12.04.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
MERT İNAN
İnsanlığın yüzlerce yıl hayalini kurduğu uzay macerası bundan 59 yıl önce, 12 Nisan 1961’de Yuri Alekseyeviç Gagarin sayesinde gerçekleşti. Vostok 1 uzay aracına binen Sovyet kozmonot, 1961 yılında uzaya çıkan ve dünyanın çevresini turlayan ilk insan olma unvanını elde ettti. Kalkıştan birkaç saat sonra, uzay aracıyla yörüngeye ulaşan Gagarin’in dudaklarından, “Dünya masmavi görünüyor. Ne kadar da muhteşem. İnanılmaz!” sözleri dökülüyordu. Uzaya ilk çıkan insan unvanını alan Yuri Gagarin, aynı zamanda trajik bir yaşamın da baş aktörüydü. Çiftçi bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelen Gagarin, henüz 34 yaşında şüpheli bir uçak kazasında hayata gözlerini yumduğunda, sadece Ruslar’ın değil tüm dünyanın sevgi ve saygısını kazanmıştı.
Kozmonot Yuri Gagarin’in 9 Mart 1934’te Rusya’nın Kluşino kasabasında çiftçi bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Sovyetler Birliği’ndeki milyonlarca aile gibi Gagarin ailesini de zor günler bekliyordu. Gagarin’in ağabeyi 1943’te Almanya’ya götürülmüş, savaş bitene kadar geri dönememiş, bu durum çocuk yaştaki Gagarin’in ruh dünyasını olumsuz etkilemişti. Okuldaki öğretmenleri ise Gagarin’i zeki ve çalışkan, biraz da yaramaz bir çocuk olarak tanımlıyordu. Hem ağabeyinin cephede savaşması, hem de matematik hocasının savaş sırasında Kızıl Ordu Hava Kuvvetleri’nde pilot olarak görev yapması, Gagarin üzerinde büyük bir etki bırakmıştı. Eğitim aldığı dönemde bir dökümhanede çıraklığa başlayan Gagarin daha sonra Saratov’da bulunan yüksek teknik okuluna seçildi. Bu eğitim kurumunda “Hava Kulübü”ne girip, küçük uçaklarla uçmayı öğrendiğinde henüz kimse Gagarin’in ileride tarihe geçeceğini bilmiyordu.
Güler yüzlü ve cana yakın
Bir hobi olarak başladığı pilotluk zamanla Gagarin’in hayatının önemli bir bölümünü kaplamaya başladı. Gagarin, 1955’te okulunu tamamladı ve bir pilot okulunda savaş uçağı eğitimi almaya başladı. Yetenekleri eğitmenlerin gözünden kaçmıyordu. Gagarin, takvimler 1957’yi gösterdiğinde evleneceği Valentina Goryacheva ile tanışmıştı. Eğitim sürecini başarıyla tamamlayan Gagarin’in ilk görev yeri Norveç sınırındaki bir askeri hava üssü olmuştu. Gagarin’in fiziksel özellikleri onu ilk bakışta diğer meslektaşlarından ayırıyordu. 157.5 cm boyundaki savaş pilotu, Uzay Yarışının başlangıç döneminde, 20 kozmonot ile Sovyet uzay programına seçilmeyi başarmıştı. Sovyetler Birliği kozmonot adaylarını belirlemek için geniş bir tarama programı başlattığında Gagarin de başvuruda bulunmuş, ardından tüm testleri başarıyla tamamlamıştı. Artık son viraja gelinmişti. Yetenekli ve başarılı bir kozmonot olan German Titov ile Yuri Gagarin arasında bir tercih yapılması gerektiğinde, büyük bir sürpriz yaşanmış ve uzay programına Yuri Gagarin seçilmişti. Yuri’nin güler yüzlü ve cana yakın bir karakter olması ve sade bir çocukluk sürmesi onu soğuk Titov’un önüne geçirmişti.
