06.10.2020 - 21:50 | Son Güncellenme:
AA
Birleşmiş Milletlerin (BM) Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekat ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı hükümetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) yurt dışına gönderilmesinde hükümete verilen izin süresini 31 Ekim 2020'den itibaren 1 yıl uzatan Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.
Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti tezkeresinde, BM tarafından Türkiye'ye, Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde kurulan Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonlarına katılım davetinde bulunulduğu belirtildi.
Afrika'da bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne askeri katkıda bulunulmasının, Türkiye'nin bölgede ve genel olarak Afrika'da izlediği faal dış politikanın doğal uzantısını oluşturacağının değerlendirildiği vurgulanan tezkerede, 2 Ağustos 2016'dan itibaren bu katkının sağlanması için TBMM kararlarıyla gerekli izinlerin verildiği hatırlatıldı.
"Yanlış bir sistemi doğru biçimde çalıştıramaz"
Tezkere görüşmelerinde İYİ Parti Grubu adına söz alan Erzurum Milletvekili Muhammet Naci Cinisli, Anayasaya göre, silahlı kuvvetlerin yabancı ülkelere gönderilmesinde izin verme yetkisinin TBMM'de olduğunu anımsattı.
Tezkerede belirtildiği üzere; hudut, şümul, miktar ve zamanın bir kişinin yetkisine bırakılmaması, bu hususların da Meclis tarafından takdir ve tespit edilmesi gerektiğini öne süren Cinisli, "Sonuç itibarıyla, Meclisimizin ve milletimizin iradesini her kim olursa olsun bir kişiye teslim ediyoruz. Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde, Allah korusun Cumhurbaşkanı rahatsızlansa, hizmet yapamaz duruma gelse, yerine vekalet edecek kişinin de milletimizin seçmediği, bilmediği, denetimsiz, atamayla gelmiş biri olacağını unutmayalım." dedi.
Bu tezkere vasıtasıyla parlamenter sistemin önemini bir kez daha hatırlatmak istediğini belirten Muhammet Naci Cinisli, "Her türlü kritik kararın hem istişare ederek hem de milletin fikirlerini de işin içine katarak parlamenter sistem içerisinde alınması gerekiyor. Partili cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, Cumhurbaşkanı her kim olursa olsun yanlış bir sistemi doğru biçimde çalıştıramaz." diye konuştu.
MHP Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, Türklerin uzun yıllar boyunca Afrika'da bulunduğunu, Yavuz Sultan Selim Han'ın Mısır seferinden itibaren Afrika kıtasının büyük bir kısmında var olduğunu anlattı.
Özdemir, bugün "soykırım" olarak nitelenen insanlık suçlarıyla Afrika kıtası ve sözde medeni çok sayıdaki Avrupalı devlet beraber anılırken, Türklerin bugün dahi oralarda yüzyıllar önce yaptığı hizmetlerle anıldığını dile getirdi.
İsmail Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ne mutlu ki bu insani yardımların bugün de devam ediyor oluşu, Türkiye vizyonunu Afrika'da diğer ülkelerden ayıran en önemli etken olmaktadır. Dolayısıyla üzerinde müzakerede bulunduğumuz tezkereler gibi Afrika'da barış ve istikrara katkı sağlayacak uluslararası girişimlerdeki mevcudiyetimiz bizim açımızdan tarihe, bölge insanına ve gelecek vizyonumuza dair önemli ve değerli bir sorumluluk olarak görülmelidir.
Gerek Kuzey Afrika, gerekse Güney Afrika'yla beraber kıtanın 2 uç noktasında yer alan ülkelerle geliştirdiğimiz olumlu ilişkilerin kıta geneline yayılmasını sağlamamızın milli çıkarlarımıza da katkısı büyüktür. Ülkemizin sınırı aşan göçler ve terörle mücadele konularında sahip olduğu tecrübelere ilave olarak, Kovid-19 salgınında görüldüğü gibi sağlık hizmetleri alanında da var olan büyük potansiyelimizi Afrika'da bulunan ülkelerle paylaşmak insani sorumluluklarımızdan olduğu gibi ülkemizin potansiyelini de artıracaktır."
