06.03.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:
GENCAY ALTAY / İstanbul
Berlin’deki Alman Parlamentosu Binası ‘100 yıllık kadın hakkı - 19 + 1 sanatçı’ başlıklı karma sergiye 31 Mart tarihine dek ev sahipliği yapıyor. Çalışmalarını Berlin ve İstanbul arasında sürdüren çağdaş sanatın önemli temsilcilerinden Azade Köker sergiye 2018 tarihli bir kolaj üretimi ile Türkiye’den katılan tek isim. Kadınların seçme ve seçilme haklarını elde etmelerinin 100’üncü yıldönümü kutlamaları kapsamında Alman Parlamentosu Binası’nda düzenlenen sergiye aralarında Franca Bartholomäi, Hilla Ben Ari, Parastou Forouhar, Jenny Holzer, Franka Hörnschemeyer, Barbara Klemm, Cornelia Schleime ve Katharina Sieverding’in de bulunduğu 19 uluslararası çağdaş sanatçı davet edildi. Azade Köker ile Berlin’deki karma sergide yer alan 1918 Kadın Hareketi’ne dikkat çektiği ‘Marie Juchacz and Sister Elisabeth Kirschmann’ isimli kolaj işini, feminizmi ve sanatçının son dönem üretimlerini konuştuk.
- Berlin’deki Alman Parlamento Binası’nda düzenlenen sergiye siz de 2018 tarihli ‘Marie Juchacz and Sister Elisabeth Kirschmann’ isimli kolajınızla katıldınız. Çalışmanız 20’nci yüzyıl Kadın Hareketi’nde öne çıkan iki önemli kadını merkezine alıyor. İşiniz sergideki diğer eserler ile nasıl ilişkileniyor?
Bu yıl Almanya’da kadınların seçim hakkını elde etmelerinin 100’üncü yılı kutlanıyor. Bu kutlamayı organize eden birçok kurumun yanında Alman Parlamentosu (Bundestag) da davet ettiği katılımcı sanatçılarla bir sergi hazırlıyor. Bu sergi daha sonra Almanya’nın birçok kentini dolaşacak. Sergide ben kendi kimliğimi veya Türk kimliğini sorgulayan bir çalışma yapmayı tercih etmedim. Almanya’daki 40 yılı aşkın yaşamımda feminist hareketi çok yakından deneyimledim. Çalışmalarımda bu konu ağırlıktaydı. Bundestag sergisinde diğer katılımcı sanatçıların kendilerine veya kültürlerine dönük çalışmaları vardı. Sergi çeşitli görüşleri canlandırdığı için başarılı bir sergiydi. Bana bu sergiye katılım daveti geldiği zaman tabii çok gurur duydum. Hem kadın problematiğinin bitmeyen davası hem de adalet yani seçme ve seçilme hakkı benim için çok hassas bir konu. Marie Juchacz ve Elisabeth Kirschmann çalışmanın merkezinde yer alıyorlar, ama diğer bütün fotoğrafların da bu konuda oldukça ilginç tarihi ve sosyokültürel anlamları var. Toplu gösterileri canlandıran sahneler var. Bu fotoğrafların bir kısmı Alman bir kısmı İngiliz feministleri. Burada iki kültürün o tarihlerdeki kıyafet farklılıklarını da görüyoruz, ama ortak amaçları kendilerine seçim hakkının verilmesi. Almanya’da ellerinde pankartlarla yürüyüş yapan kadınlar çoğunlukla işçi sınıfı ve aydınlardı. 19’uncu ve 20’nci yüzyılda feminist hareketin daha çok derneklerde başladığını görüyoruz. Bunlar, mesela işçi dernekleri ve aydınların kurduğu derneklerdir. Bu gerçeği çalışma üzerinden belleğe kazandırmak istedim. Çünkü 19’uncu yüzyıl İngiltere’si işçi kadınların en çok ezildiği dönem. Yüzyılın ortasına kadar maden ocaklarında çalıştırılıyorlar mesela. Çocukları ölü doğuyor, kadınların çoğu tüberkülozdan hayatlarını kaybediyor. Kadınlar mesleklerine göre sendikalar kuruyor, mücadelenin ancak örgütleşme ile gerçekleşeceğine inanıyor. İşçi sınıfının örgütlenmeye, hakları için mücadele etmeye başladığı 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında işçi kadınların grevleri de yaygınlaşıyor. Hapishanelerde grev yapan kadınların çoğu hayatını kaybediyor. 20’nci yüzyılın başında artık bu grevler daha büyük kitlelere ulaşıyor. İşçi sınıfındaki kadının mücadelesi tam bir yüzyıl sürüyor. Acılarla elde edilen bu haklar Türkiye`de Atatürk devrimleriyle, Japonya`da II. Dünya Savaşı’nın sonunda Amerikan istilasıyla kadınlara armağan ediliyor ve insan, Avrupa’da kadının 100 yıllık mücadelesini araştırdıkça “Bu, bize verilen ne büyük bir armağanmış!” diye sormadan edemiyor.
