Atlas'ın doğumu yaklaştığında etrafımızdaki herkes meşhur soruyu sormaya başlamıştı: "Atlas gelirken, Mir Kaya'ya ne hediye getiriyor?" Bizse eşimle bir karar aldık; Mir'e hiçbir konuda yalan söylemeyecek, onu kandırmayacaktık. Evet, hastane odası için yeni bir oyuncak aldık ama Atlas tarafından gelen değil, bizim verdiğimiz bir hediyeydi. Amacımız; küçücük bir hastane odasına tıkıldığında, farklı bir oyuncağı, yani yeni bir eğlencesi olmasıydı.
Şimdilerde Atlas'ı Mir'in kucağında görenler soruyorlar, "Hiç kıskanmıyor mu?" diye. Hayır, beklediğim gibi bir kıskançlık yaşamıyoruz. Belki bizim tavrımızdan, belki yaşının küçük olmasından, belki de Mir'in karakterinden... Veya hepsi birden! Sadece Mir uyumak istediği zaman ikimizin (ana-oğul) yalnız kalmamızı, daha doğrusu bebenin benim kucağımda olmamasını istiyor. Bundan daha doğal ne olabilir ki?
Peki başka neler mi yapıyorum? Doğumdan önce Mir'le eve gelecek yeni bebek hakkında çok konuştuk. Hala anlatmaya devam ediyorum... Atlas'ın bana ihtiyacı olan bir bebek olduğunu, dişleri olmadığı için yemek yiyemediğini, o yüzden sadece benim sütümle beslendiğini söylüyorum. "Yazık, aç kalmasın, gel beraber karnını doyuralım." diyorum. Atlas'ı emzirirken, mutlaka Mir'le göz teması kuruyorum. Hiç gizli kapaklı emzirmedim. İçerilere kaçmadım. Odalara saklanmadım. Öyle bir tavır, Mir'i çok daha fazla endişelendirirdi. "Annem gizlenerek bir işler karıştırıyorsa, bunda bir sorun var, demek ki doğru bir şey yapmıyor." düşüncesine kapılırdı. Emzirme sırasında Mir'e bakıp, göz kırpıyorum; bu aramızda sevgi gösterisi anlamına gelen küçük bir işaret. Sanki Atlas'tan gizliymiş gibi kısık sesle konuşuyorum onunla, "Karnını doyursun, sonra onu yatağına yatırıp, seninle oyun oynayalım." diyorum. Bir elim Atlas'ta, diğeri Mir'in saçlarında, yüzünde, kollarında oluyor. Sürekli seviyorum, okşuyorum büyük oğlumu. Birbirimize gülümsüyoruz daimi.
Emzirme dışında Atlas'la ilgili tüm işlerime, (istemesi durumunda) Mir'i de dahil ediyorum. Altını değiştireceğim zaman "Haydi, Atlas'ın bezini getir de altını değiştirelim." diyorum. Keyifle içeriye koşuyor, bez almaya. Mesela, ilk banyosunun sularını Mir dökmüştü, çok eğlenmiştik.
Atlas'a dokunmak istediğinde ona hiç mani olmadım. Sert bir hamle yapacağını hissettiğim zaman niye yumuşak sevmemiz gerektiğini anlattım. Çocuklar belki ağzımızdan çıkan her kelimenin manasını bilmiyor olabilirler ama ne dediğimizi çok iyi anlıyorlar. Atlas'ın yanında zıplama oyunları oynarken bile "Yapma, dur, tehlikeli, bebeğe gelecek." gibi sert ifadeler kullanmadım/kullanmıyorum. Oyununu başka yöne doğru çekmeye çalışıyorum. Evet, hep tetikteyim; yanlışlıkla bebeğe zarar vermesin diye... Ama Mir bunu hiç farkında değil çünkü ona gergin gülücükler atmıyorum, gerçekten içten gülümseyerek izliyorum kardeşinin yanında yaptığı hamleleri. Zaten zarar vermeye yönelik davranmıyor, bilmediğinden "Anne bak göz." derken, gözünü çıkarma girişiminde bulunabiliyor ama o sırada "Bebeğin gözü acıyacak." diye sesimi yükseltmek yerine, usulca parmağını kendi gözüme doğru yöneltip, "Evet, bak bu da benim gözüm." diyorum.
