GündemDengeleri altüst eden erken seçim

Dengeleri altüst eden erken seçim

18.04.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

18 Nisan 1999’da yapılan erken genel seçimden, Ecevit’in DSP’si birinci, MHP ikinci parti olarak çıktı, barajı aşamayan CHP ise tarihinde ilk kez Meclis dışı kaldı. 28 Şubat 1997’deki MGK toplantısı sonrası başlayan hükümet bunalımları seçim sonrasında da devam ederek Türkiye’yi başka bir krizle daha yüzleştirdi...

Dengeleri altüst eden erken seçim

Dengeleri altüst eden erken seçim


18 Nisan 1999’da yapılan erken genel seçime, biri solda diğeri sağda yer alan ancak milliyetçi hassasiyetleriyle öne çıkan iki partinin sürpriz başarısı damga vurdu. Bülent Ecevit’in DSP’si birinci parti olarak seçimden çıkarken; MHP, ilk kez yüzde 10 barajını aşarak yüzde 18 ile ikinci parti oldu. Bu tabloda, terör örgütü lideri Öcalan’ın Nairobi’de yakalanmış olmasının önemli bir payı vardı. 18 Nisan seçimlerinin ortaya çıkardığı tabloyu anlayabilmek için 20 Ekim 1995’te yapılan genel seçimin ortaya çıkardığı tabloya bir göz atmamız gerekiyor.

Haberin Devamı

Anayol kısa sürdü

20 Ekim 1995’te yapılan seçimde sandıktan çok parçalı bir siyasi yapı çıktı. Refah Partisi yüzde 21.4 ile birinci parti olurken, ANAP 19.6, DYP yüzde 19.2, DSP yüzde 14.6 oranında oy aldı. CHP ise yüzde 10.7 ile barajı ucu ucuna geçerek Meclis’e girdi. İkincilik sıralamasında ise ilginç bir yapı ortaya çıktı. Oy sıralamasında ANAP yüzbinin üzerinde küsuratlı bir oy farkıyla DYP’nin önündeydi. Ancak ANAP 132 millevtekili çıkarırken, DYP 135 milletvekili çıkarmıştı. Protokol sırasında ikinci parti, milletvekili sayısı fazla olduğu için DYP oldu. Seçimden sonra ordu ve bazı çevrelerin baskısıyla Mesut Yılmaz’ın başkanlığında ANAP - DYP (Anayol) koalisyon hükümeti kuruldu. Çiller’in içinde yer almadığı hükümetin ömrü, Meclis’te aldığı güvenoyu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilince kısa sürdü. Zaten ortaklık çatlamıştı, iptal kararı hükümeti bozmanın bahanesi oldu.

Haberin Devamı

Anasol-D düşürüldü

RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan ile dönemin DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in uzlaşmasıyla kurulan Refahyol Hükümeti, 8 Temmuz 1996’da Meclis’te güvenoyu aldı. 28 Şubat 1997’de yapılan ve 9 saat süren MGK toplantısında alınan kararların ve ardından yaşanan gelişmeler, tarihe 28 Şubat süreci olarak geçecekti. Yoğun siyasi baskılar üzerine Erbakan, 18 Haziran 1997’de başbakanlıktan istifa etti. Dönüşümlü başbakanlık planına göre; Tansu Çiller hükümet kuracak ve Refahyol devam edecekti. Ancak, Cumhurbaşkanı Demirel, Çiller’in güvenoyunu garantileyen imza toplamış olmasına rağmen hükümet kurma görevini dönemin ANAP lideri Mesut Yılmaz’a verdi. 30 Haziran 1997’de, Mesut Yılmaz’ın başkanlığında Anasol-D Hükümeti kuruldu. Yılmaz başbakan, Bülent Ecevit ile İsmet Sezgin başbakan yardımcısı oldu. CHP, bu azınlık hükümetini dışarıdan destekledi. 25 Kasım 1998’te Başbakan Yılmaz hakkında verilen gensoru önergesinin kabul edilmesi üzerine hükümet düşürüldü.

Yalım Erez operasyonu

Bu siyasi kriz döneminde, siyasi parti lideri olmayan bir isim öne çıkacaktı: Yalım Erez. O dönemde görünen gücünü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nden alıyordu. 1990 ile 1995 yılları arasında TOBB’un başkanlığını yaptı. 1995 yılında Çiller’in A Takımı içinde Muğla milletvekili olarak Meclis’e girdi. rolü olan bir siyasi aktör oldu. Anayol Hükümeti’nin mimarları arasında idi. Anayol’da Sanayi Bakanı oldu. Anayol, kısa bir süre içinde yıkılınca Erez, bu kez RP ile DYP’nin ortaklığı olan Refahyol Hükümeti’nin kuruluşunu sağlayan siyasi mimarlar içinde öne çıkan isim olacaktı. Bu hükümette de yine Sanayi Bakanı idi. Erez, 28 Şubat sürecinde ise Refahyol’a karşı partisi içinde isyan bayrağını açan isimler içinde öne çıktı. DYP’den ayrılınca Mesut Yılmaz’ın hükümetinde görev aldı, yine Sanayi Bakanı idi.