Dünyada yankılandı
Gagarin, 12 Nisan 1961 tarihinde uzay gemisi Vostok 1’e bindiğinde tüm dünyada nefesler tutulmuştu. Gagarin daha yörüngedeyken rütbesi TASS tarafından yükseltildi. Sovyet otoritelerine göre rütbe değişimin hemen yapılmasının sebebi Gagarin’in iniş sırasında ölebileceğini düşünmeleriydi. Neyse ki korkulan olmadı ve Gagarin dünya tarihine adını yazdırmayı başardı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi, yayınladığı bildiride Gagarin için, “Tüm başarılarımızın düzenleyicisi” kelimelerini kullanıyordu. Yuri Gagarin’in başarısı dünyada yankılandı. Sovyet Rusya ile sürekli bir yarış halinde olan ABD, Yuri Gagarin’in uzaya çıkma haberi doğrulanır doğrulanmaz, uzaya astronot gönderme çalışmalarını hızlandırdı.
‘Kruşçev rakip gördü’
Gagarin’in hemen ardından ABD’li bir astronot olan Alan Shephard, balistik bir füzeyle uzaya çıkıp, yörüngeye oturmadan hemen dünyaya dönerek ABD’nin uzaya çıkan ilk astronotu unvanını alsa da, ABD’nin yörüngeye oturacak bir aracın içinde astronot gönderebilmesi için bir yıl geçmesi gerekecekti. Bir yıllık çalışmanın ardından ABD’li Astronot John Glenn, 7 Şubat 1962’de Friendship uzay gemisi ile Dünya yörüngesine çıkarak 4 saat 55 dakika yörüngede kalmayı başardı. ABD ve Batı medyası ise Gagarin’i din karşıtı olarak gösteriyor, Sovyet kozmonotun uzayda, “Burada Tanrı falan göremiyorum” şeklinde cümle kurduğunu yayınlıyordu. Ancak uzay uçuşu sırasında Gagarin’in uzay üssüyle yaptığı konuşmalar yayınlanınca, ABD ve batı medyasının propaganda amaçlı yalan haberler yayınladıkları ortaya çıkmıştı. Gagarin dünya çapında ün kazanmış Sovyet başarısının sembolü olarak dünyayı dolaşmaya başladı. Dönemin Sovyet lideri Nikita Kruşçev’in ise tarihe geçen kozmonotun ününden ve başarısından korkarak onu kendine politik bir rakip olarak görmeye başladığı yüksek sesle konuşulur olmuştu.
Uçağı yere çakıldı
Uzaydan döndükten sonra ulusal kahraman ilân edilen Gagarin bir daha hiç uzaya çıkmadı. Bir süre şöhretli bir pop yıldızı gibi yaşadı. Alkol bağımlılığı ve ilişkileri ile gündeme gelince eleştirilmeye başladı. 1962’de Sovyetler Birliği’nin uzay programlarını geliştirdiği merkez olan Uzay Şehri’ne geri döndü ve burada yeniden kullanılabilen uzay araçları ile ilgili araştırma ekibinde çalışmaya başladı.
Kurumun antrenör vekili olma sürecinde, Gagarin savaş uçağı pilotu olmayı yeniden hak kazanması gerekiyordu. Ancak Gagarin 27 Mart 1968’de MiG-15 model uçağıyla rutin bir deneme sürüşü sırasında eğitmeniyle birlikte yere çakıldı. Kazanın sebebi hiçbir zaman aydınlanmadı. 1986 yılında bir soruşturmada Su-11 model bir uçağın yol açtığı türbülansın kazaya neden olduğu söylendi. Aynı zamanda hava koşulları da kötüydü. Başka bir söylenti de Gagarin’in sarhoş olduğu yönündeydi. Oysa ki bu doğru değildi. Gagarin uçuştan önce iki testten geçmiş, yapılan araştırmalarda alkol ve uyuşturucu izine rastlanmamıştı. 34 yaşında hayatını yitiren Gagarin’in adı doğduğu köye verildi. İlerleyen yıllarda, sayıları 500’ü bulan, farklı ülkelerden astronotlar Gagarin’in ayak izlerini takip ederek yörüngeye çıkmayı başardılar.
