29.10.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Mert İnan - İstanbul / Cumhuriyetin ilanından hemen sonra dönemin önde gelen Türk siyasetçi, bürokrat ve diplomatlarına yönelik Alman Dışişleri görevlileri tarafından oluşturulan raporlar, aynı zamanda Almanlar’ın fişledikleri kritik isimlere ilişkin bakış açısına ışık tutuyor. Ortaya çıkan yeni belgelerde özellikle Kâzım Dirik ve Ali Fethi Okyar gibi devlet adamlarının yanı sıra Rıza Nur, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Behiç Erkin, Yahya Kemal Beyatlı, Hüsrev Gerede, Refik Emir Bey, Kemalettin Sami Paşa gibi isimlerin sahip oldukları karakter özellikleri, Alman çıkarlarına yönelik düşüncelerine ilişkin notlar yer alıyor. Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fahri Türk tarafından uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkarılan Alman arşiv belgelerinde Ali Fethi Okyar için Fransa’ya karşı sempati duyduğu ibaresi dikkati çekiyor.
‘Hedef odaklı şahsiyet’
1925 yılında Almanya’nın Paris Büyükelçisi olarak görev yapan adı saklı bir diplomat tarafından kaleme alınan raporda, aynı tarihte Türkiye’nin Paris Büyükelçisi olarak görev yapan Ali Fethi Okyar Bey için “Fethi Bey’i uzun zamandan beri tanıyorum. Fethi Bey bir süre önce bana buradaki görevinin kendisini uzun vadede tatmin etmeyeceğini belirterek geçmişte içinde bulunduğu siyasete dönme düşüncesinde olduğunu ifade etmiştir. Fethi Bey zeki ve hedef odaklı bir şahsiyettir. Meslekten asker olan Fethi Bey Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği’nde askeri ataşe olarak görev yapmıştır. Bu dönemde Fransa’ya karşı sempati duymaya başlayan Fethi Bey bu özelliğini hâlen muhafaza etmektedir. Şayet bir gün iktidara gelirse onun bu özelliği mutlaka dikkate alınmalıdır. İnanıyorum ki, Fethi Bey iktidara geldiğinde Batı yönelimli bir politika izleyecektir. Özellikle Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesine öncelik verecektir, ekonomik ve finansal konularda Batılı devletlerin yöntem ve önceliklerine uygun davranacaktır” ifadeleri yeralıyor.
‘Rıza Nur en etkili isimlerden’
Rıza Nur’a hazırlanan fişleme raporunda ise Rıza Nur’un, Ankara kulislerinin en etkili isimlerinden birisi olduğu dile getiriliyor. Raporda Rıza Nur’un Almanya ile çok az şahsi ilişkiye girdiği, dolayısıyla randevu beklentisinin karşılanması gerektiği belirtiliyor.
‘Dünyayı tanıyan, ilerici bir şahıs’
Dönemin Bayındırlık Bakanı Behiç Erkin’in demiryolları politikasındaki başarısızlığı üzerine görevinden ayrıldığı, bu durumun Almanya’nın Türkiye’deki çıkarları açısından olumsuz bir gelişme olduğu değerlendirilen raporlarda, Erkin için, “Behiç Bey dünyayı tanıyan ve dil bilen birisidir. İlerici olan söz konusu şahıs isteyerek ve bilinçli bir şekilde Alman çevrelerinde kendisine destek aramıştır. Behiç Bey’in sahip olduğu Alman dostu tutum nedeniyle Alman inşaat firmaları Türk muadilleriyle ileri düzeyde işbirliği geliştirebilmişlerdir. Diğer yandan onun yeterli düzeyde teknik bilgiye sahip olmaması demiryolu yapım programının başarısızlığa uğramasına neden olmuştur” deniliyor.
‘Diplomatik yetenekleri fevkalade ve sempatik’
Hüsrev Gerede’nin Sofya’ya atanması üzerine Alman Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen raporda yeralan bilgiler ise şöyle: “Akıcı Almanca konuşan Hüsrev Bey Avrupai bir eğitime sahip ve adabımuaşeret kurallarına vakıf bir kimsedir. Siyasal konularda pek öne çıkmayan Hüsrev Bey’in diplomatik yetenekleri Macar Dışişleri Bakanlığı tarafından fevkalade olarak değerlendirilmektedir. Diğer yandan sevimli ve sempatik olan Hüsrev Bey ve eşi burada iyi bir toplumsal mevki kazanmışlardır. Ayrıca Hüsrev Bey ve ailesi Alman diplomatlarla iyi ilişkiler içerisinde olmaya büyük bir özen göstermişlerdir.”
‘Mustafa Kemal İzmir’de ondan övgüyle bahsetti’
İzmir Başkonsolosu Wilhelm Padel’in İzmir Valisi Kâzım Dirik ile arasında geçen bir konuşmada belgelerden birini oluşturuyor. Padel, raporda Dirik için şu ifadeleri kullanıyor: “Kâzım Paşa’ya Humbold Vakfı’nı düşünerek bu konuda yardım edebileceğimizi söyledim. Bir Türk valinin gelir düzeyi çocuklarını yurtdışında okutacak düzeyde değildir. Kâzım Paşa’nın tüm aile üyeleri zihniyet olarak Almanlara yakın olduklarından desteklenmeleri Almanya’nın kültür politikaları açısından önem arz etmektedir. Şayet Kâzım Paşa’nın küçük oğlu öğretimine bizim hesabımıza Almanya’da devam edebilirse, bu Batı Anadolu’daki Alman çıkarları için sevindirici olacaktır. Kâzım Paşa’yı Almanya’nın Şam Konsolosluğu’nu idare ettiğim dönemde 1915 yılından bu yana tanıyorum. Paşa bölgede bulunan Emden birliklerinin sağ-salim bir şekilde Almanya’ya intikal ettirilmelerinde bana büyük destek vermişti. Diğer yandan günümüzde Kâzım Paşa’nın Türk siyasetinde sağlam bir yeri vardır. Devlet Başkanı’na karşı İzmir’de tertiplenen suikast girişiminin başarısızlığa uğratılmasında Kâzım Paşa’nın ihtiyatlılığı büyük rol oynamıştır. Bu yüzden Mustafa Kemal İzmir’de ondan övgüyle bahsetmiştir.”
‘Kemal Bey entrikacı biri’
Yahya Kemal Beyatlı’nın Varşova Büyükelçiliği’ne atanmasına ilişkin kaleme alınan bir diğer raporda ise ilginç değerlendirmeler yer alıyor: “Türk Hükümeti Yahya Kemal Bey hakkında olumlu düşünmediğinden onun Varşova’ya tayini bir bakıma Ankara’dan uzaklaştırılması anlamına gelmektedir. Çünkü Kemal Bey entrikacı ve karakter zafiyeti olan birisidir. Eğitimini Fransa’da almış olsa da Fransız dostu değildir. Çünkü Kemal Bey Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapmış olduğu konuşmalarda Fransa hakkında sert eleştiriler getirmiştir.”