12.11.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Ege Doğaç Erdoğan - ege.erdogan@milliyet.com.tr / Washington D.C’deki üniversite yıllarım esnasında bir svastika (gamalı haç) krizine şahit olmuştum. Öğrencisi olduğum George Washington Üniversitesi’nde bulunan bir yurtta, Yahudi bir öğrencinin kapısına svastika çizildiği haberleri önce üniversite gazetesinde, sonra yerel basında haber olmuş, olayla ilgili soruşturma açılmıştı. Elinde kahve dolu karton bardaklarla bir derslikten öbürüne koşturan öğrencilere mikrofonlar uzatılıyor, nefret suçu, ifade özgürlüğü gibi kavramlar üzerinden tartışmalar yürütülüyordu. Niyahetinde aslında svastikayı çizenin Yahudi öğrencinin kendisi olduğu ortaya çıkmıştı. Öğrenci, Yahudi karşıtlığına dikkat çekmek için böyle bir yolu izlediğini ifade etmişti. Aradan günler, haftalar, aylar geçti, Yahudilere karşı yapılan haksız tahrikler, ayrımcılıklar zihinlerde kaldı, ama olaydan kimin sorumlu olduğu unutuldu.
Tehlikeli Kutuplaşma
Dünya kamuoyu Filistin-İsrail konusunda ikiye bölünmüş bir durumda tehlikeli bir kutuplaşmaya doğru gidiyor. İki kampta da rasyonel düşünce giderek yerini tamamen duygulara bırakıyor. İsrail’in uluslararası hukuku ayaklar altına alarak açıkça savaş suçları işlemeye devam etmesi elbette vicdan sahibi her insanı kahrediyor ve öfkelendiriyor. En ufak bir ses çıkaranlar ise karşılarında büyük bir siyonist baskı, sindirme, ve itibarsızlaştırma görüyorlar.
Filistin Destekçilerine Baskı
ABD Temsilciler Meclisi’nin tek Filistin asıllı üyesi Rashida Tlaib’e kınama cezası verildi. Oysa Tlaib’in söyledikleri sadece kendi kökeninin dayandığı ülkenin soykırımla haritadan silinmemesi için bir haykırıştı. New York’taki Columbia Üniversitesi’nde İsrail’i eleştiren iki öğrenci kulübünün faaliyetleri askıya alındı. İşin ilginci bunlardan birisi barış yanlısı Yahudilerin oluşturduğu bir gruptu. Okyanus’un diğer tarafında, İngiltere başbakanı Rishi Sunak ve skandallarla ismi anılan İçişleri Bakanı Suella Braverman, planlanan Filistin yanlısı yürüyüşünü engellemek için çok uğraştılar. Dün, 11 Kasım, Birinci Dünya Savaşı’nda ateşkesin imzalandığı gün, İngiltere’de Anma Günü olarak biliniyor ve halk için büyük önem arz ediyor. İngiltere’nin özgürlüğü için canını feda eden tüm askerler ve gaziler anılıyor. Böyle önemli ve anlamlı bir günde ifade özgürlüğünü ihlal etmeye uğraşmak halk tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı.
İfade Özgürlüğü Tehdit Altında
İfade özgürlüğü çağdaş demokrasilerin en temel değerlerinden biridir. Bunun erozyona uğratılması ilerisi için çok vahim sonuçlar oluşturur. Batı’nın hep övünerek bahsettiği ifade özgürlüğü, anayasal demokrasilerin olmazsa olmazıdır. ABD Yüksek Mahkemesi’nin bu yönde aldığı kararlar çok açıktır. Benzer şekilde Avrupa Birliği mahkemeleri ve AİHM de ifade özgürlüğünü savunan kararlara imza atmışlardır. Geçmişinde siyahileri linç eden, açıkça ırkçılık yapan Ku Klux Klan (KKK) bile ifade özgürlüğü çerçevesinde ABD’de yürüyüşler, mitingler düzenleyebiliyorken, halkın iradesinin temsil edildiği Meclis’te bir milletvekilinin kürsü özgürlüğü bile ihlal ediliyor. Aşırı sağcı, göçmen karşıtı grupların eylemlerine, hatta Kuran’ı yakmalarına, ifade özgürlüğü adı altında göz yumulurken, İsrail devletine en ufak bir eleştiri hemen antisemitizm ve nefret suçu olarak görülüp, susturuluyor.
Evrensel hukuk ilkelerinin, devletlerin anayasayaları tarafından benimsenmesi, yüzyıllarca süregelen kanlı mücadelelerin sonucudur. Aydınlanlanma döneminin Alman düşünürlerinden Immanuel Kant’ın kategorik buyruk anlayışına göre, bir kuralın bir kere bile bilerek ihlal edilmesi, tüm sistemi yok hükmünde kılar. Batıyı Batı yapan, liberal demokratik rejimler için hayati öneme sahip ifade özgürlüğü, ciddi tehlike altındadır. Batı, bir zumrenin esiri haline gelerek en temel ilkelerini görmezden gelmektedir.