HDP Grup Başkanvekili Hakkı Saruhan Oluç, "6-8 Ekim provokasyonlarının" gerçek nedenini araştırmak, yapanları, neden yaptıklarını ortaya çıkarmak yerine "sorumlu HDP" sloganıyla ucuz siyasetin seçildiğini öne sürdü.
Bunun, bir sonraki seçime parti olarak girmeye hazırlanan HDP'yi baraj altında bırakmak amacıyla yapıldığını ileri süren Oluç, "O gün kim bu sabotajı yaptıysa, kim bu provokasyonların arkasında durduysa, işte bugün HDP'yi demokratik siyasetten tasfiye etmeye çalışanlar, bize karşı intikam operasyonu sürdürenler, arkadaşlarımızı hukuksuz yere cezaevinde tutanlar, gözaltına alıp tutuklayanlar, kayyumları atayanlar aynı zihniyetin devamıdır." görüşünü savundu.
"Sütten çıkmış ak kaşık gibi..."
Sataşmadan dolayı söz alan AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş, "Sayın hatip öyle bir tablo çizdi ki sütten çıkmış ak kaşık gibi, hiç bu olaylarla alakaları yok; onlar meşru, hukuk içerisinde kalmak kaydıyla Türkiye'nin geleceği ve bekası için hareket etmişler. Elhak, bunu dinleyen bunu anlıyor. Devlet suçlu, o olayları bastırmaya çalışan kamu görevlileri suçlu, şehit olan polisler suçlu ama bir tek suçsuz var, bu olayları körükleyen, bu olayları organize eden HDP suçsuz. IŞİD veya DAEŞ laboratuvarda üretilmiş bir terör örgütü. Bunun amacı, oradaki insanları korkutmak, Suriye'nin bir bölgesini, oraları boşaltmak ve buraları PKK'ya bırakmaktı. Bu amaçla kuruldu." şeklinde konuştu.
HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya'nın "IŞİD'i mi savunuyorsunuz?" diye laf atmasına Muş, "IŞİD'in Allah belasını versin, PKK'nın da onu destekleyenlerin de. Anladınız mı?" karşılığını verdi.
DEAŞ'a karşı da en büyük darbeyi vuranın Türkiye olduğunu dile getiren Mehmet Muş, şunları kaydetti:
"Bir bakıyorsunuz ki bu zalim, bu katil terör örgütü DAEŞ'i yeniyor, onun boşalttığı yerlere bu yerleşiyor, Rakka'ya kadar, Fırat'ın doğusundaki bölgeye olduğu gibi PKK yerleşiyor. Bu da bir terör örgütü. DAEŞ, Kobani'ye saldırdığı zaman, oradaki insanları katletmeye çalıştığı zaman o insanlara bağrını, yüreğini açan kim? Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Şimdi bunlar terör örgütlerinden çok rahatsızlar ya Münbiç'te yüzde 95 Araplar yaşıyor, PKK orayı zaptetti, oradan çıkmıyor, peki aynı hassasiyeti gösteriyor musunuz? Göstermiyorsunuz. Peki Türkiye'nin o hat boyunca, Fırat'ın doğusundan bizim sınırımızın bittiği Şırnak'a kadar olan hat boyunca Türkmenler, Araplar, Kürtler yaşıyordu, o insanları yerlerinden etti, orada şu an PKK var, peki niye ondan rahatsızlık duymuyorsunuz? Bu PKK'nın ideolojisini savunan, onlarla ortak eş güdüm hareket eden HDP sesini çıkartmıyor."