Haberin Devamı

Mesut Yılmaz’ın hükümeti gensoruyla yıkılınca bu kez dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi. Siyasi parti genel başkanı değildi, bu görev ona milletvekili sıfatından dolayı verilmişti. Erez’in gözü artık başbakanlıkta idi. Erez, hükümeti kurma turu yaparken, Çiller’in manevrasıyla ani ve keskin biçimde sahanın dışına itildi. DYP’nin desteğiyle 4. sıradaki parti olan DSP’nin lideri Ecevit’in başbakanlığında azınlık hükümeti kuruldu. Ecevit Hükümeti, 11 Ocak 1999’da Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Erez operasyonu, Meclis’te 4. sıradaki bir genel başkana uzlaşma ile kısa süreli başbakanlık verilmesi manevrasıyla tarihe gömüldü.

Haberin Devamı

Dengeleri altüst eden erken seçim

Sezer Cumhurbaşkanı

2000 yılında Cumhurbaşkanlığı’nda görev süresi sona eren Süleyman Demirel’in niyeti, 5+5 formülü çerçevesinde yeniden Köşk’e çıkmaktı. Ancak Meclis’te “oyun içinde oyun” olarak tabir edilen kulisler sonucunda anayasa değişikliği kabul edilmedi. Demirel, Güniz sokağa döndü. 1973’te tutmayan Muhittin Taylan formülü Ecevit’in girişimi üzerine 2000 yılında hayata geçirilecekti. DSP, MHP, ANAP, DYP ve FP, Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’in ismi üzerinde uzlaştı. Sezer, 5 liderin imzası ile aday gösterildi. Sezer, 5 Mayıs 2000 tarihinde, üçüncü turda 330 milletvekilinin oyunu alarak cumhurbaşkanı seçildi.

Haberin Devamı

Nankör kedi krizi

19 Şubat 2001’deki MGK toplantısının başlangıcında Cumhurbaşkanı Sezer, Ecevit’e karşı tepkiliydi. Sezer, Devlet Denetleme Kurulu ile ilgili kendisine yöneltilen eleştirilere karşı “Anayasal hakkımı kullanıyorum ve yasaları bilmeden eleştiri yapmak doğru değil” dedi. Ecevit’in yanında oturan Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, “O anayasayı bir de biz görelim, anlayalım” diye tepki gösterdi. Sinirlenen Sezer, anayasa kitapçığını Ecevit’e doğru fırlattı. Ecevit, toplantıyı terk etti. Hüsamettin Özkan da, “Nankör kedi” diyerek kitapçığı bu kez Sezer’e doğru fırlattı. Ecevit’in bu tartışmayla ilgili açıklamalarının ardından Türkiye’nin en büyük ekonomik krizlerinden birinin fünyesi çekilmiş oldu.

Öcalan’ın yakalanmasının etkisi

Ecevit’in azınlık hükümeti ve başbakanlığı 18 Nisan 1999’da yapılacak erken genel seçime kadar sürecekti. Ancak bu siyasi geçiş olarak düşünülen dönemde çok önemli bir olay yaşanacaktı. Terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan, ABD destekli bir operasyonla 14 Şubat 1999’da Kenya’nın başkenti Nairobi’de yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Ecevit’in DSP’si seçime, Öcalan’ın yakalanmasının getirdiği rüzgarı arkasına alarak girdi. DSP yüzde 22.2 ile seçimden birinci parti olarak çıktı. Milliyetçi rüzgarların etkisiyle oy oranı artan MHP, ilk kez yüzde 10 barajını aşarak yüzde 18 ile ikinci parti oldu. Kapatılan Refah Partisi’nin yerine kurulan Fazilet Partisi yüzde 15.4, ANAP yüzde 13.2, DYP ise yüzde 12 oy aldı. Yüzde 8.7 oy alan CHP ise barajı geçemeyerek Meclis dışı kaldı. Seçimden sonra Ecevit’in başbakanlığında DSP-MHP- ANAP koalisyon hükümeti 28 Mayıs 1999’da kuruldu.

