17.09.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Hasan Mert Kaya - Osmanlı saltanat ve saray hayatında kölelere yer verilmesi Orhan Bey’e kadar uzansa da Harem’in köklü bir saray teşkilâtı olarak ortaya çıkması Fatih Sultan Mehmet döneminde gerçekleştir. Fatih öncesinde sultanların da kuşkusuz haremleri vardı ancak özellikle İstanbul’un fethi sonrası Harem devlet hayatının ayrılmaz bir unsuruna dönüştü. Topkapı Sarayı’nın harem bölümü ise büyük oranda Mimar Sinan tarafından Girilmesi yasak, sınırlı yer anlamına gelen Harem, sultanın ailesi ve cariye sınıfından maiyetiyle birlikte yaşadığı özel alanı tarifler. Dışarıdan ulaşılamayan, yüksek duvarlar ardında ve üç ayrı güvenlik engeli geçilerek ulaşılabilen harem yüzyıllar boyunca tutku, gizem, ihtiras ve akıl oyunlarının saraydaki merkezi oldu.
BATININ HAYALİ DÜNYASINDA HAREM
Harem özellikle batı dünyasında Osmanlıların en merak edilen birimiydi. Avrupa’da oryantalist algıların kurbanı olan harem, onlar için sonsuz bir şehvet, dünyevi zevkler ve sultanın seks köleleriyle dolu esrarlı, egzotik bir hedonizm dünyasıydı. Bu algıyı Avrupa’dan Osmanlı coğrafyasına gelen hemen tüm Batılı dönem seçkinlerinde görürüz.
Almanya, Karlsruhe’da 1763 yılında doğan ve 21 yaşında İstanbul’a gelip yaklaşık on yıl kalan mimar, ressam, gezgin ve tefriş üstadı Antoine Ignace Melling bu noktada akla gelen isimlerden. Melling, 1819’da basılan “Voyage Pittoresque de Constantinople” adlı kitabında merakına dayanamayarak hayali bir harem gravürüne yer vermişti. Gravürde birbirine fazlasıyla yakın duran iki kadın tasviri dikkat çeker. Aslında bu betimleme batı zihin dünyasındaki harem düşüncesinin de somut bir ifadesi olması yönünden ilginçtir.
SİGNOR GRELLOT’UN HAREM MERAKI KELLESİNİ UÇURDU
Kaynaklarda İstanbul’a gelen batılılardaki masalsı harem hayaline dair çarpıcı bir diğer örnek Venedik Büyükelçiliği’nde tercüman olarak görev yapan Signor Grellot saplantı derecesindeki harem merakıdır. Rivayete göre Pera’daki konforlu evinin terasına dönemin oldukça gelişmiş bir teleskopunu yerleştiren Grellot buradan Topkapı Sarayı’nın haremini gözetlemeye başlar. Haremi gözetleme tutkusunu uzun süre hiç ara vermeden devam ettiren Signor Grellot’un bu “hobisi” günün birinde saraydan duyulur ve bedeli çok pahalıya mâl olur. Evi basan Osmanlı askerleri Grellot’u teleskopun başında gözetleme yaparken cürm-ü meşhud halde kıskıvrak yakalar ve hemen orada kılıçla başını vurup idam ederler.
BİR SARAY KURUMU OLARAK HAREM
Gerçekten harem, Osmanlı Sarayı’nın en önemli teşkilâtlarındandı. Burası kadınlar için tıpkı erkekleri barındırıp yetiştiren Enderun gibi, ciddi bir eğitim ve “ikbal”, yani yükselme merkeziydi. Harem’de kadınlara saray protokolü, yabancı dil, musiki, dini bilgiler öğretilirdi. Saraya gelen elçiler gibi üst düzey diplomatların maiyetindeki kadın misafirler haremde yetişen kadınlarca ağırlanırdı. İçlerinden padişaha çocuk doğurup şehzade, hanım sultan anneleri, hatta çocuğu padişah olup Valide Sultan olan, devlet işlerine etki eden nice güçlü kadınlar çıkmıştı. Bu noktada Osmanlı saltanatını devam ettirecek soyun devamı da harem sayesinde sağlanırdı. Harem bu yönüyle sarayın en hareketli alanlarındandı. Padişahla bir gece geçirip “halvet” olup belki devamında gözdesi, ikbali olmak haremdeki her kadının hayaliydi.