Kesinlikle zorla bebeği sevdirmeye çalışmıyorum. İlla "Kucağına al, öp, cici yap." gibi yönlendirmelerde bulunmuyorum. Ondan bekliyorum. İstediği zaman seviyor/öpüyor, istemediği zamanlar uzak duruyor. Bebeği sevmek zorundaymış gibi hissettirmiyorum, öyle bir zorunluluğu da yok zaten. Ben ona bu misyonu yüklersem, bebeği sadece annesi istediği için seviyormuş gibi gözükür, annesini mutlu etmek için sever. Ama ben, onun -miş gibi yapmasındansa, kalıcı bir bağ kurmasını tercih ederim.
Her şeyden önemlisi, bizim evde "Sen artık ağabey oldun." lafı yasaklı. Herkesin diline pelesenk olmuş bu cümleyi, her defasında önlüyorum. Onlara da anlatıyorum... Mir daha iki yaşında bebeklikten, çocukluğa geçmeye çalışan bir minik. Ona 'abi' sıfatını nasıl yükleriz? Ciddi bir sorumluluk. Ve gereksiz bir yük. Atlas için bile 'kardeş' diye üzerine basa basa söylemiyoruz. Adı ya Atlas, ya da bebe ama "Kardeşin" değil.
Kimi zamanlar, Mir bebekten sitem etmeden, ben ediveriyorum. Mesela tam Mir'le birbirimize sarılmış, aşk yaşarken, Atlas ağlamaya başlarsa, "Amaaan Mir, bu da bazen çok ağlıyor, yoruluyorum doğrusu." diyorum. Gülümsüyor bana. "Dur, onu susturayım, sonra yine yanına geleyim." deyince, hiç itiraz etmeden kollarındaki annesini, evdeki diğer bebeye gönderiyor. Atlas'la ilgilendikten sonra mutlaka sözümde duruyorum; kaldığımız yerden oynumuza/ aşkımıza/ sohbetimize devam ediyoruz.
Tüm bunlar dışında, ciddi uykusuzluğuma rağmen, gün içinde elimden geldiğince Mir'le baş başa vakit geçiriyorum. Onu uyuturken, sürekli onu ne kadar sevdiğimi anlatıyorum, öpücükler içinde, sarmaş dolaş yatıyoruz. Nasıl keyifli anlar, her ikimiz için de...
Kim olduğunu hatırlamıyorum ama bir psikolog/pedagog veya psikanalistin bir yazısıydı; eve gelen yeni bebek, evdeki çocuk için rakiptir. Siz ne kadar onu hala eskisi gibi sevdiğinizi de söyleseniz, onun kalbi kırılır. Bu tıpkı eşinizin bir gün yeni bir kadınla eve gelip, "Sana olan sevgim hiç değişmedi ama bundan sonra falanca da bizimle yaşayacak. İnan ikinizi aynı derecede seviyorum." demesi gibi bir şey diye ilk çocuğun duygularını anlatıyordu. Hep bu düşünceyle yaklaştım Mir'e. Her sinir anını tatlılıkla atmasına izin vermeye çalıştım/çalışıyorum. Uzun ağlama seanslarını kucağımda, ona sarılarak geçirmesine izin veriyorum. Ağlamak rahatlatır. Anne kucağında ağlamak, hem rahatlatır, hem güvende hissettirir.
Şimdilerde her şey çok yeni. Atlas daha 1 aylık. (Bugün tam 1 aydır hayatımızda! Yeri gelmişken kutlayayım.) Bundan 5 ay sonra durumlar değişir mi bilemem ama şu lohusalık dönemimde, hormonlarım tavan yapmışken, Mir Kaya'nın böylesine sevgi dolu olmasına, kardeşine anlayışla yaklaşmasına ihtiyacım vardı. Erken konuşuyor olmak istemem ama ilişkilerimiz böyle devam ederse, evde işler yolunda gidecek demektir.
https://www.facebook.com/bebekolduannedogdu/
https://www.instagram.com/bebekolduannedogdu/