Gündemİstanbul’un sosyalist milletvekili

İstanbul’un sosyalist milletvekili

23.10.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Yazıları yüzünden açılan davalardan kurtulmak için milletvekili seçilmeyi düşünen Altan, Türkiye İşçi Partisi’nden aday olur, kendini “İstanbul’un ilk sosyalist milletvekili” diye tanımlar

İstanbul’un sosyalist milletvekili

Çetin Altan, 22 Ekim 1965’te İstanbul bağımsız milletvekili olarak ilk kez TBMM’ye girer. İstanbul TİP listesinin ikinci adayı olarak kazanmıştır. Lacivert takım elbise ve güzel bir tıraşla Meclis’e gider, “Yani bir şekilde bağımsız ama özde İstanbul’un sosyalist milletvekiliydim,” diye anlatır, dört yıllık sancılı dönemin başlangıcını. Meclis’te ilk kürsüye çıktığında ortalık karışır, bu gelecek yılların habercisi olmuştur. Bu dönemi ‘Ben Milletvekili İken’de kitaplaştıracaktır.

Haberin Devamı

Çetin Altan’ın milletvekilliği dönemini yazdığı yazılar, TBMM ve meclis profilinin en içeriden eleştirilerinden biri olarak biriciktir. Sürekli çay, gazoz içen vekiller, elektrikli oy sisteminin çalışmaması, “tehlikeli bölge vestiyer”de sevmediklerine dayak atmak için pusuya yatan vekiller, çıkar ilişkileriyle taraf değiştirenler, her eleştiride patlayan “Moskova’ya!” cümlesi, “Halk su istiyor, yol istiyor”un içinin boşluğu, yurtdışı gezileri için yapılan kulisler, Altan’ın kalemine yansıyan trajik ve komik ayrıntılar olarak okurla buluşur.

Çorba kaç lira?

Altan, meclise girdiğinde ilk olarak lokantada bir köşede tomar tomar verilen paralar ve hemen aynı salonda yenen tabak tabak yemekleri yadırgar. Çetin Altan kadar etki gücüne sahip bir yazarın mecliste içilen çorbanın fiyatını yazması büyük ses getirir, düşman kazanmaya başlar, özelikle de Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi’nin şimşeklerini üzerine çeker. Yazıları kadar konuşmaları da güçlüdür, AP’nin hükümet programını eleştirdiği ilk meclis konuşması büyük etki yaratır.

Haberin Devamı

Ünlü bir konuşmasında Altan, “Hiçbir zaman bir sosyalist yalan söylemez,” diyecektir: “Kendi çıkarı, insanlığın çıkarıdır. Yani insanlık, insan olmanın zevki, faziletidir. Ama bir kapitalist kendi kazandığını söyler mi işçisine? Vergisini saklamaz mı?” Sosyalist yalan söyler mi tartışması alevlendiğinde ise şu yanıtı verir Altan: “Sosyalist yalan söylemez ama yalancılar sosyalistim diyebilirler.”

Dokunulmazlığı kaldırma girişimleriyle mücadele etmeye çalışır, sabahlara kadar süren komisyonlarla suçlanır, AP’li vekiller uyku aralarında gelip “Kabul” diye bağırır: “Ellerinde yetki olsa beni o komisyonun sabahı gerçekten asarlardı… Türkiye uydurma demokrasisinin gerçek yüzünü o komisyonlarda fırsat arayan bir Azrail olarak gördüm.” AP milletvekili Mehmet Emin Paksüt onu “Gücün varsa toprağın altında çalışırsın” diyerek tehdit eder.

Milliyet

İsmet İnönü ikilemi

Ona göre dokunulmazlığının kaldırılma döneminde “birkaç gerçek arkadaş ve İnönü sıkı dururlar, onu meclisten AP’nin cellatlarına teslim etmezler”. Altan, İsmet İnönü için hislerindeki ikilemleri anlatır: “İyiliği dokundu mecliste. Ancak iyiliklere muhtaç olmayacak bir ortamının bir türlü yaratılmamasında da çok büyük sorumlulukları vardı Paşa’nın… Gönlüm ve beynim çatışıyordu.”

Haberin Devamı

‘Mebusluğa özenmedim’

Ferda Güley, Altan’ı savunduğu meclis konuşmasında yazıların ve meclis konuşmalarının aynı paralelde olduğunu vurgular ve komisyondaki adaletsizliklere değinir. Altan der ki, “Aslında AP’liler özellikle devlet nedir, hukuk nedir, sınıf nedir, milli gelir nedir, üretim nedir, dış ticaret dengesi nedir, bilmiyorlardı. İşi ‘Allah Allah’ diye bağırarak koşturan atalarımız ve onların mübarek kanlarıyla idare ediyorlardı.” 20 Temmuz 1968’te dokunulmazlığı kaldırılır. Bu kararı Anayasa Mahkemesi bozar.

