27.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Cevdet Cantürk - Yunan tarafı bu kadar kuvvetli bir direnişi ve bu kadar çok kayıp vereceklerini hiç beklemiyordu. İngiliz resmi açıklamalarına göre 23 bin kadar Yunan zayiatı vardı.
Türk ordusunun zayiatı ise 1389 subay ve 37900 neferdi. Vatan için milletin 5723 evladı, Sakarya boylarında, şehit olmuştu.
Roller değişiyor
Büyük devletler için Şark meselesi demek, Sevr’in Türklere kabul ettirilmesi demekti. Ve artık bu hayal de Sakarya’nın sularına gömülmüştü.
Sakarya, Türk milletinin ölüm kalım savaşıydı. Dönüm noktasıydı. Artık roller değişiyor, savunma Yunan’a, taarruz sırası Türk’e geçiyordu.
Kars ve Ankara antlaşmaları gibi önemli siyasi sonuçları olan Sakarya Meydan Muharebesi, İngiltere ve Fransa’nın Doğu Akdeniz politikalarında da ayrışmaya sebep olmuştu.
Fransızlar ile yapılan anlaşma, İtilaf devletleri bloğunu çatlatmış, Sevr’in kırılgan porselenlerini paramparça etmişti. Böylece, düşmanlığı dostluğa çevrilen Fransa, güney cephemizden çekiliyor, önemli miktarda savaş malzemesini de bırakıyordu.
İngilizler de Ankara’yı tanımak mecburiyetinde kalıyordu. Zira iki taraf arasında esir değişimini öngören anlaşma imzalanıyordu.
Rusya ile 16 Mart 1921’de yapılan Moskova Antlaşması’nın bir tekrarı niteliğindeki Kars Antlaşması da Sakarya zaferinin ertesinde imza edildi. Artık ticari boyutta da ilişkiler geliştiriliyordu.
Şüphesiz, Büyük Yunanistan hayali, Sakarya nehrinin sularında boğulmuştu.
Kurtuluş umudu Ankara
Milli Mücadelenin kalbinin attığı yer, kurtuluş umudunun yaşatıldığı Ankara düşmana kaptırılmamış oldu.
Başkomutan, Türk tarihinin en karanlık günlerini aydınlığa kavuşturmuştu. Milletin temsilcilerinin oluşturduğu Meclis, millet adına ona en büyük askeri rütbeyi, Mareşal rütbesini veriyor, Türk tarihinde ancak birkaç kişiye nasip olan Gazilik unvanını layık görüyordu.
‘Bütün cihan bilsin ki tek davamız hürriyet ve istiklal’
Muzaffer Türk Ordusu’nun Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa, 19 Eylül 1921’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden Sakarya Meydan Muharebesi’nin cereyan tarzını bütün ayrıntılarıyla anlattıktan sonra, Türk halkının ne istediğini Meclis kürsüsünde dünyaya ilan ediyordu:
“Bütün cihanın bilmesi lazımdır ki Türkiye halkı TBMM hükümeti uşak muamelesine tahammül edemez. Her medeni millet gibi varlığının, hürriyet ve istiklalinin tanınması talebinde katiyyen ısrarlıdır ve bütün davası da bundan ibarettir…”