- Kadın Hareketi’nde yer almış birçok kadın arasından ilk sosyalist politikacılardan Marie Juchacz ve kadınlara seçme seçilme hakkının tanınması mücadelesinde etkin isimlerden Elisabeth Kirschmann’ı çalışmanızın odağına yerleştirmenizin sebepleri neler oldu?
Tabii ki Clara Zetkin ve Rosa Lüxemburg da önemli isimler arasında ama Marie Juchacz’i ve birlikte çalıştığı kardeşi Elisabeth Kirschmann’ı merkeze almamın nedenleri var. 8 Mart’ın Kadınlar Günü olmasını talep eden kişi Clara Zetkin’dir ancak 1919’da Marie Juchacz Parlemento’da ilk konuşmayı yapan ve konuşmasında kadın haklarını savunan ilk kadın milletvekiliydi. 1932’de ise savaş propagandasına karşı konuşan ilk kadın milletvekili oldu. Hitler eleştirileri zamanla tehlikeli bir hal aldı ve önce Fransa sonra da Amerika’ya iltica etti. Orada da çok zor şartlarda yaşamasına rağmen İşçi Refah Örgütü’nü (AWO- Arbeiterwohlfahrt) kurdu.
Türkiye`de kadına seçim hakkı verildiği yıllarda Almanya’da Hitler rejiminde seçim hakkı kaldırılıyor. Bu tarihlerde ve 1949’a kadar kadın, silah üretiminde fabrikalarda yer alıyor. Türkiye’de ise bu hakkın öneminin bilince taşınması bir süre daha gerektirecek belki de… Demokrasi yalnız parlamentoda elde edilen bir durum değil. Uğrunda savaş verilmeden alınan her hakkın yüksek değerler olarak halk tarafından algılanması güç ancak okuyarak bilinçlenme mümkün ama araştırdım; yüzde 0.1’lik kitap okuma oranıyla 86’ncı sıradaymışız. Türkiye’de ekonomik ve sosyal hayatta kadının yer bulamaması büyük bir sorun, birçok kadın evlenince çalışmayı bırakıyor. Sokak, işyerleri, lokantalar tamamen erkek egemen halde. Çalışan kadınlara uygulanan cinsel taciz oranları oldukça yüksek (çalışan her 100 kadından on dördü cinsel tacize uğruyor) ve kadınların iş hayatına katılımı da gittikçe düşüyor.
Şeffaf, yüzü olmayan figürler...
- Son dönem çalışmalarınızda, ‘Karaorman’ ve ‘Gizli Mücadele’nin aralarında bulunduğu, uzak mesafeden fark edilmeyen yakından bakıldığında göze çarpan şeffaf, yüzü olmayan insan figürleri bulunuyor. ‘Marie Juchacz and Sister Elisabeth Kirschmann’ isimli kolajınızda da fondaki kadın mücadelesini anımsatan imgelerin üzerinde bu şeffaf figürleri görüyoruz. Farklı malzemelerin üst üste binerek çok katmanlı anlatılara dönüştüğü bu çalışmalarınızdaki şeffaf figürler neyi ifade ediyor?
Ben şeffaf figürleri insanlık tarihinin imgesi olarak kullanıyorum. Birine veya bir topluma referans vermekten ziyade düşünmeyi gerektiren, ‘Bellek’i zorlayan imgeler bunlar. Zaman ve mekan arasındaki gerilim, akıcılık ve bir sorgulama… Şeffaf olmaları hem resmin farklı görüntüler yaratması açısından hem de zamansızlığı ifade etmesi bakımından önemli. Bunlar, üzerine düşen ışığın açısıyla bazen görülen bazen hiç görülmeyen bir durum ortaya çıkarır. Geçmişin kısmen anımsanması ve geleceğin bilinmeyişi yani... Başka bir deyişle bu küçük insancıklar, seri bir mekanizma halinde resmin konusuyla ilgili olmayan, konu dışında kalan ama aslında konudan daha da fazla önem taşıyan; sanki seyirci rolünü almış bir olguyu temsil ediyor.