HDP Grup Başkanvekili Hakkı Saruhan Oluç, Türkiye'nin o bölgede yaşayan Kürtlere düşmanlık yapmaması gerektiğini belirterek, "Türkiye'nin yapması gereken, dostluk içinde Kürt halkıyla, Türk halkıyla, bütün halklarla beraber barış içinde bir yaşam kurabilmenin imkanlarını yaratmaktır. Biz bunun için mücadele ediyoruz ve bunun için ter döküyoruz." dedi.
TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı, AK Parti Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz, "Biz, içimizde mücadelemizi yaparız ancak milli meselelerde bir ve beraber olduğumuzu yedi düvele göstermeli 'söz konusu vatansa gerisi teferruattır' diyebilmeliyiz." dedi.
TBMM Genel Kurulunda, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekat ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı hükümetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi konusunda hükümete verilen izin süresinin 31 Ekim 2020 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi kabul edildi.
Tezkere üzerinde CHP Grubu adına söz alan Grup Başkanvekili Engin Altay, görüşülen Mali ve Orta Afrika tezkeresi ile görüşülecek olan Suriye ve Irak ile Lübnan tezkerelerine "evet" oyu vereceklerini dile getirdi.
Altay, "Mali ve Orta Afrika'ya, Lübnan'a asker ve polis gönderilmesi noktasında CHP'nin 'evet' demesinin altında yatan şudur. Türkiye, büyük bir ülkedir, dünya milletler ailesinin önemli ve saygın bir üyesidir. Birleşmiş Milletler, dünya milletler ailesinin ortak üst örgütüdür ve burada alınmış bir karar dünyada artık küresel olarak en meşru zemin ve organdır ve bizim burada bu ailenin içinde görevimizi yapmamız lazım. Yani Büyük Atatürk'e geliyoruz yine 'Yurtta barış, dünyada barış.' Buralara onun için gidiyoruz." diye konuştu.
"Mısır'da darbe yapana 'Bu darbeci, ben bunla muhatap olmayacağım.' deyip Mali'de darbe yapanın ayağına bir ay sonra Dışişleri Bakanı göndermenin alemi nedir?" diye soran Altay, "Türkiye'nin menfaatleri için gitmesi gerekiyorsa buna itirazım yok, o zaman Mısır'da zorunuz neydi?" sorusunu yöneltti.
Altay, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türk dış politikasını ihvan sevdası üzerinden ve şahsım paranoyası üzerinden yapmasının Türkiye'ye çok şey kaybettirdiğini" öne sürdü.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron'a yönelik eleştirilerde de bulunan Altay, şunları kaydetti:
"Ukala, edepsiz, hadsiz demiş ki 'Aydınlanmış bir İslam oluşturacağız.' Hadi oradan. Sen kimsin? Senin gibiler insanları uyuşturarak gerçek İslam'dan kopardılar, bu cihatçı teröristler dediğimiz onlar. Macron'a bir tavsiyem var, Kuran-ı Kerim'i aç oku. Kuran-ı Kerim'de öldürmek yok, hırsızlık yok, kul hakkı yok, kan akıtmak yok. Onu, İslam adına yapanlar, cihatçı kisvesi altında yapanlar Batı'nın, emperyallerin içimize soktuğu, dinle ilgisi olmayan, Kuran-ı Kerim'le, Allah'la ilgisi olmayan kafirlerdir. Kimsenin İslam'ı aydınlatma haddi ve hakkı yoktur."
Altay, Karabağ işgalinin kabul edilemeyeceğini de belirterek, "Azerbaycan doğrulduğunda gerekirse biz atlamalıyız. Bu, savaş çığırtkanlığı da değildir. Orada bir işgal var ve bizim o insanlarla kardeşlik hukukumuz var. Uçaksa uçak, tanksa tank, askerse asker. Hiç şüphesiz buna karar verecek olan, bu talepte bulunacak olan kardeşlerimizdir." dedi.
