Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr - Gök Tanrı inancının ve tek tanrılı dinlerin atası sayılan Şamanizm'in, Türklerin İslamiyet'i kabul etmesinden sonra da etkisini göstermeye devam ettiği biliniyor. Tarihçesinin milattan önce 3-4 binli yıllara dayandığı tahmin edilen Şaman gelenekleri, bugün de hayatımızın pek çok alanında etkilerini gösteriyor. İşte şamanlığa dair bilinmeyenler ve yanlış inanışlar...
'ŞAMAN ÖTEKİ DÜNYA İLE BAĞ KURABİLİR'
Şamanizm, milyonlarca yıldır varlığını koruyan, her bir coğrafya için önemli sayılabilen bir yaşam biçimi olarak tanımlanıyor. Kimilerine göre bir din olan şamanlık, aslında bir dinden çok hayat kılavuzu. Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Faik Demir, Şamanizm kavramından ziyade ‘şaman’ kavramının daha doğru olduğuna inanıyor.
Şaman kültürü için bugün Sibirya’da, Kafkasya’da aslında Türklerin kadim dini olduğu söylense de Doç. Dr. Ali Faik Demir, Şamanizm’i bir semavi din olarak düşünmenin doğru olmadığını, Şamanizm denildiğinde şamanların bir hayat kılavuzu, hayat rehberi olduklarını söylemenin daha yerinde bir tanım olacağını belirtiyor. Şamanın sağlıktan başlayarak birçok alanda, öteki dünya ile bağ kurmakla, insanlara rehber olmakla görevli olduğunu söyleyen Doç. Dr. Demir, Şaman’ın kitlesel değil yerel olduğunu ve her şamanın kendi topluluğunun rehberi olduğuna dikkat çekti.
'ŞAMAN OLUNMAZ, DOĞULUR'
Şamanlık sonradan elde edilebilen bir güç gibi algılansa da bu görev, kişinin tercihine bağlı olarak gelişebilir mi? Şaman ve Şamanist aynı şeyi mi temsil ediyor? Soy bağıyla Şaman olan ve kendini biyoşaman olarak tanımlayan Zeynep Deniz Özden, “Herkes şamanist olabilir ama şaman olamaz. Şaman olabilmek için belli başlı eğitimlerden geçmek, öngörü, duru görü ve duru işiti gibi doğuştan gelen özelliklere, doğa ve doğaüstü varlıkları ve enerjileri yönetebilme kabiliyetine sahip olmak gerekir” dedi. Özden, gerçek şamanlığın doğuştan olduğunu, bir kişinin şaman yaşayış biçimi tercih edebileceğini ancak eğer soydan gelen bir Şaman olma durumu yoksa o kişinin yalnızca bitkilerden ilaç yapabilen 'otacı' olabileceğini söyledi.
‘ŞAMANLAR DÜNYANIN HER YERİNDELER’
Bilinenin aksine şaman yalnızca Türklere özgü bir inanç değil. Şamanların dünyanın her bölgesinde her coğrafyada olduğunu söyleyen Doç. Dr. Ali Faik Demir, “Şaman kavramı yalnızca Orta Asya’ya özgü değil. Latin Amerika, Sibirya, Orta Asya, Afrika’da her yerde yerel rehber diyebileceğimiz şamanlar var. Bunların ortak yönü ise her birinin ritminin olması” diye konuştu.
Özellikle Türk şamanların davul kullandıklarını, ritim eşliğinde kendilerinden geçme halleri olduğunu biliyoruz. Doç. Dr. Demir, şamanların ritüelleri esnasında kendilerinden geçme halini ruhtan ruha, bedenden bedene geçmek olarak tanımlıyor. Peru, Orta Asya, Afrika ve Sibirya gibi coğrafyalarda özellikle kendinden geçiren, uyuşturan bitkiler kullanıldığını söyleyen Doç. Dr. Demir, “Bugün Sibirya’da, Hakasya’da belli yerlerde şaman mizacına sahip olan birçok insan var. Günümüzde özellikle Kuzey Rusya’da bu şekilde yaşayan şamanları görmek mümkün" ifadelerini kullandı.
'DÜNYALAR ARASINDA DOLAŞABİLMEK İÇİN ÜZERLERİNDE TAŞIYORLAR'
Doç. Dr. Ali Faik Demir, gerçek bir şamanın bağını doğayla kurduğunu; yer altıyla, yer üstüyle, yıldızlarla iletişime geçerek dünyalar arası yolculuk ettiğine inanıldığını söyledi. Demir, şamanların üzerinde kuş, kurbağa, yılan gibi hayvanlara ait belli organlar taşıdığına çünkü doğadan parçalar barındırmalarının dünyalar arasında dolaşabilmek için önemli olduğuna değindi. Şamanların çıkardıkları seslerin bile doğadaki canlıları andırmasının sebebinin, şamanların doğa ile güçlü bağlar kurmalarından kaynaklandığına dikkat çekti.