Dünya Bankası’nın Derviş’i

Yaşanan kriz, Türk siyasetinde ve bürokrasisinde ithal bir ismi öne çıkaracaktı: Kemal Derviş. 2 Mart 2001’de Kızılay’da Vekaletler Caddesi’nde bulunan Başbakanlık Binası’nda hareketli bir gün yaşandı. Ecevit Başbakan, ANAP’ın lideri Mesut Yılmaz ile MHP’nin lideri Devlet Bahçeli, başbakan yardımcıları olarak hükümette görev alıyordu. Ecevit, o günün sabahı saat 09.30 sıralarında başbakanlığa geldi. Ecevit, Yılmaz ve Bahçeli’nin üçlü liderler toplantısı yapıldı. Üç lider, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yeniden bir araya geldi. Saat 12.10’da Dünya Bankası Başkan Yardımcısı sıfatını taşıyan Kemal Derviş, başbakanlığa gelerek liderler toplantısına katıldı. Saat 17.35 sıralarında Ecevit, Derviş’in görevini kamuoyuna duyurdu. Derviş’in, parlamento dışından Devlet Bakanlığı görevine getirilmesinde uzlaşma sağlanmıştı. Bazı çevreler tarafından bir kurtarıcı olarak görülen Derviş, ekonomi yönetiminin süper bakanı olmuştu. Derviş’in atanmasına ilişkin tezkere aynı gün Bülent Ecevit tarafından Cumhurbaşkanı’na gönderildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de, atama kararnamesini aynı gün imzaladı. Resmi Gazete’de 3 Mart’ta yayımlanan karar ile Derviş, resmen bakan olarak atandı. Derviş’e bağlı kurumlar; Merkez Bankası, Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Ziraat Bankası, Sermaye Piyasası Kurulu, Halk Bankası ve Türkiye Kalkınma Bankası olarak sıralandı.

DSP’den CHP’ye geçti

Derviş’in bir kurtarıcı olarak görülmesine ve dışarıdan bakan olarak atanmasına bu büyük ekonomik krizin yarattığı atmosfer neden olmuştu. Derviş, 22 yıl görev yaptığı Dünya Bankası’ndan ayrıldı. Krizin az hasarla atlatılması için Uluslararası Para Fonu ile müzakerelerde bulundu. Finans sisteminin köklü bir biçimde yeniden yapılanmasını öngören ‘Güçlü Ekonomi Programı’nı hazırladı. Ecevit’in hastalağının da etkisiyle hem DSP’de hem de hükümette çatlakların oluştuğu bir dönem yaşandı. MHP lideri Bahçeli’nin çıkışının ardından 3 Kasım 2002 tarihi için erken seçim kararı alındı. Derviş, 10 Ağustos Ağustos 2002 tarihinde bakanlıktan istifa etti. İsmail Cem’in liderliğinde kurulan Yeni Türkiye Partisi (YTP) ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) arasında solda birlik için kulis faaliyeti içinde oldu. Bu girişimlerinde başarılı olamayınca 23 Ağustos 2002’de CHP’ye geçti. 3 Kasım seçiminde CHP listesinden İstanbul Milletvekili seçildi. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) başkanlığına seçilince, 9 Mayıs 2005’te milletvekilliğinden istifa ederek, siyasete bir anlamda veda etti.

Dengeleri altüst eden erken seçim

12 gün Ecevit’in telefonuna çıkmadı

Gazeteci Mehmet Çetingüleç, yıllar sonra Ecevit’in Derviş’le ilgili kendisine yaptığı değerlendirmeyle ilgili şunları söyleyecekti:

“Seçim hezimetinden sonra Ecevitlerin evinde ailece oturduğumuz bir yemekte geçmişin muhasebesi yapılıyordu. Söz Kemal Derviş’ten açıldı. Ecevit, ‘En büyük pişmanlıklarımdan birisidir’ dedi. Ardından hepimizi şoke eden bir benzetme yaptı: O şeytani hesaplar içerisindeydi!

Şaşırdık, çünkü Ecevit’in bilinen üslubuna uymayan bir tepkiydi. Ama bu cümlede ne kadar ağır bir hayal kırıklığının yüklü olduğunu tahmin edebiliyorduk. Ekonominin bıçak sırtında olduğu günlerde Kemal Derviş, Amerika’ya gitmiş ve uzun süre kendisinden haber alınamamıştı. Ecevit, ‘Nerede olduğunu dahi bilmiyorduk. Görüşmek istedim. Arkadaşlarımız defalarca aradı ama ulaşamadılar. Olacak iş değildi; 12 gün hiç yanıt vermedi arayışlarımıza. Herkesin zihninde kuşku uyandırıyordu’ dedi.”