GündemHediye edilen halı kara haberi mi verdi? Savaşta da hastalıkta da direnen Atatürk

Hediye edilen halı kara haberi mi verdi? Savaşta da hastalıkta da direnen Atatürk

10.11.2024 - 07:09 | Son Güncellenme:

10 Ağustos 1915 günü, metrekareye düşen 6 bin mermi arasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olacak yetenekli komutanın hayatını küçücük bir cep saati kurtarmıştı. Bu kurtuluş, bir ülkenin aydınlık geleceğine açılan ve kurulurken her karışı kanla alınan toprakların da Conkbayırı'ndaki adı oldu. Hayatı boyunca vatanı için savaşan Atatürk, sayısız hastalıkla olan savaşı da kazanmıştı. Ta ki 1929'da kendisine hediye edilen halının ardındaki iddia edilen sır, ortaya çıkana kadar...

Hediye edilen halı kara haberi mi verdi Savaşta da hastalıkta da direnen Atatürk

Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr - 86 yıl önce, 1938'de kasım ayı hiç olmadığı kadar soğuk geçiyordu. Kasım'ın 10'u ise buz gibi hissettirmişti güneşin yokluğunu. Bugün bizim olan 780 bin kilometrelik toprakları aydınlatan Atatürk, geride gözü yaşlı bir millet bırakarak aramızdan ayrıldı. Türkiye cumhuriyeti ilelebet, onun ve silah arkadaşlarının sayesinde payidar olacaktı. Ulu önder, geride taşınması zor bir miras bırakıp ebediyete göçmüştü. Çocuklara, gençlere, sporculara, askerlere, bu millet için, Türkiye için çalışan herkese bir sözü vardı: "Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır." Onun da dediği gibi naçiz vücudu toprak olmuştu. Her 10 Kasım'da 9'u 5 geçe özlemle anılacak Atatürk gitmişti. Geride ise 1929'da bir Hint mihracesinin, kendisine hediye edilen altın kaplı saat karşılığında Atatürk'e hediye ettiği gizemli halı kaldı. Üzerindeki sembollerle görenleri hayrete düşüren halı, iddialara göre Atatürk’ün ölümüyle ilgili bazı noktalara işaret ediyordu. 

Haberin Devamı

Hediye edilen halı kara haberi mi verdi Savaşta da hastalıkta da direnen Atatürk

KARA HABERİ YILLAR ÖNCE BİR HALI MI VERDİ?

1895 yılından itibaren misafirlerini ağırlamaya başlayan Pera Palas Otel, bugüne kadar hep gizemli olaylara sahne oldu. Türkiye'nin Avrupa standartlarındaki ilk oteli olan bu tarihi yapı o dönem elektrik kullanılan ve akan sıcak su bulunan nadir binalardan biriydi. Pera Palas’ın bu özellikleriyle lüks bir konaklama merkezi olması, misafirlerinin de özel olduğu anlamına geliyordu. Ünlü polisiye yazarı Agatha Christie, Pera Palas’ın 411 no'lu odasında pek çok kere konuklamıştı. Ancak şüphe götürmez bir gerçek vardı ki otelin en özel misafiri Mustafa Kemal Atatürk'tü. Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle birlikte Pera Palace, müttefik devletlerin kuvvet komutanlarına ev sahipliği yapmaya başladı. Böylece otel, İstanbul'un işgalinden kaynaklanan bir önem kazanmış oldu. Çanakkale Savaşları'nın komutanı Mustafa Kemal ise cephe dönüşlerinde konaklamak için Pera Palace Hotel'i tercih etti. Sonunda 101 oda, vatanperver bir kumandanın uykusuz gecelerinden doğan Cumhuriyet fikrine de ev sahipliği yapmaya başladı. Zira Mustafa Kemal ülkenin kaderini belirleyecek önemli kararlar için bu odayı kullandı, özel görüşmelerde misafirleri burada ağırladı. Müzeleştirilen odada Ulu Önder'e ait eşyaların ve balmumu heykelin yanında dev bir çerçevenin içinde altın sarısı işlemeleriyle dikkat çeken bir halı vardı. Halının önemi ise Atatürk’ün ‘kaderinden’ izler taşıyor olmasıydı.

