17.04.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Kültür Sanat Servisi
37. İstanbul Film Festivali’nin Sinemada İnsan Hakları jürisinde yer alan ve festival kapsamında gösterilen ‘Ümmü Gülsüm’ün Peşinde’ filminin yönetmeni İran doğumlu New Yorklu sinemacı ve sanatçı Shirin Neshat, önceki gün festivalde bir sohbete katıldı.
Neshat, Ümmü Gülsüm filmiyle ilgili olarak zor projeleri seçtiğini ifade etti ve “Ümmü Gülsüm hakkında Mısırlı yönetmenler bile bir film çekmemiş. Çünkü hâlâ çok kutsal bir figür. Filmleri çok kısıtlı bütçelerle çekiyoruz. Bu yüzden de mükemmel olmadıklarını özellikle göstermek istiyorum” dedi ve filmin altı yılını aldığını ifade etti: “Bazen altı yılınızı harcayıp işin sonunda gerçekten bir şey başarırsınız ama bu başarı mükemmel bir başarı değildir. Bu yüzden film yapmaya başlarken çok büyük bir kitle tarafından izlenmeyeceğini bilerek işe koyuluyoruz. Zaten bu filmleri herkes izlesin ve beğensin diye yapmıyoruz. Senaryoyu yazarken hep destek alıyorum ve daha da önemlisi hep ‘elimdeki hikâyeyi izleyiciye nasıl veririm?’ sorusunu düşünüyorum. Kiarostami, Bergman, Tarkovski gibi yönetmenlerden etkilendiğimi söyleyebilirim.”
Neshat sinema sektöründe neden yeteri kadar kadın olmadığı konusundaysa “Kadınların anlatmak istedikleri hikâyelerle erkeklerin anlatmak istedikleri hikâyeler çok farklı. İzleyici erkeklerin anlattığı hikâyeleri istiyor” dedi.
‘İlham kaynağım kadınlar’
İslam Devrimi’nden sonra İran’dan göç etmek zorunda kalan Neshat, Türkiye’yi artık gidemediği, işlerini sergileyemediği memleketi İran’ın yerine koyduğunu ifade etti. Neshat, göçün sürekli devam eden bir süreç olduğunu paylaştı ve “Eğer bu yaşadıklarımı yaşamasaydım bir sanatçı olmazdım diye düşünüyorum. Bir gün İran’la ilgili bir iş yapmak istemiyorum da yapabileceğimi de düşünmüyorum. Ama her zaman İranlı bir sanatçı olarak işlerimi yapacağım” dedi. Neshat, kendi işlerini kimilerinin sesini duyurmak ve dünyayı değiştirmek için bir araç olarak değerlendirdi.
Edebiyat ve tarihle iç içe işler yaptığını ifade eden Neshat, kendi yaşadıklarına paralel olarak yaptığı işlerde hüzün ve karanlığın hakim olduğunu belirtti ve konuşmasına şöyle devam etti: “Önce sanatçıyım, sonra kadın sanatçıyım, sonra İranlı bir kadın sanatçıyım. En büyük ilham kaynağım Orta Doğulu kadınlar. İşlerimi onların mücadeleci hayatlarıyla özdeşleştiriyorum.” İşleri arasında dikkat çeken ve fotoğrafların üzerinde sık sık kullandığı şiirlerle ilgili olarak konuşan Neshat, “Fotoğrafların üzerine yazmayı seviyorum çünkü o şiirler görülen bedenin sesi oluyor, ona hayat veriyor. Müzik gibi de denebilir... “ dedi.