10.11.2024 - 07:02 | Son Güncellenme:
AYDIN HASAN - Cumhuriyetin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı üzerine 10 Kasım 1938’de şu resmi ölüm raporu yayınlandı:
“Reisi Cumhur Atatürk’ün umumi hallerindeki vehamet dün gece saat 24.00’te neşredilen tebliğden sonra her an artarak bugün sabah saat 9’u beş geçe büyük şefimiz derin bir koma içinde terk-i hayat etmiştir.”
Milli mücadele yıllarından itibaren Atatürk’ün yakın çevresi içinde yer alan isimlerden biri olan Kılıç Ali, vefat anını anlatırken, “Hayatına herhangi bir şekilde kastedilmemesi için icabında canımızı bile fedaya hazır olduğumuz Atatürk, gözümüzün önünde güpegündüz, fani hayata veda edip gidiyor, herkes ellerini kavuşturmuş, büyük bir acz içinde duruyor ve kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Hasan Rıza dayanamadı, büyük üzüntü içinde şöyle dedi; ‘Kılıç bak, koskoca bir tarih göçüyor!’. Saat tam dokuzu beş geçiyordu. Atatürk birdenbire gözlerini açtı. O güzel mavi gözlerini son olarak bize yöneltti. Ve hemen kapadı. Başını hemen eski durumuna getirdi. O güzel gözler artık ebediyyen kapanmıştı” ifadelerine yer verir.
Spiker ağlayarak açıkladı
Dönemin gazetelerinde yer alan haberlere göre 10 Kasım’da İçişleri Bakanlığı, hükümetin resmi vefat duyurusunu beklemeden bayrakların yarıya indirilmesi için genelge yayınlar. Saat 11.25’ten itibaren bütün bayraklar milli matem sembolü olarak yarıya indirilir. Halk Atatürk’ün öldüğünü ilk böyle anlarken, Ankara Radyosu öğle yayınında ölüm haberini, tüm Türkiye’ye ağlayan bir spikerin sesinden duyurur.
Başbakan Celal Bayar’ın emriyle naaşa, 11 Kasım’da tahnit işlemi uygulandı. Tahnit edilen ve tabuta konan naaş, 14 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı Merasim Salonunda hazırlanan katafalka konuldu.
Gençliğin muazzam mitingi
Atatürk’ün vefatının ardından büyük matem toplantılarından biri, 13 Kasım’da Taksim Meydanı’nda yapıldı. O gün on binlerce genç, Atatürk’ün matemi kadar eserine de sahip çıktığı göstermek için Taksim’deki Atatürk abidesinin etrafından toplandı. 14 Kasım 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’de bu toplantı, “Gençliğin muazzam mitingi” başlığı ile verildi.
Ata’ya son veda
Atatürk’ün naaşı 16, 17 ve 18 Kasım’da Dolmabahçe Merasim Salonu’nda kurulan katafalkta halkın ziyaretine açıldı. Atatürk’ün vefatının neden olduğu elem, hüzün duyguları ile matem mavası dönemin gazetelerine de yansıdı. 17 Kasım 1938 tarihli Tan Gazetesi, birinci sayfasında “Atayı Son Tavaf” derken, Cumhuriyet Gazetesi’nin birinci sayfasında ise “İstanbullular, bir kabeyi tavaf eder gibi sel halinde Dolmabahçe sarayına akın ettiler” haberi yer aldı.
Cenaze namazını Yaltkaya kıldırdı
Atatürk’ün cenaze namazı, 19 Kasım 1938 günü saat 08.10’da Dolmabahce Sarayı içinde kılındı. Kızkardeşi Makbule Hanım, yakınları, bazı generaller ile görevlilerin bulunduğu cenaze namazının İmamı Profesör Şerafettin Yaltkaya idi. Müezzinlikleri de Hafız Yaşar ve Hafız İsmail yaptı.
Atatürk’ün naaşı, 19 Kasım 1938’te saat 08.21’de, Dolmabahçe’den çıkarılarak top arabasına kondu. Cenaze kortejinin güzergahı; Tophane, Karaköy, Köprü yolu, Eminönü Meydanı, Bahçekapı, Sirkeci, Salkımsöğüt, Gülhane Parkı ve Sarayburnu idi. 20 Kasım 1938 tarihli Cumhuriyet’te, “Ebedi Şef, yüzbinlerce hıçkırık sesi ve bir göz yaşı seli içinde bizi yetim bırakarak, artık hiç dönmeyeceği seyahatine çıktı” ifadeleri yer aldı.
Beyaz renkli vagona kondu
Tabut, Sarayburnu rıhtımından önce Zafer Torpidosu’na, sonra da Yavuz zırhlısına konuldu. Zırhlı saat 19.30’da İzmit Mayın İskelesi’ne yanaştı. Atatürk’ün naaşı İzmit’te istasyonda sağlığında kullandığı beyaz renkli vagona konuldu. Saat 20.30’da İzmit’ten ayrılan tren, 20 Kasım 1938 günü saat 10.03’te Ankara garına vardı. Meclis’te katafalka konulan tabut, saat 12.00’den itibaren halkın saygı geçidine açıldı. Naaş, 21 Kasım 1938’de resmi devlet töreni ile Etnografya Müzesi’ne konuldu. Atatürk’ün naaşı, 31 Mart 1939 Cuma günü saat 14.00’te müze içinde geçici olarak yaptırılan kabrine kondu ve 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’deki ebedi istirahatgahına nakline kadar burada tutuldu.
Hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya
Atatürk, defnedileceği yer konusunda vasiyette bulunmamıştı. Bir sohbet sırasında; “Elbet birgün öleceğim, beni Çankaya’ya gömer, hatıramı yaşatırsınız. Beni milletim nereye isterse oraya gömsün. Fakat benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya olacaktır” dediği aktarılır.