Haberin Devamı

Atatürk'ün ölümünden sonra onun yaşamına ilişkin araştırmalarda, gizemi hâlâ çözülemeyen çok az şey vardı. Bunlardan en dikkat çekici olan ise seccade görünümündeki ipek duvar halısıydı. 1929'da Atatürk'le görüşmek isteyen kimliği meçhul bir Hint mihracesi, bu halıyı hediye etmişi. Halının hediye edilmesinden 9 yıl sonra ise üzerindeki sembollerin gizli anlamını çözenler çıktı. Görenleri hayrete düşüren halı, söylenenlere göre Hindistan'daki devlet kâhinine yaptırılmıştı. Gazi Mustafa Kemal'in ölüm tarihine ait izler taşıdığı iddiası nedeniyle büyük bir gizeme gebe olan halının üzerindeki saat motifi, resmi olarak ölümünün gerçekleştiği zamanı yani 09.07'yi gösteriyordu. Bu değerli halı, Hint mitolojisine göre yası temsil edilecek şekilde pozisyonlanan fil motifleriyle çerçeveliydi. Benzer şekilde saatin sol ve sağ üst köşesinde yer alan kuşlar, kanatları kapalı bir biçimde duruyordu. Yine Hint mitolojisine göre bu imaj, özgürlüğün kısıtlanmasının anlamı taşıyor. Süslemeleri genellikle üst düzeyde yoğunlaşan halı, bir de şamdan simgesi barındırıyordu. Saat işlemesinin hemen altında, halının ortasına doğru işlenmiş 10 adet şamdan motifi vardı. Kasımpatı simgesi ile ilişkilendirilen sayısı ile şamdanların, 10 Kasım tarihini işaret ettiği düşünülüyordu. Kasımpatının hüzün, yalnızlık ve gözyaşını sembolize ettiği biliniyor. 

CEPHEDE DE HASTALIKTA DA MÜCADELEYİ KAZANDI

Atatürk yaşamı boyunca pek çok hastalık geçirmişti. Bunlardan en önemlisi ise sık sık mücadele etmek durumunda kaldığı sıtmaydı. Dr. Eren Akçiçek, Ata’nın sağlığı üzerine yaptığı araştırmalarda ve Milliyet.com.tr’ye anlattığı özel detaylarda onun aslında ne kadar güçlü bir bünyesi olduğunu dikkat çekti. Atatürk’ün 5 kardeşi daha vardı. 3 kardeşi Fatma (4), Ahmet (9), Ömer (8) yaşındayken o senelerde Rumeli'yi kasıp kavuran salgın olan kuşpalazı (difteri) sebebiyle hayatını kaybetti. Dr. Eren Akçiçek’e göre Mustafa Kemal de bu hastalığa yakalanmış, ancak o kurtulmayı başarmıştı. En küçükleri olan Naciye ise Mustafa Kemal'in Harp Okulu'nu bitirdiği sene, 12 yaşında hayata gözlerini yumdu. Dr. Eren Akçiçek, başta sıtma olmak üzere Atatürk’ün hastalıklarını şöyle anlattı:

Haberin Devamı

"Manastır Askeri Lisesi, Çanakkale, Samsun ve Sivas’ta 20 Eylül 1919’da General Harbord ile görüşme sırasında Tertiana tipi sıtmaya yakalandı. 1920’de Ankara Cebeci Askeri Hastanesi Dr. Arif İsmet Çetingil, kanında sıtma etkenini tespit etti. Bunun yanında 1921’de sol yanağında çıban, sağ kulak memesinin altında şişlik, sırtında bir ben tespit ve tedavi edilmişti. Bu işlemleri ise Şişli Sıhhat Yurdu Op. Dr. Mim Kemal Öke yapmıştı. Atatürk küçük yaşlarında da pek çok travma geçirmişti. Bebekken kapı devrilmesi, mahalle mektebinde kulak travması, Trablusgarp’ta at tepmesi, bazı göz yaralanmaları, Suriye’de kum fırtınalarına maruz kaldı. Yine Tablusgarp’ta kol yaralanması, Çanakkale’de bazı yaralanmalar, Sakarya’da kaburga kırığı ve son olarak köpek ısırmasıyla karşılaşmıştı."

Haberin Devamı

Hediye edilen halı kara haberi mi verdi Savaşta da hastalıkta da direnen Atatürk
Hediye edilen halı, Pera Palace'taki Atatürk Müze Odası'nda sergileniyor.

