18.07.2016 - 18:34 | Son Güncellenme:
ANKARA (AA)
28 Şubat dönemine ilişkin, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak" suçundan 103 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görüşülen davanın 85. duruşmasına sanıklar Çetin Saner, Alican Türk, Selman Yazıcı, Cemal Hakan Pelit, Lokman Ekinci, Ünal Akbulut, Ersin Yılmaz, Erkan Yaykır, Erol Özkasnak ile mağdurlar ve tarafların avukatları katıldı. Daha önce üç kez "tanık" sıfatıyla çağrılan ve yarın dinlenmesi planlanan eski Başbakan Tansu Çiller için mahkemeye sağlık raporu gönderilerek, mazeret dilekçesi sunuldu.
Bugünkü duruşmada, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Salim Dervişoğlu, Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden tanık olarak İstanbul'dan dinlendi. Kıvrıkoğlu, mahkeme başkanının soruları üzerine, 28 Şubat döneminde İstanbul'daki 1. Ordu Komutanlığı görevini yürüttüğünü, aynı yıl 30 Ağustos'ta Kara Kuvvetleri Komutanı olduğunu anlattı.
Bir müdahil avukatın eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın "Demokrasi laikliğe feda edilemez, Batı Çalışma Grubu (BÇG) lağvedilmelidir" açıklamasının ardından neden ona karşı bir muhtıra yayımlandığını sorması üzerine Kıvrıkoğlu, "Mesut Yılmaz'ın daha önce Meclis'te bazı sivri cümleler içeren açıklamaları vardı. Bizim demokrasiye inancımız olmadığı manasına gelecek cümleler sarfettiği için demokrasiye bağlı olduğumuzu gösteren bir açıklamadır o, muhtıra değildir." dedi.
Kıvrıkoğlu, bir başka soru üzerine BÇG'nin Kara Kuvvetleri Komutanlığı içinde faaliyet gösterdiği bir yer bulunmadığını, Genelkurmay Başkanlığı içinde kuvvet komutanlıklarından birer veya ikişer kişinin BÇG'de görev yaptığını söyledi. Hüseyin Kıvrıkoğlu, grubun ne zaman çalışmaya başladığını bilmediğini belirtti.
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Güven Erkaya’nın yazdığı kitapta, 28 Şubat’ın temellerinin Gölcük’teki toplantıda atıldığını söylediği belirtilerek, o toplantıya katılıp katılmadığı sorulan Kıvrıkoğlu, söz konusu toplantıda bulunmadığını aktardı. Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanlığı yaptığı 1997 ve 1998 yıllarındaki ordudan atılmaların irticai faaliyet veya disiplinsizlik nedeniyle yapıldığını bildirdi.
Kıvrıkoğlu, Genelkurmay Başkanlığı döneminde, Fetullahçı yapılanmayla etkin şekilde mücadele ettiklerini, örgütle bağlantılı, orduda emir komuta zincirini bozarak, başka yerlerden ya da astlarından emir alan çok sayıda subayın ordudan ihraç edildiğini kaydetti.
Bir başka soru üzerine Kıvrıkoğlu, BÇG'nin Genelkurmay Başkanının bilgisi dahilinde kurulup kurulmadığını bilmediğini, ancak bir emirde imzası varsa haberinin olduğunun söylenebileceğini kaydetti. Kıvrıkoğlu, önemli konuların mutlaka Genelkurmay Başkanına arz edildiğini, bunlarda da imzasının bulunduğunu, ancak daha az önem arzeden konuların İkinci Başkanın bilgisi dahilinde olabileceğini dile getirdi.
Bir avukatın, "28 Şubat bin yıl sürecek" şeklindeki açıklamasını sormasına karşılık Kıvrıkoğlu, "Türkiye'nin çağdaşlaşmasına karşı olan gruplar var oldukça Türk halkı buna tepki gösterecektir. Bu tepkiyi Türk halkı gösterecektir. Söylediğimin manası budur. O dönemde bazı siyasiler, milletvekilleri, belediye başkanları, sokakta şeriat isteyenler, camilerde şeriat isteyenler, Türk halkını huzursuz etmiş ve aydınlık için bir dakika karanlık protestoları yapılmıştır. Bu her zaman Türk halkı tarafından yapılacak bir harekettir." ifadelerini kullandı.
Bir müdahil avukatının, "İrtica tehlikesinden ne anlıyorsunuz? Öğrencilerin başörtülü olarak okula gitmeleri irtica mıydı? Şu anda biz de başörtülü olarak burada avukatlık yapıyoruz. Bu tanımlara göre biz de irtica görüntüsü mü veriyoruz?" sorusu üzerine Kıvrıkoğlu, "Hayır canım. Başörtüsü konusu değil sadece, kılık kıyafet bu işin içerisine girmiş olabilir, onu bilemem." dedi. Avukatın, "İnsanların düşüncelerini nereden biliyorlar?" diye sorması üzerine Kıvrıkoğlu, "Hareketlerinden. Biz, irticayı gericilik olarak kabul ediyoruz. İnkılap kanunları Türkiye Cumhuriyetini modernleştirmek maksadıyla kabul edilmiştir. Bunları kabul etmemek gerici bir sistemi benimsemek anlamına gelir." ifadesini kullandı.
"Yasalara uygun olması gerekir"
Emekli Oramiral Dervişoğlu da BÇG kurulduğunda Gölcük Donanma Komutanı olarak görev yaptığını, 1997-99 yıllarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevini yürüttüğünü anlattı.
