07.11.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI
SEYHAN AKINCI- Fatma Aliye Hanım... İlk kadın çevirmen, kadın meselesini ele alan ilk romancı, biyografisi kaleme alınan ilk kadın ve ilk kadın yardım derneğini kuran kadın. Daha bir sürü ‘ilk’ onun kadın emeğiyle ve kimliğiyle tarihteki yerini almış durumda. Bu yıl doğumunun 160. yılı olan Fatma Aliye, bütün bu ilklere ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e yaşadığımız dönüşüme tanıklık eden metinlerine karşın oldukça az bildiğimiz bir isim. Ülkemizdeki ilk profesyonel feminist tiyatro topluluğu olan Tiyatro Boyalı Kuş, Fatma Aliye’nin kadının sosyal hayatta ve ev içinde ona biçilen rolleri sorguladığı yaşamını “Aliye, bir kadın” adlı oyunla sahneye taşıdı.
Jale Karabekir’in yazıp yönettiği “Aliye, bir kadın” sahneleme biçimi, oyunun süresi ve bir kadın anlatısı nasıl olmalı konusunda üzerine epeyce düşündürtecek bir oyun. Rejinin ayaklarını bastığı yerlerden biri Virginia Woolf’ün “Kendine Ait Bir Oda” adlı eseri. Sadece Britanya’daki değil tüm dünya kadınları için bir rehber olan Woolf’ün kendine ait odası Fatma Aliye’nin de yaşamı boyunca mücadelesini verdiği bir alan. Bu alanı temsilen sahnenin ortasında bir çalışma masası yer alıyor. Fatma Aliye olarak izlediğimiz Gökçe Tuncer’in sahnede belirmesiyle masaya doğru akan uzun beyaz bir bezi de fark ediyoruz. Hem üzerine yazılacak kâğıdı hem de kadınların aydınlık yolunu temsil ediyor. Fatma Aliye; Osmanlı’da tarihçi, hukukçu - adalet ve maarif bakanlığı gibi önemli kademelerde hizmet vermiş Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı. Annesi ise Adviye Râbia Hanım. Böylesine önemli görevlerde bulunmasının yanı sıra döneminin ötesinde düşünen biri Ahmet Cevdet Paşa. Fatma Aliye, babasının da ondaki ışığı görmesiyle sınırlı konak eğitimini aşmayı başarmış, kız çocukları için uygun görünmeyen Fransızca derslerini dahi alabilmiştir.
10 yıl yasakla geçti
Babasının evinde bilimle ve sanatla kurduğu özgür ilişki 1879’da kolağası Faik Bey ile evlenince kesilmek zorunda kalır. Zira o artık “evinin kadını çocuklarının anası” olmalıdır. Kocası tam 10 yıl boyunca ona kitap okumayı ve yazı yazmayı yasaklar. Fatma Aliye’nin “Kendine Ait Bir Oda” için mücadelesi ve azmi Faik Bey’in yasağı kaldırmasıyla zaferle sonuçlanır. Kadın yazın mücadelesinde önemli bir şeyi temsil eden yazı masasının etrafında iki boş çerçeve yer alır. Kimi zaman kapı kimi zaman pencere kimi zaman da karakterlerin değişimini anlatır bize bu çerçeveler. Fatma Aliye’nin kardeşleri Ali Sedat Bey ve Emine Semiye Hanım’a ve dönemin diğer önemli karakterlerine Nisan Yenigül ve Murat Avni Yürekli başarıyla hayat vermekte. Nisan Yenigül pek muhtemel başka oyunlarda da dikkat edeceğimiz genç ve başarılı bir oyuncu.
Feminist anlatıda yeni dil arayışı
Diğer yandan oyunun handikapları olduğunu söylemek gerek. En temel sorunu da tarihi bir karakteri anlatırken odağını bir yere alıp hikâyeyi kurmak yerine hayatını belgesel gibi bir akışla anlatmayı tercih etmesi. Bu durum Fatma Aliye gibi hayatı ilklerle dolu bir ismi anlamaktan ve tanıma merakından ziyade sürekli “Bu tarihi de not etmeliyim” gibi bir telaşa sürüklüyor izleyiciyi. Hikâyeye kendinizi bırakmaktan çok bir tarih sınavına hazırlanıyormuş gibi hissediyorsunuz yer yer. Feminist bir hikâye anlatıcısının oyunda ısrarla tekrar eden “İlk kadın” ve “Her devir kendi Amazon’unu yaratır” sloganının izleyicide yarattığı etkiyi gözlemleyip “göstermek mi, söylemek mi?” üzerine biraz daha düşünmesi gerekir. Anlatının didaktikleşmesi izleyicinin de süreyi daha fazla sorgulamasıyla sonuçlanıyor zira. “Aliye, bir kadın” oyunu her şeye rağmen bizi kadın hareketinin ve düşüncesinin ülkemizdeki en önemli temsilcilerinden Fatma Aliye Hanım ile buluşturduğu için oldukça kıymetli.