"Muhalefetten, Pelosi'nin duyarlılığını göstermesini istiyoruz"
AK Parti Grubu adına söz alan TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz, AK Parti'ye siyaseten karşı olmanın başka bir şey, milli hassasiyet taşıyan konulardaki politikalarına karşı olmanın başka bir şey olduğunu ifade etti.
Yılmaz, "Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti Azerbaycan, Kıbrıs, Filistin meselesinde milli bir duruşa sahiptir. Kıbrıs, Azerbaycan ve Filistin meselesinde devlet geleneği içinde bunların apayrı bir yeri vardır, her biri bir milli davadır dense yeridir. Türkiye, Azerbaycan ilişkisine bir dış göz, tabiri caizse el alem gibi bakmak bir Türk siyasetçi için söz konusu olamaz. Biz, içimizde mücadelemizi yaparız ancak milli meselelerde bir ve beraber olduğumuzu yedi düvele göstermeli, 'söz konusu vatansa gerisi teferruattır' diyebilmeliyiz." değerlendirmesinde bulundu.
Yılmaz, ABD Temsilciler Meclisinin demokrat partili Başkanı Nancy Pelosi ile ABD cumhuriyetçi partili Başkanı Trump arasında karşılıklı çok ağır suçlamaları olduğunu, Nancy Pelosi'nin geçen yıl Fransa'yı ziyaretinde gazetecilerin sorusu üzerine "Vatan topraklarının dışındayken ülkemin başkanı hakkında konuşmam, beni konuşturamazsınız" dediğini anımsattı.
Muhalefetten fazla değil Pelosi'nin gösterdiği duyarlılığı göstermesini istediklerini ifade eden Yılmaz, "Türkiye, 80 milyon insanıyla bir bütündür, birlikte Türkiye'yiz. Bu ülkede herhangi bir vatandaşın diğer vatandaşa göre bir üstünlüğü yoktur. Bu ülkenin tapusu 83 milyonun eşit paydaşlığıyla oluşmuştur. Bu noktada, her türlü ayrımcı dil, her türlü zehirli dil kesinlikle reddedilmesi gereken bir dildir. Bu ülkede ayrımcılığı değil birleştiriciliği, kapsayıcılığı ortak bir söylem olarak oluşturmak durumundayız." dedi.
Türkiye olarak başından bu yana Libya'daki soruna askeri bir çözümün mümkün olmadığını; mevcut sorunlarının Birleşmiş Milletler himayesinde, Libyalı tüm kesimlerin katılımıyla, bizzat Libyalılar tarafından yürütülecek bir siyasi süreçle kalıcı çözüme kavuşabileceğini savunduklarını belirten Yılmaz, şunları kaydetti:
"Libya'da bugün çatışan kardeş kabilelerin kaderleri ortaktır, ortak bir geleceği de birlikte kuracaklardır. Türkiye'nin asli vazifesi de bu kardeş kabileleri bir araya getirerek barışın kaybedenin olmayacağını göstermektir. Bu tezkerenin asıl amacı ateşkes ve istikrar sağlanmasına katkıda bulunmaktır. Geçen zaman bizim o gün söylediğimizi haklı çıkardı. O zaman da söylemiştik. Bu tezkerenin adının geçmesi bile bölgede farklı bir hava estirmeye yetmiştir. Bugüne kadar Trablus'u ele geçirmeye çalışan gayrimeşru güçlere destek verenler şimdi Libya'da siyasi bir çözümün olmazsa olmaz olduğunu ifade etmektedirler. Geçen süreç içerisinde bu milletin hakkını, hukukunu, menfaatini korumaktan başka bir şey yapmadık. Bugün Ermenistan Başbakanı dahi 'Eğer Türkleri durdurmazsanız, bizden sonra Viyana'ya kadar gidecek' diyorsa, bu Türkiye'nin başarısını gösterir. Türkiye hiç şüpheniz olmasın bugün, dünden daha güçlü. Vatandaşının hakkını, hukukunu korumak doğrultusunda kararlıdır. TBMM'nin bütün üyelerinin, eksiksiz herkesin desteğini istiyoruz. Sizin desteğiniz ne kadar bizimle olursa Türkiye o kadar güçlü olur. Dolayısıyla gelip hep beraber Türkiye'yi güçlendirelim. Bu tezkereye de açıkça destek vereceğini beyan ettiği için de İYİ Parti'ye, MHP'ye, CHP'ye teşekkür ediyorum."
