24.10.2021 - 13:25 | Son Güncellenme:
İhsan Dindar - Milliyet.com.tr Son birkaç aydır Afganistan'da yaşananlar dünya gündeminde sıkça yer bulmaya devam ediyor. Taliban'ın ülkede kontrolü yeniden ele almasıyla birlikte binlerce insan daha güvende olacaklarını düşündükleri farklı coğrafyalara doğru göç etmeye çalıştı. Türkiye, Avrupa veya Amerika'ya göç edebilenlerin yanı sıra bu teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlanıp hayatını kaybedenler de hafızalara nakliye uçaklarından düşmeleriyle kazındı.
Tarih boyunca önemli bir kavşak noktası olan Afganistan, bu yönü nedeniyle farklı kültürlerin de bir arada yaşadığı bir coğrafya olma özelliği taşıyordu. İki bin yıldır Afganistan'da yaşayan Yahudiler de bu farklı unsurların içinde yer almaktaydı. Büyük İskender'in Asya seferi sırasında ele geçirdiği sonrasında da Perslerden farklı Türk hanedanlarına kadar pek çok devletin kurulduğu Afganistan toprakları bu süreçte büyük bir tarihi birikim elde etmişti. Ülkede İslâm tarihi için önemli olan çok sayıda yer ile birlikte farklı inançlar açısında da değere sahip anıtlar bulunmaktaydı. Bunlardan biri de Taliban'ın geçmişte yıktığı Buda heykelleriydi.
Yaşanan iç karışıklıklar ve savaşlar Afganistan'ın pek çok kültürel zenginliğinin yok olmasının yanı sıra çok sayıda can kaybına ve yaşam kalitesinin dünyanın en kötü seviyelerinden birine inmesine de neden oldu. Araştırmalara göre günümüzde Afganistan'ın başkenti Kâbil dünyanın en tehlikeli kentlerinden biri konumunda.
Yüzlerce yıl Afganistan'da yaşayan Yahudiler, özellikle İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte buraya göç etmeye başlamıştı. 62 yaşındaki Zebulun Simantov, bir süredir Afganistan'daki tek Yahudi olarak yaşamaktaydı. Ancak yaşanan son gelişmelerin ardından Simantov da yaşadığı kent olan Kâbil'den ayrılmak zorunda kaldı.
ÜLKEDEKİ SON YAHUDİ TÜRKİYE'YE GÖÇ ETTİ
Türkiye'nin vize vermesiyle birlikte Zebulun Simantov, geçtiğimiz hafta tarifeli bir uçakla Türkiye'ye geldi. Beraberinde Hristiyan bir din adamıyla birlikte Türkiye'ye gelen Simantov, İstanbul Havaalanı'nda karşılanmıştı.
Afganistan'da yaşayan 62 yaşındaki Zebulun Simantov'un Türkiye'ye gelişi geçmişte de yaşanan benzer hikâyeleri akıllara getirdi. 20. yüzyılın ilk yarısına gittiğimizde 1930'lu yıllarda Nazilerin zulmünden kaçan ve aralarında Yahudi bilim insanlarının da bulunduğu isimler, Mustafa Kemal Atatürk'ün davetiyle Türkiye'ye gelmişti.
ATATÜRK'ÜN DAVETİYLE TÜRKİYE'YE GELDİLER
Mustafa Kemal Atatürk'ün her alanda başlattığı atılımların kültür ve eğitim ayağında başta olmak üzere pek çok ayağında Nazi zulmünden kaçan bu değerli isimlerin katkıları çok büyük oldu. Bu isimlerin bazıları pek çok kurumun kuruluşunda önemli rol oynarken bir kısmı da üniversitelerde yeni fakülte ve kürsülerin kurucuları oldu.
Cumhuriyetin ilânından beri çok sayıda yetenekli öğrenciyi yurt dışına eğitim almak için gönderen Mustafa Kemal Atatürk, 1930'lardan itibaren de bu önemli bilim insanlarına Türkiye'nin kapılarını açmıştı. Yurt dışından dönen bu eski öğrencilerin yanı sıra Türkiye'ye sığınan yabancı bilim insanları sayesinde üniversitelerde pek çok yeni kuşak yetişmiştir. İstanbul ve Ankara’daki üniversitelerde çeşitli fakülte ve enstitülerin kuruluşunda öncü rol oynayan bu bilim insanlarının bir bölümü İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ülkelerine dönmüş bir bölümü de Türkiye’de yaşamlarını sürdürmüştür.
Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas bu dönemde yaşayanları şöyle değerlendiriyor: "1930'lu yıllar boyunca Türkiye'ye Almanya'dan Nazilerden kaçan Yahudi asıllı çok sayıda önemli bilim insanı gelmişti. Bu isimler üniversitelerin, fakültelerin ve enstitülerin kuruluşunda çok önemli katkılarda bulunmuş, fen ve sosyal bilim alanlarında Türkiye'ye önemli adımlar attırmışlardır." Sözlerine devam eden İvo Molinas, bu bilim insanları arasında en çok öne çıkan isimlerden biri olarak 1933-1950 yılları arası İstanbul'da yaşamış olan finans uzmanı olan ve Gelir Vergisi Kanunu'nu düzenleyen Profesör Fritz Neumark'a dikkat çekti.
Aynı dönemde Türkiye'ye gelen bir diğer önemli ismin de hukuk profesörü olan ve Türk Ticaret Hukuku kitabını yazan Ernst Hirsch olduğunu hatırlatan İvo Molinas, 2. Dünya Savaşı'nın bitiminden itibaren Türkiye'ye gelenlerin üçte ikisi Almanya'ya geri döndüğünü, bir kısmı da ABD'ye göç ettiğini ifade ederek ülkemizin bilim dünyasında etkileri devam ettiğinin de altını çizdi.
MİLYONLARCA İNSAN İÇİN KORKUNÇ YILLAR
Benzer göç hikâyeleri 1930’ların sonunda bu kez de İkinci Dünya Savaşı’nda yine Nazi zulmünden kaçmak için çok daha kitlesel bir biçimde yaşanmaya başlamıştı. 1940’ların başından itibaren pek çok cephede çarpışmalar sürerken bir yandan da tarihte izi silinmeyecek insanlık dramları yaşanmaktaydı. Avrupa’nın dört bir yanındaki milyonlarca Yahudi’nin yanı sıra Çingeneler, Slavlar ve Nazilerin siyasi muhalifleri Almanya, Çekya ve Polonya başta olmak üzere trenlerle toplama kamplarına zorla taşınmıştı.
O dönem iletişim imkânlarının kısıtlı olması ve savaş atmosferi nedeniyle sayısı milyonları bulan insanların akıbetinden uzun süre sağlıklı haberler alınamamıştı. Günümüzde onlarca edebi esere ve filme konu olan toplama kamplarındaki vahşetlerden kaçabilen Yahudileri kurtaranlar arasında Türk diplomatlar da bulunmaktaydı.
TÜRK DİPLOMATLAR HAYATLARINI KURTARIYOR
İkinci Dünya Savaşı boyunca tarafsız kalmayı başaran az sayıdaki ülkeden biri olan Türkiye, bu süreçte çok sayıda savaş mağduru masumun hayatının kurtulmasına çeşitli diplomatik adımlarla vesile olmuştu. Avrupa ülkelerindeki Türk diplomatların bu çabaları günümüzde de unutulmamış durumda. Bu süreçte akla ilk gelen isimlerden biri de kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti’nin Rodos Başkonsolosu Selahattin Ülkümen’dir.
Selahattin Ülkümen, masum insanların hayatlarının kurtarılması için gösterdiği bu çaba ile "Dünya Uluslarının Dürüst İnsanları" ödülüne de lâyık görüşmüştür. 1943 yılında adada yaşayan Yahudilere Türk pasaportu veren Selahattin Ülkümen böylelikle bu insanların toplama kamplarına götürülmelerine de engel olur.
Rodos’ta Yahudilerin Nazi zulmünden kaçmasına yardım eden Selahattin Ülkümen bu açıdan tek örnek de değildi. Bu süreçte onlarca Yahudi’nin Nazilerden kurtulmasını sağlayan diğer önemli isimler de Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Behiç Erkin ve büyükelçilikte görevli olan Namık Kemal Yolga idi. Türk Schindler olarak da bilinen Namık Kemal Yolga, Paris'te yaşayan Yahudilere Türk pasaportu vererek kurtulmalarını sağlamıştı. Hatta pasaport verdiği bazı Yahudilerin tutuklanması üzerine Namık Kemal Yolga, bu isimleri tutuklu bulunduruldukları yerden kurtarmıştır.
Marsilya’daki genç bir Türk diplomat olan Necdet Kent de Yahudileri Nazi zulmünden kurtaran bir diğer isimdi. Daha sonra Türkiye’nin Washington DC Büyükelçisi olan Necdet Kent, o dönem Marsilya’daki Türkiye konsolosluğunda görevli olan Necdet Kent, Fransa’daki Yahudilere Türk pasaportu vererek bu insanların hayatlarını kurtarmıştı.