04.02.2020 - 13:15 | Son Güncellenme:
DHA
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve AFAD Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Orhan Tatar, Elazığ depremi hakkında Demirören Haber Ajansı'na açıklamada bulundu. Elazığ merkezli deprem bölgesine Öğretim Üyesi Doçent Dr. Fikret Koçbulut ile ODTÜ ve Dokuz Eylül Üniversitesi'nden bilim insanlarıyla giderek incelemelerde bulunan Prof. Dr. Tatar, çalışmaların devam ettiğini söyledi. Depremle beraber Doğu Anadolu Fay Zonu'nun Sivrice ile Pütürge arasında kalan ve 'Pütürge Segmenti' diye adlandırılan bölümünün kırıldığını belirten Prof. Dr. Tatar, şöyle konuştu:
"Türkiye'nin farklı bölgelerinde önemli fay hatları var. Bunlardan bir tanesi Bingöl-Karlıova civarından başlayıp Türkiye'nin kuzey kesimini kat edip Marmara'ya kadar ulaşan, oradan da Saroz Körfezi'ne kadar giden bir hat. Buna biz Kuzey Anadolu Fay Zonu diyoruz. Bunun eşleniği fay zonu da yine aynı noktadan başlayıp Bingöl üzerinden Palu'ya devamında Sivrice, Doğanyol, Pütürge, Çelikhan ve Kahramanmaraş'a kadar uzanan bir hat var. Kahramanmaraş'tan daha da güneye gittiğimizde ise Antakya'ya kadar uzandığını biliyoruz. Bu da Doğu Anadolu Fay Zonu. Bu tür fay zonları üzerinde tarihsel dönemlerde birtakım yıkıcı depremler var. Elazığ Sivrice depreminin olduğu hat üzerindeki en son yıkıcı deprem 1875 yılında meydana gelmiş. Aradan geçen yaklaşık 150 yıl civarında bölgede bir sismik boşluğun oluştuğunu görüyoruz. Bu faylar aktif faylar olduğu için ve üzerinde yıllık bir santimetre civarında hareket hızı olduğu için sürekli bir enerji birikiyor. Bu enerjiyi de belirli bir zaman sonra doğal olarak boşaltmak istiyor. Bu belirli bir sınırı aştığında da bunlar deprem şeklinde açığa çıkıyorlar."
'YER KABUĞUNDA DEFORMASYONLAR GÖRDÜK'
Depremin merkez üssünde yıkıcı bir hasarın olduğunu belirten Prof. Dr. Tatar, "Depremin merkez üssü basına yansıyanın aksine Sivrice ilçesinin daha da batısında, Doğanyol civarında, kuzeydoğusuna düşen bir yerde bulunuyor. Bu noktanın Amerikan Jeoloji Kurumu'nun verdiği merkez üssü, hem de Kandilli Rasathanesi'nin verdiği ile uyumlu olduğunu görüyoruz. Bölgeye arazi çalışmasına gittiğimizde gördüğümüz tablo da bunu doğruluyor. Çünkü özellikle depremin merkez üssüne doğru gittiğimizde değişik köylerde ciddi yıkıcı hasarın olduğunu görüyoruz. Birtakım yıkımlar, can ve mal kayıpları var. O açıdan depremin merkez üssü Doğanyol'un bir miktar kuzeydoğusuna düşüyor. Depremin derinliği 7 kilometre civarında. Fay 7 kilometre civarında kırılmaya başlıyor ve yüzeye kadar devam ediyor. Yüzeyde, yer kabuğunda bir takım deformasyonlar olduğunu gördük. Onun ötesinde çok sayıda değişik bölgelerde, özellikle fayın kuzey kesiminde heyelanlar ve kaya düşmeleri var" ifadelerini kullandı.
