06.04.2025 - 07:01 | Son Güncellenme:
Ümran Avcı - Fuat Sevimay, son romanı “Bata Çıka”da devlet kavramını ve aynı gemide olmanın anlamını sorguluyor. Hikâye, Birleşmiş Milletler’in kararıyla devletlerin lağvedilip ortadan kaldırılmasıyla başlıyor. Bu gelişme radyo ve televizyonlardan duyurulduğu sırada kuruyük gemisi Kabuk limandan demir alıyor. Dünyayı eğitim, güvenlik, ekonomi konularında büyük bir telaş sarmışken haberi sunan spiker; “Şimdi bizi kim yönetecek? Bir yandan da birinin yönetmesi gerekiyor mu?” diye soruyor. Devletlerin kapatılması gemide hem bomba etkisi hem de kargaşa yaratıyor. Altı kişilik mürettebatın yarısı düzenin korunması gerektiğini savunurken diğer yarısı isyan başlatıyor. İlk kargaşa kanlı bitiyor. Dış dünya ile bağlantısı kopan gemi, karanlık sularda seyrederken bu kez batan bir teknenin üç yolcusuna kucak açıyor. Saflar yeniden belirleniyor… Sevimay, aynı gemide kader ortaklığı yapan insanların değişmeyen doğasını, hırsını, hıncını, güç savaşlarını ve doyumsuzluğunu rotasına alıyor…
■ Romanda Platon’un “Devlet”i referans kitap olarak karşımıza çıkıyor. Bir yandan devletin anlamını sorguluyor, diğer yandan “illa yönetilmemiz mi gerekiyor?” sorusunu sorduruyorsunuz…
Devlet, demokrasi vesair kavramların içi küresel kapitalist erk tarafından son zamanlarda bile isteye boşaltıldı. Oysa güçler ayrılığının hâkim olduğu yönetim şekilleri, insanlık tarihinin geldiği en üst merhale. Bundan asla vazgeçmemeli. Demokrasinin arızaları varsa kendi içinde giderilir ama insanların yaşam hakkından, toplumsal uzlaşıdan, eşitlikten, her şeye hâkim olmak peşindeki bir avuç muktedir için vazgeçersek sonumuz fena. Öte yanda roman için Platon’dan çok daha fazlasıyla, Vedat Milor’un “Devleti Geri Getirmek” eserinden esinlendiğimi söyleyebilirim. Her şeyin Yunan’dan çıktığı safsatası boş ve açıkçası 2 bin 500 yıl önce Platon’un söylediklerini keramet olarak görmüyorum. Sadece çeşni olarak romanın bir yerlerinde geçiyor. Ama Vedat Milor’un çağdaş söylemine, elimizden neyin alınmak istediğine bakmak gerek. Orası önemli.
■ “Bata Çıka” insanın değişmeyen doğasını gözler önüne seriyor: Cinayet, intikam, para hırsı, kadın tacizi, entrikalar… Romandaki soruyu tekrarlarsak; “Hiç mi akıllanmaz bu insanlık?”
İnsanlığın, romanın adı gibi dalgalı bir seyir izlediğini düşünüyorum. Bazı konularda yol alıyoruz, bazı konularda da yerimizde sayıyoruz. Bu da normal aslında. İnsanın dürtüleri, arzu nesneleri değişmiyor. Bir yanımız vicdan bir yanımız hırs. Bir yanımız yaprak döker, bir yanımız bahar bahçe.
■ Roman karakterine “İnsan neden böyle diliyle, dişiyle, gözüyle zalim?” dedirten ve hikâyede altı çizilen bir başka başlık da göçmenlik ve ötekileştirme.
Bütün insanlık göç etmiştir. Memlekete bakalım, herhalde yüzde 99’umuz ya bizzat ya da bir veya iki kuşak içinde o kentten bu kente, o ülkeden bu ülkeye göçmüştür. Hâl böyleyken, güç savaşlarının yerinden yurdundan ettiği insanlara edilen muamele korkunç. Evet, herkes yerinde sağ olsun ama bir kızgınlık varsa da bu güç savaşlarını körükleyenlere yönelmeli, göçmenlere değil. İnsan evladı sahiden ilginç. Ne diyeyim. Bünyamin’e (romandaki göçmen karakter) Allah sabır versin.
‘Hollywood, dizi sektörü insanlara korku pompalıyor’
■ Alt metinde ‘güven’ duygusu dikkat çekiyor. Romanda kişinin kendini güvende hissetmediği, karşısındakine güvenmediği durumlarda kargaşanın eksik olmadığını görüyoruz.
Güven hem bireyler arasında hem de vatandaş devlet ilişkisinde çok çok önemli. Kültür emperyalizmi, Hollywood, dizi sektörü insanlara korku pompalıyor. Deli gibi polisiye, aksiyon, savaş filmi, saçma sapan diriliş vesair dizileri çekiliyor ki ‘öteki’ fikri insanların kafasına yerleşsin ve güven yerini, korkuya ve bu nedenle erke sığınmaya bıraksın. Oysa insanlığın çaresi dayanışmadır, paylaşmadır, bu dünyada huzur ve güven içinde yaşamaktır. İşte o duyguyu geri yakalamamız gerek. Batarak ya da çıkarak.
■ “Bata Çıka”da ‘ekonomik demokrasi’ kavramının altını çiziyorsunuz.
Uzun zamandır demokrasiyi oydan, sandıktan ibaret saydık. Oysa demokrasiye dair en önemli konulardan biri ekonomik eşitlik. Atalarımız, “Biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar” demiş. Dünya hepimize yetecekken, bir avuç kapitalist, insanlığın tepesine tebelleş. Faşist Elon Musk’ın serveti Hindistan’ın refahına denk. Jeff Bezos denen bir başkasınınki Afrika’yı toparlayabilir. Bu korkunç değil mi? Neoliberalizm atom bombasından daha tehlikeli ama bütün insanlık, dünyayı tüketmenin peşinde. Daha çok değil daha sakin ve daha huzurlu!
Fotoğraf sanatçısı Emre Yetkin'le 2016 yılında nikâh masasına oturan Burcu Biricik, geçtiğimiz temmuz ayında kızı Luna'yı kucağına almıştı. Kızının yüzünü göstermeyen Burcu Biricik objektiflere yakalandı.