08.03.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Dünyanın birçok bölgesinde ve ülkesindeki savaş kadına karşı cinsel şiddet bir savaş stratejisi olarak kullanılıyor. İngiliz Milletler Topluluğu’nun “Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı 16 Günlük Aktivizm Kampanyası” kapsamında yayınlanan bir rapora göre, 2020’de yaklaşık 13 bin 826 kişi şiddet yanlısı gruplar tarafından öldürülürken terör grupları kurbanlarını düşünüldüğü gibi rastgele değil bilinçli olarak kadınlar arasından seçiyor. Özellikle “kadın düşmanlığı” gerek savaşlarda gerekse bazı devletlerce azınlıklara uygulanan “bezdirme politikasında” temel bir savaş stratejisi olarak kullanılıyor. Birçok aşırılık yanlısı grup, kadınları ikinci sınıf vatandaşlar olarak gören ve kadınlara boyun eğdirme yoluyla stratejik ve mali faydalar sunan bir ideolojiyi teşvik ediyor. Boko Haram, DAEŞ, El Kaide ve Eş-Şebab gibi örgütler, nüfusu terörize etmek, sivilleri stratejik alanlardan uzaklaştırmak ve insan ticareti yoluyla gelir elde etmek için kadınlara cinsel şiddet uyguluyor. Kadın düşmanlığı, Afrika’daki Boko Haram’dan, Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya’da faaliyet gösteren beyaz ağlara kadar çoğu terörist grubun ideolojilerine derinlemesine yerleşti. Nitekim, tecavüzün yaygın olduğu Bosna Savaşı, Sudan’ın Darfur bölgesindeki soykırım, Ruanda ve Liberya’daki iç savaşın ardından Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi 1820 sayılı karar ile kadınları, özellikle bir savaş taktiği olarak cinsel şiddetten korunması gereken kurbanlar olarak tanımladı. Öte yandan, dünya genelinde çatışma bölgelerinde cinsel şiddet, insan kaçakçılığı ve kölelikten doğrudan etkilenmeyen kadınların ve kızların ise söz konusu tehlikeler nedeniyle özgürlüklerinin kısıtlandığı bilinirken, Milliyet olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde dünyada “kadın olmanın” ne demek olduğunu ve yaşadıkları zulümleri bir kez daha hatırlatmak istedik...
SURİYE’DE 20 FARKLI İŞKENCE
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu’nun geçen günlerde yayınladığı raporda, ülkede 10 yıldır süren iç savaşta hükümet veya hükümet yanlısı güçler tarafından gözaltına alınan kadın ve kız çocuklarının tecavüz de dahil olmak üzere insanlık dışı muamele ve işkenceye maruz kaldığı açıklandı. Raporda, Suriye hükümetinin kullandığı en az 20 farklı işkence yönteminin kapsamlı bir şekilde belgelendiği bildirildi. 10 yılda 250 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği Suriye’de yaşanan insanlık dramında iç savaştan kaçan mülteci kadınların birçoğunun fuhuşa ve zorla evliliğe itildiği biliniyor.
DAEŞ KÖLELİĞE ZORLADI
Ağırlıklı olarak Irak ve Suriye’de faaliyet gösteren terör örgütü DAEŞ, kontrolündeki bölgelerde, özellikle Ezidi, Hıristiyan, Türkmen ve Şabak kadınları ile kız çocuklarına yönelik şiddet uyguluyor. Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) 1500 kadın ve kızın cinsel köleliğe zorlanabileceğini tahmin ediyor. Nitekim araştırmalar, Irak’ta DAEŞ esaretinden kurtulan kadın ve kızların yaklaşık yüzde 70’inin tecavüze uğradığını gösterdi.
BOSNA SAVAŞI’NIN KARANLIK YÜZÜ
Tarihin en acımasız olaylarına sahne olan Bosna-Hersek’te 1992 ile 1995 yılları arasında gerçekleşen Bosna Savaşı’nda Bosnalı kadın ve kızlar, Sırp askerleri tarafından motivasyonu yüksek tutmak için “ödül” olarak kullanıldı. Kadınlara uygulanan cinsel şiddet, etnik temizlik ve Boşnakları topraklarından kaçmaya sevk etmek için kullanıldı. Ayrıca, Sırp hükümeti tarafından uygulanan bilinçli bir strateji olan cinsel şiddette Müslüman Boşnak kadınların Sırp askerlerinden hamile kalmıştı.