LÜBNAN'DAKİ GÖREV SÜRESİ UZATILDI
Türkiye'nin, Lübnan'da konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü'ne (UNIFIL) Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarıyla verdiği desteğin süresinin, 31 Ekim 2020'den itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.
Tezkere üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz alan Mersin Milletvekili Zeki Hakan Sıdalı, TSK'nın unsurlarıyla UNIFIL'e desteğini, İYİ Parti olarak olumlu bulduklarını söyledi.
Sıdalı, Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini, yaklaşık otuz yıldır işgal altında tutan Ermenistan'ın müzmin saldırganlığına yeni örnekler eklediğini, sivil yerleşim yeri ya da askeri nokta ayrımı dahi yapılmadan gerçekleştirilen saldırıların kabul edilemeyeceğini ifade etti.
Bu duruma sessiz kalmalarının mümkün olmadığını kaydeden Sıdalı, "Bu tavır Kafkaslar'da arzulanan barış ve istikrar idealine vurulan en büyük darbedir. Ermenistan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, AGİT kararları ve uluslararası hukuk normlarına uygun hareket etmeli ve işgal altında tuttuğu Azerbaycan topraklarından hemen çekilmelidir. İktidar bu işgal ve saldırılar karşısında Azerbaycan'a olan desteğini koşulsuz olarak devam ettirmeli, gerekli tüm diplomatik yolları kullanarak uluslararası kuruluşları da işgalin son bulması ve sorunun hakkaniyetle çözümü için adım atmaya teşvik etmelidir. Artık, asırlık Türk illeri azatlığa kavuşmalı, semalarında hasreti çekilen ay yıldızlı bayraklar yeniden dalgalanmalıdır." diye konuştu.
"Bölgede bilek güreşi bitmedi"
MHP Bursa Milletvekili Mustafa Hidayet Vahapoğlu da Lübnan'ın hassas bir ülke olduğunu, dışarıdan yapılacak herhangi bir müdahalenin çevre ülkeleri de yakından ilgilendirdiğini söyledi.
Lübnan'ın, Osmanlı İmparatorluğu'ndan koparıldığı tarihten bugüne kadar, sulh ve sükunu bulamayan devletlerden biri olduğuna işaret eden Vahapoğlu, "Bunun yakın sebeplerinin başında İsrail'in, ABD'nin ve Suriye'nin bölgeye yönelik uyguladığı politikalar yer almaktadır. 2006'dan bu yana İran güdümündeki Hizbullah faktörü de ülkede önemli rol oynamaya başlamıştır. Hizbullah örneğinde görüldüğü gibi, İslam ülkelerinden bazıları hedef aldığı diğer İslam ülkesi içindeki bazı unsurları destekler hale gelmiştir, bizim içimizdeki PKK'yı destekleyen İslam ülkelerinin olduğu gibi. Bu bölgede, bilek güreşi bitmediği gibi hemen her an birbirinin gırtlağına sarılacak şekilde motive edilmiş gruplar ve devletçikler bulunmaktadır. Onun içindir ki güçlü ve caydırıcı bir ordumuzun olması kaçınılmazdır." değerlendirmesinde bulundu.
HDP Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç, TBMM'nin uzun aradan sonra çalışmalarına uluslararası anlaşmalar yerine, yaşanan diğer sorunları ele alarak başlamasını beklediklerini ifade etti.
