05.11.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
Özgür Yılgür
Doğu Yücel, yazdığı her yeni öyküde farklı türler denemekten ve kalemini yenilemekten çekinmiyor. Daha çok fantastik kurgu kitaplarıyla tanınan Yücel, “Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam ve Diğer Tuhaf Hikâyeler” ile olağan dışı fikirleri, gerçekçi bir dille okuruna anlatıyor. İnsanlığın sosyal yaşantıdaki reflekslerini ve teknolojiyle olan ilişkisini absürt öykülere aktaran yazar, son yıllarda Türkiye’de yaşanan toplumsal meseleleri de hikâyelerin akışına dâhil ediyor. Doğu Yücel ile bir araya geldik ve yeni kitabını ondan dinledik...
Beş yıl sonra yeni bir öykü kitabı yayımladınız. Bu öyküleri yazarken sizi etkileyen şeyler nelerdi?
Kitaptaki 13 öykünün neredeyse tamamında yaşadığım olaylardan etkilendim. Hemen hemen her öykünün otobiyografik bir yanı var diyebilirim. Bunun dışında öykülerde toplumsal olarak yaşadığımız bazı travmatik olaylar da yan rolde veya başrolde bulunuyor. Aslında 2015 - 2019 arasında yazdığım öykülerin bir derlemesi bu kitap. Bu yıllar arasında yaşadıklarımızın fantastik bir filtreyle kâğıda damıtılmış hâli denilebilir.
Sizin kaleminizde “Monty Python” ve “Twilight Zone”un önemli bir etkisi var. Bu kitapta Douglas Adams’ın da etkisi hissediliyor. Son dönemde mizah yönü daha kuvvetli hikâyeler yazıyorsunuz. Öykü anlatıcılığınızdaki değişimi nasıl ifade edersiniz?
Douglas Adams, “Monty Python”, “Doctor Who”… Onların yarattığı İngiliz mizahı ekolünün etkileri ilk öykülerimden beri var. “Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam ve Diğer Tuhaf Hikâyeler” önceki yazdıklarıma göre daha gerçekçi bir tavırda denebilir. Politik yönüyle daha cesur, bir yandan da çok absürt hikâyelere sahip. Bir de tür konusunda yelpazemi genişlettim bu kitapla. Aslında tüm bu türleri, kategorileri, etiketleri bir kenara atıp yazdım. Mesela kitaptaki ‘Terk Ettiler’ hangi türe dahil olabilir pek kestiremiyorum...
Öykülerinizdeki sıradışı konuları, gündelik hayatta başımıza gelse hiç şaşırmayacağımız bir şekilde anlatıyorsunuz. Bu planlayarak yaptığınız bir şey mi?
Aklıma düşen öyküler beni gerçekliği kırmaya itiyor. Ama ne kadar kırsam da öykülerin kökleri hep gerçek dünyada, bunu okur da fark ediyor. Bir örnek vereyim. Bu kitaptaki öykülerden “Denizler Altında” ilk olarak Ot Dergisi’nde yayımlanmıştı. Son derece fantastik bir öykü bu, neredeyse fabl öğeleri var. Ama sonrasında derginin okurlarından “Bunu gerçekten yaşadınız mı” gibi sorular aldım. Başta bunu çok garipsedim, “Nasıl ya gerçekle kurmacayı ayıramıyorlar mı” dedim kendi kendime. Fakat sonra aslında yapmak istediğim şeyi başardığımı fark ettim. Dolayısıyla okurların günlük yaşantılarıyla bağdaştırabildiği uçuk şeyler yazmak hoşuma gidiyor. Mesela insanlar bu kitabı okuduktan sonra Google’ı açıp kendi isimlerini aratırken korksunlar istiyorum. Okurların hayal dünyasını trollüyorum sanırım!
‘Bizim kuşaktan iyi bir dizi çıkar’
Sinema veya dizilere uyarlanabilecek hikâyeler yazıyorsunuz. Yakın zamanda bu öykülerden bir uyarlama izleyebilecek miyiz?
“Hayalet Kitap” (2002), “Okul” (2004) filmine uyarlanmıştı. 2006’da “Küçük Kıyamet”in senaryosunu yazınca, bu sektörde ilerleyebileceğimi düşünmüştüm. Ardından defalarca yapımcılarla görüştüm ve birçok projeye girip çıktım. Fakat hiçbiri gerçekleşmedi. Dolayısıyla bu konuda bir bıkkınlığım var. Yine de “Kimdir Bu Mitat Karaman?”ın film projesi için uğraşıyoruz bir yandan. Bu kitaptaki öyküleri mini dizi yapmayı çok isterim tabii. Sadece benim değil, benim kuşağımdan diğer yazarların öykülerinin de yer aldığı bir seri çok iyi olurdu. Biraz iddialı gelebilir fakat “Love, Death & Robots”tan daha yaratıcı öyküler çıkartabileceğimizi düşünüyorum.