YASAKLAR VE BASKILAR ECEVİT’İ SUSTURAMADI
Türk siyasi hayatına Karaoğlan lakabıyla damga vuran Bülent Ecevit, 12 Eylül 1980’de gece saat 03.00’te evinden alınarak eşi Rahşan Ecevit’le birlikte Hamzaköy’e götürüldü. Hamzaköy’deki misafirlik 11 Ekim 1980 tarihinde sona eriyor, Ecevit 19 gün sonra CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa ediyordu. Siyasi partiler 15 Eylül 1981’de kapatılırken, Ecevit 21 Şubat 1981 tarihinde kamuoyunun karşısına ‘Arayış’ dergisinin yayın danışmanı olarak çıktı. Herkesin, korkup sustuğu günlerde Ecevit, fikirlerini açıklamaktan çekinmiyordu. 3 Aralık 1981’de konuşma ve yazı yasağı getiren MGK bildirisine muhalefetten girdiği cezaevinde 2 Şubat 1982 tarihine kadar kalmıştı. Danimarkalı bir gazetecinin kendisiyle görüşmesinden sonra yazdığı makaleden dolayı, 10 Nisan 1982 tarihinde yeniden gözaltına alınan Ecevit tutuklanarak tekrar cezaevine gönderildi. Ankara 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nce iki gün sonra serbest bırakıldı. Ancak daha cezaevinden çıkmadan Danimarka televizyonuna verdiği bir başka demeci nedeniyle yeniden hakkında gözaltı kararı verildi. Yeniden tutuklanan Ecevit 3 Haziran 1982’de ilk duruşmada beraat etti ve tahliye oldu. DSP sürecinde siyasi yasağı devam ettiği için DSP’nin kuruluşunda doğrudan görev alamadı ve 14 Kasım 1985’te kurulan partinin başına eşi Rahşan Ecevit geçti. Siyasi yasakların 6 Eylül 1987 tarihinde yapılan referandumla kaldırılması üzerine, 13 Eylül’de Bülent Ecevit eşi Rahşan Ecevit’ten DSP Genel Başkanlığı’nı devraldı.
ERMİŞ DURUŞMADA CAN VERDİ
Gün Yayınları sahibi Mehmet Ali Ermiş, 1952-1954 arasında Küçük Sahne’de çalıştıktan sonra tiyatronun kapanması üzerine gazeteciliğe başladı. 1950-1960 arasında İstanbul Ekspres gazetesinde yazılar yazan Ermiş, sosyalist kimliği nedeniyle Demokrat Parti’nin son yıllarında polis tarafından sürekli takip ediliyordu. Sürekli işsiz kalmaktan yorulmuş, en sonunda canını dişine takıp 1960’da Gün Yayınevi’ni kurmuştu. “Sosyalist Savunmalar” ve “Çimento” gibi pek çok kitabı yayınlıyor, çıkan eserler toplatılsa da yenilerini basmaktan geri durmuyordu. Ermiş, 1967’de Nâzım Hikmet’in eserlerine konulan yasağı delerek “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” romanını Türkiye’de ilk kez yayımlayan isim olmuştu. Nazım Hikmet, 1962 yılında kaleme aldığı eserde yaşanmışlıklarını edebi bir dille aktarırken, kendi hayatının muhasebesini yazmıştı. Ancak yasaklı yazarın kitabını yayınladığı için hakkında 142’inci maddeye dayanılarak dava açıldı. Ermiş’in yorgun kalbi yaşadıklarından sonra tükenme noktasına gelmişti. Mahkemeye yürümekte zorluk çekerek gelmişti. Takvimler 12 Nisan 1968’i gösterdiğinde kalp hastası Ermiş, mahkeme kapısında saatlerce bekletildikten sonra yargılanmaya başladı. Ancak yargılamanın başlamasından kısa süre dizleri titreyince, ayaktaki savunmasını oturarak yapmayı rica etti. Sosyalizm propagandası yapmakla suçlanıyordu. Herkes, kaç yıl ceza çıkacağını merak ederken, hükmün açıklanacağı sırada kalbi duran Ermiş mahkeme salonunda hayatını yitirmişti.