Genelkurmay Başkanlığının içerisinde çeşitli konularda kurulan çok sayıda çalışma grubu olduğunu belirten Dervişoğlu, BÇG'nin de diğerleri gibi belirli bir konuyu incelemek üzere kurulduğunu ancak kimin başkanlığında olduğunu, çalışma şeklinin ne olduğunu, odasının nerede yer aldığını bilmediğini bildirdi. Dervişoğlu, prosedür olarak grubun yasalara uygun bir çalışma grubu olması gerektiğini dile getirdi.
Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın "Laiklik için demokrasi feda edilemez, BÇG lağvedilmelidir." açıklamasının ardından Genelkurmay Başkanlığınca yapılan açıklamanın hatırlatılması üzerine Dervişoğlu, şunları söyledi: "Sayın Yılmaz, isim vermeden 4 yıldız işareti yaparak çok genel bir ifadede bulundu. Tam olarak hatırlamıyorum ama demokrasiye vurgu yaparak görev uzatılması gibi bir beklentiden bahsetti. Şahıs belli değildi, bizler de 4 yıldızlıydık. Sayın Karadayı ile bir cumartesi günü, bahçesinde oturarak konuştuk. Dedik ki, 'bu bir ithamdır, muhatabı belli değil ama bizler demokrasiye bağlılığımızı, olmazsa olmaz bir şey olduğunu, anayasanın hükmü olan laikliğe sadık olduğumuzu belirten açıklama yapalım.' dedik. Neticede Genelkurmay Başkanlığından o açıklama yayınlandı. O zamanki yaklaşımım da tamamen bu çerçeve içindeydi."
Gölcük Donanma Komutanıyken Genelkurmay Başkanlığından gelen bir yazının ekinden BÇG hakkında bilgi sahibi olduğunu aktaran Dervişoğlu, ekte kamu görevlileri hakkında bilgi verilmesini isteyen yazının dikkatini çektiğini belirtti. Bunun üzerine Koramiral Aydan Erol'u arayarak, "Bunun içindekiler bana göre uygun değil, dikkatinizden kaçmış olabilir." diyerek uyardığını anlatan Dervişoğlu, Erol'un da ekin dikkatinden kaçtığını belirterek, eki yazıdan çıkaracağını söylediğini aktardı.
"28 Şubat ile uzaktan yakından alakalı değildi"
Bir avukatın 23-25 Ocak 1997'de Gölcük Donanma Komutanlığında bir toplantı yapıldığı ve 28 Şubat kararlarının o toplantıda alındığı iddialarını sormasına karşılık Dervişoğlu, şöyle konuştu: "Gölcük'te o tarihte yapılan faaliyet, Genelkurmay Başkanlığının yıllık faaliyet planında mevcut olan, daha önce yayınlanmış ve konusu komşu bir ülkeyle olan ihtilafa ilişkin bir askeri plan tatbikatıydı. 28 Şubat ile uzaktan yakından alakalı değildi. Ancak bir araya geldiğimizde komutanlar o günün esas konularından olan ve herkesi ilgilendiren, endişelendiren acaba silahlı kuvvetler içinde düzenli ordunun olmazsa olmazı olan 'hiyerarşik yapıyı başka yere götürecek örgütlenme var mıdır, nedir bunlar' diye gündemsiz olarak fikir teatisi olmuştur. Fakat bunlar planlanmış, kayda alınmış konuşmalar değildir. Gündem dışı da olsa, burada ettiğim yemini tekraren söylüyorum, kesinlikle 28 Şubat toplantısında konulan maddeler orada konuşulmamıştır."
Daha sonra avukatların talepleri dinlendi. Bir sanık avukatı, başörtüsü mağduriyetlerinin gerçek müsebbibinin dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener olduğunu savunarak, İçişleri Bakanlığınca o dönem yayınlanan 3 genelgenin mahkeme tarafından istenmesi talebinde bulundu.
Sanık avukatlarından Aydın Akpınar ise 2015-2016'da MGK tarafından Fetullahçı Terör Örgütünün devlet için tehdit olarak kabul edilmesinin gerekçelerinin mahkemece temin edilmesini istedi.
Dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın avukatı Erol Aras da 28 Şubat iddianamesinin, Balyoz, Ergenekon gibi kumpas iddianamelerinin sonuncusu olduğunu, iddianameyi hazırlayan savcı Mustafa Bilgili'nin hakkında gözaltı kararı verildiğini vurguladı. Aras, "Devlete yönelik ciddi tehdit vardır, 18 yıl önce bunu ortaya koyanlar rüya görmemişlerdir, yanılmamışlardır." diyerek, 15 Temmuz'daki FETÖ'nün darbe girişiminin bunu ortaya koyduğunu kaydetti. Aras, "Asıl o tarihten sonra söz konusu terör örgütünün gereğini yapmayanlar suçlu ve sorumludur." ifadesini kullandı.
Bazı sanık avukatları, mahkemenin görevsizlik kararı vererek dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesini istedi. Verilen aranın ardından mahkeme başkanı ara kararı okudu. Buna göre, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 12 Eylül kararının istenmesi ve bu kararın Ergenekon kararıyla birlikte incelenerek, görevsizlik konusunda karar verilmesine hükmedildi. Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak'ın arasında bulunduğu bazı şikayetçilerin suçtan zarar gördükleri iddiasıyla yaptıkları müdahillik talebi kabul edildi. Tanık olarak dinlenmesi istenen eski Başbakanlardan Tansu Çiller'in mazeretinin kabulüne, 54. hükümetin Başbakan Başdanışmanı İlnur Çevik için çağrı kağıdı çıkarılmasına, 2015-2016 yılı MGK kararlarının celbi talebinin dava konusu olayla ilgisi bulunmadığından reddine karar verildi. Çiller'in mazeret bildirmesi nedeniyle yarınki duruşmadan vazgeçilerek, duruşmanın 30 Kasım 2016 tarihine bırakılması kararlaştırıldı.