DÂR’ÜS SAADE: MUTLULUK KAPISI
Popüler olarak Harem şeklinde isimlendirdiğimiz sultana özel bu alanın önde gelen isimlerinden birisi de Mutluluk, Saadet Kapısı / Yurdu anlamına gelen Dar’üs Saade’ydi. Topkapı Sarayı’ndaki harem bölümünde birçok kapının, koridor gibi geçit noktalarının üzerinde sıkça tekrarlanan bir ibare dikkat çeker: Ey kapıların açıcısı (Allah), bize en hayırlı kapıyı aç ve Ey lütufları gizli olan bizi korkularımızdan kurtar anlamına gelen, “Ya mufettih el ebvab / iftahlena hayrun bâb / Ya Hafiyy’el eltaf neccina mimma nehaf” ibaresi harem halkının yükselme, güçlü hale gelme arzusunun dua formunda bir ifadesi olarak görülebilir. Acıların, umutların, tutku, ihtiras, kıskançlık, korku ve bilginin iç içe geçip bir arada yaşandığı bir mekândı harem.
GÜÇ SAVAŞLARI
Özellikle 16 ve 18. Yüzyıllar arasında harem Hürrem, Kösem, Hatice Turhan ve Safiye Sultan gibi sarayın önemli hanım sultanlarının güç savaşlarına tanık oldu. Harem kadınlarının bu güç mücadeleleri sarayın vezir, sadrazam ve paşalarının, hatta sultanları dahi hayatına mâl olacak kadar sert iktidar mücadelelerine sahne oldu. Harem’de yaşanan en büyük acılardan birisi de 1595 yılında tahta çıkan Sultan III. Mehmet’in babası Sultan III. Murat’tan olan 19 kardeşini dilsiz ve sağır cellâtlara boğdurmasıydı. Kardeş katlinin ulaştığı bu korkunç infazlar sonucunda haremden uzun müddet feryat ve ağlamalar eksik olmamıştı.
GİDEREK KALABALIKLAŞTI
Haremin güvenliğine çok önem verilirdi. En dışında muhafız olarak askerler, iç kapıda Harem Ağaları ve sultanın ailesi, çocukları ve cariyelerinin bulunduğu son bölümde ise hadım Harem Ağaları Başlangıçta haremin nüfusu çok yüksek değildi. Bunun temel nedeni eğitim ve deneyim için şehzadelerin sancaklara gönderilmesi uygulamasıydı. Sancağa giden şehzade haremdeki maiyetini de beraberinde götürür ve böylece haremdeki nüfus belirli bir sayıda kalırdı. Bu uygulamaya son verilince haremin de nüfusu oldukça arttı. Sultan II. Mahmud zamanına kadar haremdeki kadınların dışarı çıkmaları yasaktı. Ancak büyük bir ateşli hastalık olması ve sarayda hekim olmaması gibi olağanüstü durumlar dışında haremdeki kadınlar asla dış dünya ile temas kurmazdı. II. Mahmud ile beraber kadınların kısıtlı da olsa feracelerini giyerek sayfiye ve mesire yerlerinde gitmeye başladıkları görülür. Dolmabahçe Sarayı’nın tamamlanmasıyla birlikte harem Topkapı Sarayı’ndan buraya taşındı.
SARAYIN MAHREM HAYATI
Harem kelimesinden gelen mahrem kelimesi, Osmanlı sarayının kapalı kapılar ardındaki, kamuya açık olmayan özel hayatının geçtiği yerdi. Farklı zevk ve karakterler sahip sultanların tercihleri haremin yapısında izler bırakırdı. Örneğin Sultan III. Mustafa ve Sultan İbrahim kadınlara çok düşkünken, Sultan III. Osman kadınlardan pek hoşlanmaz, haremde kadınların çok karşısına çıkmasını istemezdi. Sultan Abdülmecid’in hareminde 700’e, Sultan Abdülaziz’in hareminde ise 800’ü aşkın cariye vardı. Sultan II. Abdülhamid cariyelerin kıskançlık mücadelelerinin ortasında kalmıştı. Sultan haremindeki kadınlardan dilediği ile birlikte olurdu. Diğer taraftan haremdeki tüm kadınları sultanın halvetine potansiyel aday olarak görmemek gerekir. Bu sayıların belki yarıdan fazlası Harem’in bir eğitim kurumu gibi çalışmasına katkı sağlayan yaşı geçkin kadınlardı. Sonuç olarak harem batı dünyasının hayalinde canlandırdığı masalsı, sınırsız ve gerçeküstü bir zevk dünyası değildi. Harem, Osmanlı düzenini devam ettiren stratejik öneme sahip, kendi doğruları ve düzeni olan bir devlet düzeni altında özel bir alandı.
KAPSAMLI RESTORASYON
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olduğu dönemde başlayan Topkapı Sarayı Harem Bölümü restorasyon çalışmaları, sarayın TBMM Milli Saraylar İdaresi’ne bağlanmasının ardından hız kesmeden devam ettiriliyor. Restorasyon çalışmaları tamamlanan bölümler ise hızla ziyarete açılıyor.