05.03.2022 - 06:46 | Son Güncellenme:
Gülşah Karaman / Milliyet.com.tr - Viyana Üniversitesi ile Floransa Üniversitesi'nden araştırmacıların yaptığı son araştırma, Türk toplumunda da yaygın olan torun bakma konusuyla ilgili inanışları sarstı. Konuyla ilgili olarak daha önce yapılan araştırmaların çoğu, torunların bakımını üstlenmenin ruhsal sağlığı olumlu yönde etkilediğini ve gençleştirdiğini ortaya koymuştu. Ancak bu yeni araştırma eski inancı unutturdu.
Araştırmayı paylaşan uzmanlar, torunlarla ilgilenme ile kişinin kendisini gerçekte olduğundan daha genç hissetmesi arasında bir neden-sonuç ilişkisi kurmanın yanlış olacağına ve bu ikisi arasındaki bağlantının daha çok gizli seçilimin etkilerinden kaynaklanabileceğine inanıyor. Uzmanlar, kısacası torunlarla ilgilenmenin büyükanne ve büyükbabaların kendilerini genç hissetmesinden çok, bu sorumluluğu aldıkları için bir çoğunun kendisini zaten genç hissedenler olduklarını söylüyor.
Uzman Klinik Psikolog Özge Ünal, “Bazı büyükanne-büyükbabalar torunlarıyla ilgilenirken konfor ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için gerginlik ya da endişe yaşayabilirken, bazıları diğerlerine kıyasla, hatta bazen anne-babalara kıyasla 'en iyisi' oldukları için daha genç hissedebilirler" dedi.
YAŞI, FİZYOLOJİK VE PSİKOLOJİK DURUMU ÖNEMLİ
Özge Ünal çocuğa bakacak olan akrabanın yaşı, fizyolojik ve psikolojik sağlık durumu, mizacı gibi faktörlere göre çocuğa bir akrabanın ya da bir bakıcının bakmasının daha iyi olacağını belirtip, bu noktada bireysel farklılıkların çok iyi değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
EN ÇOK BU SORUN YAŞANIYOR
Uzman Klinik Psikolog Özge Ünal, öncelikle, büyükanne ve büyükbabaların torunlarına bakım verirken kendilerinden ve hatta çocuklarından çok farklı bir kuşakla muhatap olduklarının farkında olmaları gerektiğinin altını çizip, yeni kuşağın ihtiyaçlarını iyi anlamaları; fiziksel, duygusal ve bilişsel olarak uyum halinde olabilmelerinin çok önemli olduğunu vurguladı.
Büyükanne veya büyükbabaların çocuğa bakım verdiği ailelerde en sık karşılaşılan durumun büyükler ile anne-babanın çocuğa yaklaşımı arasında tutarlılık sağlanamaması olduğunu söyleyen Özge Ünal, “Günlük yaşam pratiğinde büyükanne-büyükbabaların torunlarına genellikle fiziksel ihtiyaçların karşılanmasının daha ön planda tutulduğu, sınırların daha esnek olduğu ve ‘hayır’ cevabının nadiren verildiği bir ortam sağladıklarını görüyoruz. Bununla birlikte bazı anne-babalar sınırların öğretilmesi ve uygulanması, bilişsel ve duygusal gelişim gibi konularda daha hassas davranabiliyorlar. Böylece çocuğun gözünde iyi polis/kötü polis gibi bir fark oluşabiliyor. Bu noktada çocuğa yaklaşım bakımından arada tutarlılık olması, ortak dil ve ortak sınırlar belirlenmesi çok önemli. Büyükanne ve büyükbabalar, torunlarının anne ve babası olmadıklarını unutmamalılar” diye konuştu.
Öte yandan çocuk için en doğru yaklaşım, ortak dil ve sınırları belirlemenin en sağlıklı yolu ise, çocuğun mizacı ve mizacına bağlı olarak istek, ihtiyaç, motivasyon ve önceliklerinin değerlendirilmesi olduğunu ifade eden Ünal, “Mizaç (huy); doğuştan gelen, yaşam boyu değişmeyen, bireysel farklılıkları belirleyen ve kişiliğin çekirdeğini oluşturan temel yapıdır. Dolayısıyla aslında ebeveynler ve 'büyükebeveynler' arasındaki çocuk yetiştirmek konusundaki görüş farklılıklarını uzlaştıracak en önemli hakem çocuğun doğasını ifade eden mizacıdır" detayını paylaştı.
BÜYÜKLER İLE BÜYÜMENİN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI
Büyükanne ve büyükbabayla büyümenin yol açtığı dezavantajları değerlendiren Uzman Klinik Psikolog Ünal, “Aradaki ciddi sayılabilecek kuşak farkı, büyükanne ve büyükbabanın fiziksel anlamda enerjilerinin çocuğa yetmeyebilmesi ve birden fazla ebeveynlik stiliyle karşılaşmanın çocuk için kafa karıştırıcı olabilmesi" diye ifade etti.
