öyküleyici anlatımı nasıl kullandığını ele alırken Emel Kaya ise onun şiirsel söylemindeki iç-dış diyalektiğini mekân-uzam-nesne ilişkisi bağlamında Bachelard ve Lefebvre üzerinden tartışır. Ali Özgür Özkarcı ise bir başka yazıyı, tartışmayı esinlemeye yönelik bir refleksle: “Gülten Akın bu iki kitabı niye yazdı?” diye sorar “Maraş’ın ve Ökkeşin Destanı” ile “Ağıtlar ve Türküler”i kastederek. Değinmeye fırsat bulamadığım diğer yazılarla da okudukça çoğalan bir kitap “İncelikler Tarihi”. Her yeni okumada çoklanan, çoklanacak bir diri şiire yeni kanatlar ekleyen bu emeğe teşekkürle, hürmetle…