'DEPREM MASTER PLANLARIMIZI HAZIRLAMAMIZ GEREKİYOR'
Ülke genelinde depreme karşı binaların olması gerektiği gibi inşa edilmediğini söyleyen Prof. Dr. Tatar, "Depremin olduğu bu fayın merkez üssünün kuzeydoğudaki Elazığ kent merkezine kuş uçuşu uzaklığı 35 kilometre. Doğusunda bulunan Malatya'ya ise kuş uçuşu uzaklığı da 70 kilometre civarında. Ama baktığımızda hem Malatya kent merkezinde, hem de Elazığ kent merkezinde binaların yıkıldığı ve buralarda can kayıplarının olduğunu biliyoruz. Bu tabi çok çarpıcı bir saptama. Çünkü özellikle fayın üzerinde olmamasına rağmen bu tür yerlerde can kayıplarının olması, bu binalar olması gerektiği gibi inşa edilmemiş, çok eski tekniklerle inşa edilmiş, yapısal bir takım sorunları var. Belki de zeminden kaynaklı bir takım problemlerden dolayı bunların yıkıldığını söyleyebiliriz. Bugün Türkiye'de 81 ilimizin 61 tanesinin il sınırları içinden ama 18 tanesinin doğrudan doğruya kent merkezinin içinden bu aktif faylar, diri faylar geçiyor. Bunların en önemlilerine baktığımızda, Erzincan, Bingöl, Kahramanmaraş, Hatay, Bolu, Bursa, İzmir, Balıkesir ve Manisa gibi illerimiz bunlardan birkaç tanesi. Bizim bu kentlerimizde çok hızlı bir şekilde deprem master planlarımızı hazırlamamız gerekiyor. Bu kentlerimizi öncelikli olarak depreme hazırlamamız gerekiyor. Üzerinden, içinden aktif fayın geçtiği bu tür kentlerde çok daha ileri düzeyde bir takım çalışmalar yapmamız gerekiyor. Bu fayların geçtiği binaların envanterini çıkarmak gerekiyor. Bir sonraki depremin nerede olacağını bilemiyoruz. Türkiye'nin herhangi bir yerinde bundan çok daha büyük depremler de meydana gelebilir. O yüzden kentlerimizi bu tür doğa olaylarına karşı hazırlamamız gerekiyor. Önemli olan bu tür doğa olaylarının afete dönüşmemesidir. Buna toplumun, kentlerimizin hazır olması gerekiyor" dedi.
'RESMİ AÇIKLAMALARA GÜVENİN'
Elazığ ve Malatya'daki depremin yaralarının sarılmaya başlandığını belirten Prof. Dr. Tatar, "Şu anda enkaz kaldırma faaliyetleri tamamlanıyor. Hasarlı binaların yıkılması süreci başladı. Bölgedeki vatandaşlarımızın bazı hususlara dikkat etmesi gerekiyor. Hasarlı bina varsa, az hasarlı veya orta hasarlı da olsa kesinlikle binalara girilmemesi ve konaklanmaması gerekiyor. Şu anda hasarlı binaların boşaltılması söz konusu, bunların da çok kontrollü bir şekilde olması gerekiyor. Çünkü büyüklüğü 5.1 üzerine çıkacak artçı sarsıntıda bunlar da yıkılabilir. Bir diğer husus ise sanal medya. Bu tür durumlarda sanal medya ortaya çıkıyor. Bu medyayı kullanan kötü niyetli insanlar vatandaşlarımızı korkuya ve paniğe sevk edebiliyorlar. Vatandaşlarımızın bunlara kulak asmaması gerekiyor. Devletimizin bu konuda çalışan önemli kurumları var. AFAD, Kandilli Rasathanesi gibi kurumlarımızdan gelen resmi açıklamalara inanmaları, güvenmeleri gerekiyor. Halkın sosyal medyadan yapılan bir takım paylaşımlara inanmamalarını rica ediyorum" diye uyarıda bulundu.
'DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR VAR'
Yaşanan depremler sonrası doğru bilinen yanlışların ve fırsatçıların ortaya çıktığını aktaran Prof. Dr. Tatar, "Örneğin deprem bölgesindeyken de bunu çok sık duyduk. 'Radyonuzun frekanslarında eğer bir cızırdama başladıysa büyük bir deprem geliyor demektir' gibi, kurumlara birtakım araç-gereç satmaya kalkışan fırsatçılara kadar bir çok kişiyi görüyoruz. Bugünkü tekniklerle bir bölgede, bir yerde, şu gün, şu saatte, şu dakikada bir deprem olacak demek mümkün değil. Bu nedenle 'bir erken uyarı sistemi, deprem tahmin eden bir alet geliştirdik. Bunu alın evinize yerleştirin', 'bu alet uyarı yaptığında dikkat edin' gibi sözlere inanılmaması gerekiyor. Bunlar tamamen rant peşinde koşan ve depremi fırsata çevirmeye çalışan kişilerin kullandığı bir yöntemdir" dedi.
Depremin önemli hususlarından birinin 'zemin' olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tatar, şunları kaydetti:
"Depremin merkez üssü kuş uçuşu Elazığ'a 35, Malatya'ya 70 kilometre uzaklıkta ama buralarda binalar yıkılabiliyor. Yani bir şehrin içinden kent merkezinden bir aktif fay geçmese bile eğer oralarda siz binaları kötü zemine inşa etmişseniz, çok yanlış yapı teknikleri kullanmışsanız, binaları mevcut yönetmeliklere uygun inşa etmediyseniz, doğru inşaat teknikleri kullanmamışsanız bunların ayakta kalması mümkün değil. Sivas'ın hemen kuzeyinden geçen Kuzey Anadolu fay hattı var. Bu fay hattı kent merkezine 80 kilometre uzaklığında. Onun hemen güneyinden ayrılan ve Almus Fayı olarak adlandırdığımız fay hattı 70 kilometre uzaklıkta. Güneyde bulunan fay hattı ise 40 kilometre uzaklıkta. Buralarda gelecekte yaşanabilecek 6 ya da 6'nın üzerindeki depremlerde ortaya çıkacak dalgalar ve sarsıntıların etkisiyle bu tür yerleşim yerlerinde bir tek Sivas için söylemiyorum, bu tür zeminler varsa ne yazık ki aynı Elazığ ve Malatya örneğinde olduğu gibi buralarda da binaların hasar görme olasılığı var" dedi.
'500 TANE AKTİF FAY VAR'
Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğinin unutulmaması gerektiğini vurgulayan Tatar şunları söyledi:
"Elazığ'daki bu depremi meydana getiren fay hattının dışında, başka bölgelerde de farklı büyüklüklerde deprem üretecek fay parçaları var. Türkiye'de şu anda tanımlanmış 500 tane aktif fay var. Bu çok önemli. Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğunu unutmadan bu tür depremlerin hemen herhangi bir yerde tekrar olabileceğini bilerek yaşamakta fayda var. Bunun ötesinde deprem çantası vs. bunlar işin ayrıntısı. Yani deprem çantasını hazırlamak ötesinde, öncelikle psikolojik olarak kendimizi hazırlamamız gerekiyor. Umarım bundan sonraki süreçte risk yönetimi olarak adlandırdığımız olağan zamanlarda bu tür afetlere hazırlık aşamalarını devletimizin bütün imkanlarını en iyi şekilde kullanarak yapmaya çalışırız ve bu konuda ki eksiklerimizi gideririz. Diğer yandan da vatandaşlarımızın duyarlılığı, eğitimi ve sürekli hazırlıklı olma konusunda belirli bir noktaya gelmeleri için eğitim faaliyetlerini hızlandırmamız gerekir. Deprem ülkemizin bir gerçeği ve her an her yerde olabilir. Önemli olan bu doğa olayının afete dönüşmemesidir."