3 KERE ZEHİRLENDİ, BÖBREK VE KALP RAHATSIZLIKLARI ATLATTI

Pek çok sağlık problemiyle karşılaşan Atatürk, tartışmalı olan ölüm sebepleri arasında gösterilen bazı problemler de yaşadı. 3 kere zehirlenme vakası yaşamış olsa da güçlü bünyesi onları da atlatmıştı. Dr. Eren Akçiçek, Atatürk’ün yaşadığı önemli rahatsızlıklara ilişkin, "Karbonmonoksit sebebiyle, 1922 yılı kahveye tuz konulması ve Ertuğrul Yatı'nda yediği bamyanın dokunması sonucu zehirlendi. Böbrek hastalıkları da geçiren Mustafa Kemal, bu şikâyetlerinden kurtulmak için pek çok kere kaplıcalarda tedavi gördü. Ayrıca böbrek taşı dolayısıyla da çeşitli tedavilere başvurdu. Ata’nın zaman zaman kalp rahatsızlıkları da oldu. 11 Kasım 1923-13 Kasım 1923 günleri göğüs ağrısı, 14 Kasım 1923 Dr. Neşet Ömer İrdelp tarafından muayene edildi. 31 Aralık 1923-22 Şubat 1924 İzmir’de nekahet (bir hastalığı geçirdikten sonra sağlıklı duruma geçme dönemi), 22-23 Mayıs 1927 gece göğüs ağrısı, tütünü fazla suiistimalinden ileri gelen göğüs anjini geçirdi. Ancak takvimler 1936’nın kasım ayını gösterdiğinde zatürre başlangıcı tespit edildi. 7 Şubat 1938’de de Dr. Nihad Reşad Belger tarafından zatürre tanısı koyuldu. Bunun yanında larenjit yani gırtlak iltihabı gözlendi" diye konuştu.

Haberin Devamı

1938’de ise ayrılığın ayak sesleri artık daha yakından geliyordu. Kaşıntılar ve burun kanamaları başlamıştı. 1 Haziran 1938’de Savarona Yatı’nda Atatürk, Dr. Nihad Reşad Belger’e, “Doktor! Bana 'Şişmanlıyorsun' diyorlar. Fakat ben hissettim ki bu şişmanlama normal değildir. İşin içinde başka bir şey vardır! Bu bir hastalıktır! Doktor! Gördünüz, siz odadan içeri girdiğiniz zaman ben aynanın önünde pantolonumu iliklemeye çalışıyordum ve buna muvaffak olamıyordum" demişti. Artık o da bir şeylerin olması gerektiği gibi gitmediğinin farkındaydı. Atatürk’ün karnında sıvı birikiyordu. 1938’in eylül ve kasım aylarında toplamda 26,5 litre sıvı alındı. Dr. Mim Kemal Öke’nin yaptığı bu operasyonların ilki 7 Eylül 1938’de 10,5 litre, 22 Eylül 1938’de 10 litre, son olarak Atatürk'ün ölümünden 3 gün önce 7 Kasım 1938’de Dr. Mehmet Kamil Berk tarafından 6 litre sıvı alınmıştı.

Hediye edilen halı kara haberi mi verdi Savaşta da hastalıkta da direnen Atatürk

OTOPSİ HATIRASINI İNCİTECEĞİ İÇİN REDDEDİLDİ

1938’in henüz başında, Bursa ziyaretinden İstanbul'a dönüldüğünde Atatürk'ün zatürre olduğu anlaşılmış ve istirahat etmesi istenmişti. 7 Mart 1938’de diğer doktorlarıyla yapılan toplantının sonunda ise rahatsızlığının 'siroz' adı verilen karaciğer hastalığı olduğu anlaşıldı. Yılın sonuna doğru rahatsızlıklar artmış ve artık yapılacak bir şey kalmamıştı. Atatürk’e veda etmek, herkes için batacak olan bir güneş olacaktı. Onun ölümü sonrası yaşanan tartışmalarda cevabı olmayan pek çok soru soruldu. Bazı hekimler tarafından yapılması teklif edilen otopsi, hatırasını ve haşmetini inciteceği için reddedildi. Dr. Eren Akçiçek o tartışmaların konu başlıklarını da açıkladı. Dr. Akçiçek, “Hastalık teşhisi gecikti mi? Hekimler görevini yaptılar mı? Hastalığı biliyor muydu? Beni 'Türk hekimlerine emanet ediniz' sözü ne ifade ediyordu? Ölüm sebebi neydi? Zehirlenme söz konusu muydu?" sorularının sorulduğunu belirtti.

10 Kasım 1938 sabahı Türk milleti için hiç olmadığı kadar soğuktu. Derin sessizliğin ardında ise koskoca bir milletin acı dolu feryatları vardı. Gece gündüz demeden, cepheden cepheye soluksuz mücadelelerle kurduğu devlet, artık Ata’sının izinde yürüyen milyonlarca vatan evladının omuzlarında yükselecekti. Çünkü o da böyle istemişti. "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" demişti. Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 86’ncı yıl dönümünden 12 gün önce 101'inci yaşı kutlanan Cumhuriyet, bugün vatan sevgisini kalbinde taşıyan milyonlara emanet. Atatürk ise şimdi onu çok seven evlatlarının kalbinde, ebedi istirahatgâhında huzurla uyuyor.