'ÖZEL GÜÇLERİ VARDIR'
Merak edilen konulardan biri de Şamanların özel yeteneklerinin olup olmadığı... Doç. Dr. Ali Faik Demir, bir kişinin şaman olduğunu her şeyden önce kendi grubuna ispatlaması gerektiğini söyledi. Doç. Dr. Demir, “Şamanların özel güçleri olduğuna inanılıyor. Örnek vermek gerekirse öteki dünyadan haber alabildikleri, ruhlarla, hayvanlarla konuşabilmeleri olabilir. Öğrenilen bilgi ile Şaman olunamaz, kişi ancak hissedilen bilgilerle şaman olabilir” dedi.
Burada önemli olan birilerini kötü ruhlardan arındırmak, birilerine şifa olabilmek ya da hastalığının geçmesine vesile olabilmek. Dolayısıyla bu işlemleri yapabilmek için o gücün olması gerekir. Şifacı, dokunarak hastalıkları iyileştirebilen kişiye denir ve bunun için özel bir güce ihtiyaç vardır. Sadece bitkilerden ilaç yapmak ise 'otacı'lıktır ve otacı olmak için doğuştan şaman olmak gerekmez. Şaman ve biyoşaman Zeynep Deniz Özden, "Şamanizm inancının en güzel yanı, dünyada yaşayan tüm canlıları akrabası olarak görmesidir. Şamanların duru görü, duru sezi, duru işiti ve transa geçme gibi özel güçleri vardır" dedi.
‘DOKUNDUĞUMUZ HER EŞYADA DNA’MIZI BIRAKIRIZ’
Şaman inançlarından en ilginç olanı, eşyaların da ruhlarının olduğuna inanılması. Dokunduğumuz her objede DNA’mızı ve ruhsal izimizi bıraktığımızı ve onların bizden daha uzun yaşadığını söyleyen Zeynep Deniz Özden, "Düşünün bir insan, bir hayvan, bir bitki ölüp toprağa ve suya karıştığında bulut oluyor, yağmur oluyor ve her diyarı geziyor. Kumdan yapılmış aynada, ahşaptan oyulmuş sehpada ve yediğimiz içtiğimiz her şeyin içinde hepimizden bir parça var. Özellikle evlerimizde çok kullandığımız aynalar ve çok antika kabul ettiğimiz ahşap objelerde taşıyıcı özellikler bulunuyor. Gerçek bir şaman bilmediği birinden kalmış bir eşyayı kullanacaksa onu özel metotlarla, genelde dolunay zamanı enerjisini temizleyerek kullanılır hale getirir. Evini, eşyalarını ve ritüellerini konumlandırırken ayın ve güneşin hareketlerine ve yönlere dikkat eder” diye konuştu.
BİYOŞAMAN KİME DENİR?
Kendini biyoşaman olarak tanımlayan Zeynep Deniz Özden biyoşaman terimini kullanan ilk kişi olarak kendini ifade ediyor. Deniz Özden, “Benim görüşüme göre biyoşaman, biyo-enerji ve frekansları da kullanarak şifa çalışması yaptığı kişinin görünür görünmez alanlarına geçebilen kişidir. Şaman yani şifacı, doğadaki bütün objeleri farklı farklı ritüellerde kullanabilir. Her şifacının genel geçer olmakla birlikte uzmanlaştığı iyileştirme metodu vardır. Bu bazen kurşun dökmektir, bazen kaya tuzuna yatırıp özel çalışma yapmaktır, bazen şifalı otlar ve tütsülerle günlerce süren alternatif metotlar kullanmaktır. Benim uzmanlaştığım alan kurşun dökme metoduyla beraber 5 duyunun dahil olduğu, dokunarak tarama, ortamdaki kurşun eriğinden ortaya çıkan çeşitli gazlar, ortamdaki tütsülerden çıkan çeşitli kimyasallar, su içirmek, davul ve 6. hisle beraber çalışmaktır. Burada biyo-enerji ve frekansta yükselmeyi sağladığım için kendimi nitelendirirken biyo-enerji çalışması da yapabilen bir şaman olduğumu düşündüğüm için biyoşaman kelimesini kullandım" diye konuştu.
‘DOĞANIN BİR PARÇASIYIZ’
Şamanlık tarihçesi milattan önce 3-4 bin yıllara kadar uzanan en kadim inanç sistemlerinden. Peki, Ural/Altay dağları ve Hazar Denizi kıyılarından dünyaya yayılmış bu kadar eski bir inanç sistemi nasıl oluyor da hayatta kalmayı başarabiliyor? Zeynep Deniz Özden, “Şaman ritüellerin günümüze kadar uzanmasının en büyük sırrı, var olduğundan itibaren göçebe toplumların gittikleri yerlere bunları taşımasından kaynaklanır. Yazılı bir metin olmamasına rağmen dilden dile, gönülden gönüle genetik kültürün getirdiği hafızayla günümüze kadar çok az farklarla gelmiştir. Doğadan geldiğimiz, doğanın bir parçası olduğumuz için bir bütünleşme gerçekleşmiştir. Son 10 yıldır dünyamızdaki dijital gelişim insanları birbirinden kopardığı için geleneksel ve modern tıbbın da kabul etmiş olduğu alternatif tedavi metodu olarak da günümüzde kendine bir yer bulabilmiştir” dedi.