Altan’ın dokunulmazlığı kaldırıldığında sabah dörtte mecliste yaptığı konuşma gücünü korur: “Ben yazı yazmasını severim. Bu saatlere kadar piyes yazacağıma evde, size laf anlatmaya çalışıyorum. Hiç mebus olmaya özenmedim aslında. Sosyalist partisinden olmam, biraz da bu (ülke) gelişsin istiyorum da ondan. Yalnız hayatta ne yaparsanız yapın samimiyetine inanın sosyalistlerin. Kahırlı iştir. Eğer biz bu kahrı çekmemiş olsaydık sizlerle çoğunlukta bulunabilirdik. Samimiyetine inanın çünkü bu kadar eziyetli bir şeyde yalan söyleyerek kalmanın anlamı yoktur, eğer bir çıkarı olsa insanın…”

Haberin Devamı

Marangoz hatası

Çetin Altan, milletvekilliği döneminde, Türkiye siyasi tarihinin efsaneleşen taşlamalarından birine imza atar. Meclis başkanına “Sizin orada bulunmanız marangoz hatasıdır” der. Fransız İhtilali’nde, Danton’un, savcının sanıkla aynı düzeyde oturması gerekirken, marangoz ihtilal mahkemesinin yargıç kürsüsünü büyük ve geniş yaptığı için yargıcın yanına oturan savcı Fouquie-Tenvil’in cümlesine atıfta bulunmuştur. Ancak başkana odun dediği iddiası yayılır, kıyamet kopar. Başkan sözünü geri almasını isteyince şu cevabı verir Altan: “Sizin orada bulunmanız bir marangoz hatası değildir.”
Milliyet
Sosyalist görüşünden hiç bir zaman ödün vermeyen Çetin Altan, yazın hayatı boyunca fikirleri nedeniyle açılan onlarca davadan birinde ifade verirken.
Milliyet
Meclis’te linç girişimi
İzmir’de partinin konuşmalarında tepeden eski bir AP’linin attığı bir usturayla ve tuzak olarak arabaya bindirilerek hayatı tehdit edilen Çetin Altan, birçok yerde tehlike yaşar ama bunların en vahimlerinden biri meclisin çatısı altında gerçekleşir. 19 Şubat 1968’te bütçe görüşmeleri için meclise çağırılır. İçişleri Bakanı kürsüden TİP’e yüklenirken Çetin Altan sert şekilde müdahale etmeye başlar. Bir noktada Altan’ın “En büyük Türk şairi Nâzım Hikmet” demesiyle 150 kişi Altan’ın üzerine gelir. Bütçe görüşmelerini izleyen Emniyet Genel Müdür Muavini bu manzaranın korkunçluğu karşısında kalp krizi geçirir. Altan üzerine gelenleri iter ve darbelerin etkisiyle sıraların arasına düşer. Bir tabanca da çekilir, üstüne kapanan Yunus Koçak’ın kafasına kabzayla vurulur, ortalık kan revan olur. Nermin Neftçi’nin “Adam öldürüyorlar” diye bağırması olayları biraz yatıştırır. Altan, Kamil Kırıkoğlu’nun kolunda arka kapıdan çıkarılır. Eve gittiğinde gözlüğü kırılmış, kravatı dışarı fırlamış, gömleği ve ceketi tekme izlerinden simsiyahtır, bu linç girişimi gözünde de kalıcı hasar bırakmıştır. Eve gider, yazısını yazar, ertesi gün Altan Meclis’tedir.
Milliyet önünde anma töreni
Altan için bugün 11:00’de Milliyet gazetesi binasının önünde bir anma töreni düzenlenecek, Çetin Altan’ın cenazesi daha sonra öğle namazını müteakip Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedilecek.
Kışlada 15 gün gözaltı Sağmalcılar’da tutsaklık
1969’da milletvekilliği dönemi bittikten sonra 1971’de 12 Mart darbesi sonrası yazıları nedeniyle gözaltına alınır. Selimiye Kışlası’na götürülür. Gözaltı süresi olan 24 saat değil, 15 gün gözaltında tutulur. Yakınları onla ilgili bilgi alamaz. Bir gün tahliye kağıdı imzalatılır ama serbest bırakılmaz. Öldürülebileceğini düşünür. Üç ay Maltepe Askeri Cezaevinde kalır. Çıktığında ilk romanı ‘Büyük Gözaltı’yı yazar. Kitap basılmadan bir yazısına açılmış davadan yeniden tutuklanır. Bu kez Sağmalcılar Ceazevi’nde tutsaklık günleri başlar. İlk romanı ‘Büyük Gözaltı’ Orhan Kemal Ödülü alır. Seçiciler kurulu başkanı Vedat Günyol’a yazdığı teşekkür mektubunda “Ödül verildiğini bildiren telgrafınızı bir cezaevi gecesinde aldım,” diye yazacaktır.