Lübnan'ın acil ihtiyacının insani yardım ve bir parça huzur olduğunu belirten Oruç, "Amaç, Lübnan-İsrail savaşının önüne geçmekti ama bu ne 2006 yılında engellenebildi ne 2013 yılında engellenebildi. Lübnan'ın ihtiyacı olan asker değil, bir parça barış, bir parça kardeşlik talebidir." ifadelerini kullandı.
"Türkiye'nin terörle mücadelede sahadaki becerisini herkes görüyor"
CHP İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz ise Türkiye'nin dış politikada hata yapmaya devam ettiğini ileri sürerek, "Türkiye hariciyesiyle, diplomasisiyle, diplomatik üslup ve yetenekleriyle uluslararası camiada parmakla gösterilen ülkelerden biriydi. Yapılması gereken Türkiye'nin hariciyesini ve diplomasisini yeniden ihya etmek, Türkiye'ye yeniden saygınlık kazandırmaktır." diye konuştu.
Türkiye'nin dış politikadaki anlayışını CHP olarak benimsemediklerini dile getiren Çeviköz, "Biz dik duran, saygın, saygın olduğu kadar uluslararası toplumun hayranlık duyduğu örnek bir dış politika istiyoruz. Türkiye'ye yakışan da budur. Bugün bu tezkereye destek veriyorsak Lübnan'ı şimdiye kadar ihmal eden politikaların değişmesine bir vesile oluşturmak ümidiyle böyle bir tavrı takınıyoruz." ifadelerini kullandı.
NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubu Başkanı ve AK Parti Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak da IŞİD'in bir proje olduğunu, bu projeyi ortadan kaldıranın da Türk askeri olduğunu vurguladı.
Bu durumdan bazı kesimlerin rahatsızlık duymasının normal olduğunu belirten Bak, "Türk ordusu eskiden daha güçlü seviyededir. Türkiye'nin güney sınırında bir terör örgütüne elbette izin vermeyeceğiz. IŞİD'e karşı göğüs göğüse savaşan Türk ordusudur. Bu operasyonları gerçekleştiren ordumuzla gurur duyuyoruz. Şimdi, İHA'sını, SİHA'sını, gemisini kendisi yapan bir Türkiye var." dedi.
Bak, ülke menfaatlerinin her şeyin önünde olduğunu, bunu herkesin benimsemesi ve milli meselelerde tek yürek olunması gerektiğini kaydederek, "Karşınızda o eski Türkiye yok. Türkiye'nin terörle mücadelede sahadaki becerisini herkes görüyor. Türk milletinin adaletini, merhametini herkes iyi biliyor. Tabii ki kendi tezlerimizi savunacağız ama adalet çerçevesinde. Ülkemizin her karışı çok değerlidir. Gittiğimiz yerlerde ülkemizin politikalarını, kendi tezlerimizi anlatalım." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin, kardeşlik hukuku çerçevesinde her zaman Lübnan'ın yanında olduğuna işaret eden Bak, bu ülkede Türkiye'nin ayrı bir yerinin olduğunu anlattı. Bak, "Lübnan'da Cumhurbaşkanımız lehine atılan sloganlar gurur vericidir. Arap ülkelerinden ülkemiz karşısında olanlar ise kukla yönetimlerdir." ifadelerini kullandı.
Osman Aşkın Bak, Ermenistan'ın saldırıları karşısında Azerbaycan'ın yanında olduklarını, Karabağ işgal altından kurtulana kadar Azerbaycan'ın operasyonlarını sürdürmesi gerektiğini söyledi.
Filistin meselesinin, Türkiye açısından önemine de değinen Bak, İsrail'in neresi olduğunun belirtildiği gün, bölgede kalıcı barışın tesisinin söz konusu olacağını belirtti.
Konuşmaların ardından tezkere oylanarak kabul edildi.