UYGUR SORUNUNDA HEDEFTELER
Dünya kamuoyunda Çin hükümetinin Sincan Özerk Bölgesi’nde yaşayan Müslüman Uygur Türklerine baskıcı bir politika uyguladığına dair tartışmaların arasında en büyük mağdurlardan birinin kadınlar olduğu öne sürülüyor. Geçen günlerde BBC’ye konuşan bir grup Uygur kadını, Çinli yetkililerin bazı Uygurları ve diğer etnik azınlıkları tuttuğu “yeniden eğitim” adı verilen gözetim kamplarında sistematik tecavüz ve işkenceye uğradıklarını iddia etti. Ayrıca bazı kadınlar söz konusu kamplarda Uygur kadınlarının zorla kısırlaştırıldığını da söyledi. Bu suçlamaları yalanlayan Çinli yetkililer ise istismar iddialarında bulunan kadınlara yönelik “karalama kampanyası” yürütüyor. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin, hükümete suçlamalarda bulunan kadınların isimlerini, özel tıbbi verilerini ve doğurganlıklarıyla ilgili bilgilerini ifşa ederek bazılarını ilişki yaşamakla ve birini cinsel yolla bulaşan bir hastalığa sahip olmakla suçladı.
BOKO HARAM’IN ZULMÜ
Nijerya’da faaliyet gösteren Boko Haram’ın kadın ve kızları kaçırmasının örgütün belirleyici özelliği. Boko Haram, yoksul olan savaşçılara eş, seks kölesi veya intihar bombacısı olmaları için kadın ve kız çocuklarını kaçırıyor. Boko Haram’ın kaçırdığı kurbanlarının sayısı belirsiz ancak binlerce kadının alıkonulduğu düşünülüyor. ABD’de Terörizmle Mücadele Merkezi’nin 2018 verilerine göre, 468 kadın ve kız, 240 intihar saldırısında görevlendirildi veya tutuklandı.
RUANDA’DA ŞİDDET VE İMHA
Ruanda’da 1994’te ülkedeki etnik gruplar Tutsiler ile Hutular arasında çıkan ve soykırımla biten iç savaşta 250 bin ile 500 bin kadına tecavüz edildiği tahmin ediliyor. Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi, 1998’de cinsel şiddetin soykırımın bir parçası olduğunu ilan ederken, HIV’li Hutu erkeklerinin tecavüze teşvik edildiği biliniyor. Böylece enfekte olan Tutsi kadınlar ülkedeki tıbbi bakım eksikliği nedeniyle yavaş bir şekilde ölebileceklerdi. Ruanda’da tecavüzün amacının ise şiddet ve cinayet yoluyla imha olduğu belirtiliyor.
KADIN DÜŞMANLIĞI: INCEL
Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaygın olan istemsiz bekâr anlamına gelen “Inceller” son zamanlarda terör örgütü kategorisine alınan en sıra dışı gruplardan biri. Incel, romantik veya cinsel partner bulamamaları ile bilinen bir internet alt kültürünün üyelerini tanımlıyor. 2014’ten bu yana, kendilerini incel olarak tanımlayan ya da özel yazılarında veya internet paylaşımlarında “incellikten” bahseden erkekler tarafından 44 ölümle sonuçlanan 6 toplu cinayet işlendi. Incel’ler kadın düşmanı olduğu, şiddeti teşvik ettiği, aşırılık yanlısı görüşleri yaydığı ve üyelerini radikalleştirdiği biliniyor. 2018’den başlayarak, incel ideolojisi giderek bir terörizm tehdidi olarak tanımlandı. Kanada, Toronto’da Şubat 2020’de meydana gelen bir saldırı, “terör eylemi” olarak nitelendirilerek yargıya taşınan ilk incel vakası olarak kayda geçti.