Ayrıca avantajlarını da sıralayan Ünal, “Büyükanne ve büyükbabaların kendi çocuklarında deneyimledikleri hataları düzeltme ihtiyaçları ve çocuk yetiştirme konusundaki tecrübeleri, bir bakıcıdan ziyade büyükanne ve büyükbabaların çocukla daha güçlü bir duygusal bağ kurabilmeleri ve dolayısıyla anne-babaların çocuklarını onlara güvenle emanet edebilmeleridir. Bunun yanında belki de en büyük avantaj, ebeveynlik ve yaklaşım tarzları farklı da olsa çocuğun iyiliği ve sağlıklı gelişimi konusunda samimi bir iyi niyet ortaya koyabilmeleri sayılabilir” sözlerini ekledi.
'EBEVEYNLER KENDİ MİZACINI TANIMALI'
Ebeveyneler genellikle çocuklarına yaklaşım konusunda olabildiğince özenli olmayı önemserken büyükanne ve büyükbabaya yaklaşımın da bir o kadar özenli olması gerektiğinin altını çizen Özge Ünal, bu noktada ilişkilerde en büyük dengeleyici rolün anne ve babalara düştüğünü belirtti. Ünal, “Bir yandan çocuğun bireysel farklılıkları, ihtiyaçları ve motivasyonlarını ifade eden mizacını tanımak ve ona uygun ebeveynlik tarzını belirleyebilmek; diğer yandan büyükanne/büyükbabanın mizacını tanımak ve onların gönlünü hoş tutarak çocuğun neye ihtiyacı olduğu konusunda onlarla uzlaşabilmek önemli oluyor” diye konuştu.
Aynı zamanda ebeveynin kendi mizaç eğilimlerini de tanıması gerektiğini savunan Ünal, dolayısıyla bu süreci yönetirken ebeveynin bireysel farklılıklarını görerek avantaj ve dezavantajlarını değerlendirebilmesinin önemli olduğunu vurguladı. Nitekim bazen çocuklarıyla fazla özdeşleşen ebeveynlerin çocuğun bakımını üstlenen büyükanne-büyükbabadan, çocuklukta doyurulmayan bazı ihtiyaçların şimdi kendi çocuklarını yetiştirirken doyurmasını bekleyebildiklerini belirtip, örneğin “Beni büyütürken yaptıklarını/yapmadıklarını hatırla ve çocuğuma bu şekilde davranma” sözleriyle bu süreci bilinçdışı bir şekilde kendi çocukluklarının telafisi gibi görmenin büyük bir karmaşaya yol açtığını söyledi.
Ünal, “Çocuğun, ebeveynin 'kendi çocukluğu' olmadığını, dolayısıyla mizaç farklılıklarına bağlı olarak kendisinden farklı ihtiyaçları olabileceğini gözden kaçırmamak önemli oluyor. Bu noktada hem çocuğun hem ebeveynin hem de büyükanne/büyükbabanın süreci yönetirken ortaya koydukları davranışları anlayabilmek, söz konusu ihtiyaçları belirleyebilmek ve doğru yaklaşımı sergileyebilmek adına mizaç, önemli bir anahtar görevi görüyor” açıklamasında bulundu.
TORUNLARA BAKMAK GENÇLEŞTİRİYOR MU?
Bilim insanlarının torunlarla ilgilenmenin “gençleştirmediği” yönündeki araştırmasıyla ilgili yorumda bulunan Özge Ünal, “Kişinin mizacına göre torunlarla ilgilenmek kimi büyükanne/büyükbabalar için özgürlüğü kısıtlayıcı ya da keşif halinde olmayı engelleyici bir faktör olabilirken, kimileri için çocuklarına ve torunlarına karşı algıladıkları görev bilincini gerçekleştirme keyfi verebilir. Bazıları torunlarıyla ilgilenirken konfor ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için gerginlik ya da endişe yaşayabilirken, bazıları diğer büyükanne-büyükbabalara kıyasla hatta bazen anne-babalara kıyasla ‘en iyisi’ oldukları için daha genç hissedebilirler” ifadelerini kullandı.
Dolayısıyla bireysel farklılıkları göz ardı ederek gençleştirip gençleştirmediğini söylemenin çok zor olduğunu belirten Ünal, “Kişinin mizaç tipi, mizacına göre yaşamdaki temel arayışı, algısal öncelikleri ve ihtiyaçları, büyükanneliği ve büyükbabalığı ya da torunlarla ilgilenmeyi nasıl algıladığı, bu sorunun cevabını belirleyebilir” dedi.