27 Aralık 1973’te cezasının bitmesine dört gün kala Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk af hakkını kullanır. Hapisten çıksa da baskılarla imtihanı hiç bitmeyecektir, “Cezaevinden çıktıktan sonra yani iki yıldır, çeşitli nedenlerden büyük basında günlük yazılara devam olanağını pek bulamadım,” diyecektir. Edebiyatın başka alanlarına ağırlık verir. 1974 yılında yazdığı ‘Bir Avuç Gökyüzü’ adlı romanı ise dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın talimatıyla müstehcenlik suçlamasıyla toplatılır.
Sonra yasak kaldırılır. Bu arada ‘Büyük Gözaltı’ Fransa’da basılır, aynı yıl ‘Viski’ de yayınlanır. Altan, dönemin mizah dergisi Çarşaf’ta yazmaya başlar: “Bizde değişmeyen bir formül vardır. Solcu bir yazar, komünistliği tescillenince iki yere doğru itilir; ya taşra basınına, ya mizah dergilerine...”
Milliyet
Milletvekili iken iki kez linç edilmekten son anda kurtulan Çetin Altan tutuklanıp yargılandığı dönemlerde bile kitap yazmaya devam etti.
Ardından ne dediler?
Gelmez bir daha onun gibi birisi
‘Eserleri bizimle yaşayacak’
Kemal Kılıçdaroğlu (CHP Genel Başkanı): Değerli düşünür, yazar ve siyasetçi Çetin Altan, mücadele dolu ama her anının tadını çıkartıp hakkını vererek sürdürdüğü yaşamına veda etti. Eserleri bizimle yaşayacak, hepimize rehber olacak.
‘Yeri doldurulmaz büyük bir kayıp’
Fikret Bila (Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni): Çetin Altan Türk basını ve edebiyatının en büyük isimlerinden biriydi. Türkiye için yeri doldurulamaz büyük bir kayıptır. Gazeteci, yazar ve düşün adamı olarak Cumhuriyet kuşaklarının zihin dünyasını etkilemiş bir kalemdir. Son döneminde birikimiyle bir filozof sayılabilirdi. Çetin Altan gibi bir ustanın Milliyet yazarı olması bizler için hep övünç ve gurur kaynağı olmuştur. Bundan sonra da öyle olacaktır.
‘Demokrasi savaşçısıydı’
Sami Kohen (Gazeteci, Milliyet gazetesi köşe yazarı): Odalarımız yan yanaydı, dolayısıyla çok iç içe geçti yılar. Yazı yazmak ve fikirlerini serbestçe ifade etmek onun her zaman en büyük arzusuydu. Mizahi yönü çok güçlüydü. Beraber olduğumuz zaman, hem günün konularını tartışırdık hem de kendisi bu arada espri yapardı. Hatta biz arada, “Haydi Çetin bir espri patlat bakalım buna,” derdik. Çetin Altan hepimizin yazarıydı, halkın yazarıydı.
‘Kimse onun gibi eleştiremezdi’
Doğan Heper (Gazeteci, Milliyet eski Genel Yayın Yönetmeni): Gençliğimde mutlaka Çetin Altan’ı okurdum. O öyle bir eleştiri yapardı ki, karşısına aldığının ne altını ne üstünü bırakırdı. Başkaları bunu aynı şekilde beceremezdi. Bu Çetin Altan’ın marifetiydi, ona hastı. Sonra yıllar geçti. Ben de gazeteci oldum ve Milliyet’te buluştuk. Nur içinde yat Çetin Altan...
‘Görüşümüzü açtı’
Ara Güler, (gazeteci, foto-muhabir): Çetin Altan görüşümüzü açmıştır, dünyaya bakma, bir şeye mana verme yolunu açmıştır, fonksiyonel, işe yarar şekle sokmuştur. Basın için çok mühim biriydi. Halk kitleleri zaten Çetin Altan okurdu. En çok okunan yazardı, çok mühim bir adamdı. Bu memlekete bir daha gelmez onun gibi biri.
Yazarlar