'FARKINDA OLMADAN ŞAMAN GİBİ YAŞIYORUZ'
Şaman geleneklerine ait günümüzde de geçerli olan uygulamalar var. Aslında hepimiz farkında olmadan günlük hayatımızda şaman geleneklerini uyguluyor, tabir-i caizse şaman gibi yaşıyoruz. Nasıl mı? Kurşun dökmek, giden birinin ardından su dökmek, lohusa kadınlara ve yeni doğan bebeklere hatta gelinlerin beline kırmızı kurdele bağlamak, nazar boncuğu ve nazar olgusu günümüzde rastladığımız şaman adetlerinden birkaçıdır.
Türkiye’deki mevlitlerde, ibadetler ve ayin sırasında davul ile kopuz kullanılarak ilahiler söylenmesi, su içerken kafanın elle desteklenmesi, doğumun ve ölümün 41'inci gününde uygulanan dua ve kutlamalar, ölen kişinin üzerine bıçak konması da günümüze kadar ulaşmış şaman geleneklerinden.
‘BEBEĞİ TUZLAMAK BİR ŞAMAN GELENEĞİ’
Şamanlar, ruhun bedeni 40 günde terk ettiğini, doğan çocukların da dünya boyutunu 40'ıncı günde benimsediklerini kabul ediyorlar. Hatta bebeklerin 40'ıncı günde kaya tuzu konmuş suyla yıkanması da bununla ilgili. Uzun yıllardır süren, ağaçlara bez parçaları bağlayıp dilek ve niyetlerde bulunmak, mezar, türbe ve benzeri yerlerin ziyareti, mezarlara taş dikilmesi hatta mezarların ayak ucunda bulunan su bölümleri, ruhların susadıklarında içmeleri içindir. Oradan kuş ve böceklerin su içmesinin de ruha fayda vereceğine inanılır.
Köpeklerin zamanlı zamansız ulumasının uğursuz sayılması, bazı insanların sıra dışı özellikleri ve kötü ruhlara ait enerjileri olduğuna inanılıp onu önlemek için nazar boncuğu takılması hatta yeni doğan bebeklere nazardan korunmaları için çörek otu takılması inanışının temelinde de şaman geleneği yatıyor.
'TAHTAYA VUR, AMAN ŞEYTAN KULAĞINA KURŞUN…'
Özellikle Anadolu’da kilim ve elbise desenlerinde kurt, baykuş, at ve yılan gibi figürlerin fazlasıyla kullanıldığını biliyoruz. Bunun sebebi de şamanlığa dayanıyormuş. Hayvan motiflerinin mekânı ve kişiye koruduğuna inanılırmış, dolayısıyla sık sık bu motiflere rastlıyoruz. Çeşitli otları yakarak tütsü yapmak, koku yoluyla alınacak kimyasalların daha çabuk etki ettiğine inanılmasından geliyormuş. Negatif bir durumda, kötü kelimeler konuşulduğunda tahtaya vurup kulağı çekerek, "Şeytan kulağına kurşun" demek hemen hemen her gün farkında olmadan yaptığımız, alışkanlık haline gelen şaman geleneklerinden.
'ARTIK GÖREVİMİ YAPMANIN ZAMANI GELMİŞTİ'
Bir kişinin şaman olması için bunun doğuştan gelmesi gerektiğini söyledik. Doğuştan şaman olan Zeynep Deniz Özden kendi hikayesini de anlattı. Özden, şöyle devam etti: “Üç çocuklu bir ailenin üniversite okumuş, eğitimli bir ferdiyim. Anne soyumda, anneannem ve onun annesi Kam'dır ve ebedir. Baba soyumda ise babaannemin dedesi Rusya'da Ortodoks kilisesinde papaz olup günümüzde ifrit musallatını şifalandıran bir din adamıydı. Şaman bilgilerine doğduğumdan beri sahibim. 29 torunu olan anneannem istihare namazı ile üst üste görmüş olduğu el verme törenini bana yapması gerektiğini bilgi olarak aktardı.
Konunun ne olduğunu tam anlayamayacak yaştayken şifacı olan anneannem tarafından bana teslim edilen kurşun döküm uygulamasını öğrendim. Bu olaydan çok kısa sonra, zannedersem öleceğini de rüyasında gören anneannem vefat etti. Uzun yıllar rüya ve çeşitli objelere bakarak çevremdeki insanlarla ilgili ve aklımın erdiğince dünyayla ilgili öngörülerde bulundum. 14 yıllık kurumsal hayatımdan sonra şifacılıkla ilgili bilgileri hayata geçirmem gerektiği bilgisi bana ulaştı, artık zamanı gelmişti. 2004 yılından beri profesyonel olarak kurşun dökümü ve manyetik alan temizlemesini kendime yön olarak benimsedim. Çeşitli eğitimler ve seminerlerle de bunu pekiştirdim.”
Doğuştan şaman olan Zeynep Deniz Özden, insanları şamanlık konusunda bilgilendirmek ve taşıdığı misyonunun hakkını verebilmek için projeler geliştirmeye de devam ediyor.