13.03.2021 - 13:10 | Son Güncellenme:
Son dakika haberine göre, haftalık veriler incelendiğinde bu hafta hastalarda zatürre oranı yüzde 3,8, yatak doluluk oranı yüzde 51,5, erişkin yoğun bakım doluluk oranı yüzde 62,4, ventilatör doluluk oranı yüzde 31, ortalama temaslı tespit süresi 8 saat, filyasyon oranı yüzde 99,9 olarak kayda geçti.
Bu arada yeni riskli illerden yeni koronavirüs yasakları da peş peşe geliyor. 'Çok yüksek riskli iller kategorisindeki Samsun'da bazı alanlara girişte, Hayat Eve Sığar (HES) kodu zorunluluğu getirildi. Valilikten yapılan açıklamaya göre, İl Umumi Hıfzıssıhha Meclisi, Vali Zülkif Dağlı başkanlığında toplandı.
Salgınla mücadele kapsamında HES kodu uygulamasıyla ilgili İl Umumi Hıfzıssıhha Meclisince Samsun geneli için kararlar alındı. Karar göre, kentte bulunan zincir market ile mağazaların personelinin ve müşterilerin mağaza/market girişlerinde, il merkezindeki Yusuf Ziya Yılmaz Otobüs Terminali ile ilçelerdeki şehirlerarası otogarlarda, otogar/terminal girişlerinde HES kodu sorgulamasının yapılması zorunluluğu getirildi.
Ayrıca alınan karar gereğince yolcu taşımacılığı faaliyeti gerçekleştirmek üzere Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca düzenlenen B1, B2, D1, D2 ve D4 yetki belgesi eki taşıt belgesinde kayıtlı olan taşıtlarda HES koduna bakılacak. Kent merkezi ile ilçelerin giriş ve çıkışlarında polis ve jandarma noktalarının sayılarının artırılarak yapılan denetimlerde araç içinde bulunan kişilerin HES kodu sorgulanacak.
Sorgulama sonucunda riskli bulunan kişilerin 112 ile irtibata geçilerek Münevver Ayaşlı Kız Öğrenci Yurdu'na transferlerini sağlanacak. Alınan kararlara uymayan vatandaşlara, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 282'nci maddesi gereğince idari para cezası verilecek, konusu suç teşkil eden davranışlara ilişkin Türk Ceza Kanunu'nun 195'inci maddesi kapsamında adli işlem başlatılacak.
Türkiye'nin koronavirüs risk haritasında 'çok yüksek risk' grubunda yer alan Edirne’nin Keşan ilçesinde yarın ve 21 Mart Pazar günü fırınlar ekmek çıkarmayacak. Keşan Fırıncılar Derneği Başkanı Ayhan Gevrek, bazı vatandaşların ‘ekmek almaya çıktım’ bahanesiyle çarşıda gezip, sokağa çıkma kısıtlamasını ihlal ettiklerini belirterek, kararı desteklediklerini söyledi.Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı haftalık koronavirüs risk haritasında 'çok yüksek risk' ile 'kırmızı' renkte yer alan Keşan ilçesinde, Hıfzıssıhha Kurulu, sokağa çıkma kısıtlamasının uygulandığı pazar günü vatandaşların bahanesinin azaltılması için fırınların yarın ve 21 Mart Pazar günü ekmek üretmemesi kararı aldı.
Keşan Fırıncılar Derneği Başkanı Ayhan Gevrek, bazı vatandaşların ‘ekmek almaya çıktım’ bahanesiyle sokağa çıkma kısıtlamasını suistimal edip, gezdiğini belirterek, “İlçe Hıfzıssıhha Kurulu’nca 14 ve 21 Mart tarihlerinde fırınların ekmek üretmemesi karar aldı. Yani iki pazar fırınlarımız kapalı olacak. Tabi bunun bir sebebi var. Geçen haftaki kontrollerde polisin çevirdiği 37 kişi evine uzak olduğu halde fırına ekmek almaya gittiğini söylemiş. Kısıtlama gereği herkes kendi bölgesinde, mahallesinde en yakın fırından veya marketten alışveriş yapması lazım. Bu suistimal ediliyor. Adam çıkıyor eline iki ekmek alıyor, bütün Keşan’ı geziyor. Durum böyle olunca da bize sordular ve İlçe Hıfzıssıhha Kurulu da böyle bir karar aldı” dedi.
Vatandaşların duyarlı davranması gerektiğini ifade eden Gevrek, “Sağlıktan öte bir şey yok. Sektör bakımından da herkesin işleri düştü. 12 aydır kapalı olan iş yerleri var. O insanların giderleri var, geçindirecekleri bir aileleri var. Hayat bir yandan devam ediyor. Bu nedenle insanların geçinmesi lazım. Bu nedenle herkesin çok dikkatli olması ve kurallara uyması lazım. Biz kurallara uyarsak daha çabuk geçecek. Biz kurallara uymazsak yöneticiler yaptırımları daha fazla uygulayacak. Herkes ekmeğini cumartesi gününden alsın ve Pazar günü de kısıtlamaya uysun” diye konuştu.
Ekmek almaya gelen İsmail Bilgin de, uygulamanın faydalı olacağını dile getirerek, “Bu hastalığın yayılmasına karşı yararlı olabilir. En yakın yerden ekmek alınıp, eve dönülmelidir. Ekmek alınıp çarşı gezilirse hastalığın yayılması normaldir” ifadelerini kullandı.
Öte yandan çay ocaklarının kapalı olduğu ilçede Hıfzıssıhha Kurulu kararınca pastane, börekçi ve akaryakıt istasyonlarında çay satışı yasaklandı. Kurul, köylere seyyar satıcı girişlerinin de durdurulması kararı aldı.
Bingöl'ün Yedisu ilçesinde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadelede alınan sıkı önlemler ve ilçe sakinlerinin tedbirlere uyması sayesinde iki aydan bu yana vaka görülmedi. Kent merkezine 109 kilometre uzaklıktaki ve 1500 nüfusa sahip olan Yedisu'da, Kovid-19 ile mücadelede maske, sosyal mesafe ve hijyen kuralına harfiyen uyuluyor.
İlçede yaşayanların salgınla mücadeleye desteği, jandarma ve polis ekiplerinin sıkı denetimleri ve uyarıları, sağlık personelinin özverili çalışması sayesinde ilçede 7 Ocak'tan bu yana vaka tespit edilmedi. Sokağa çıkma kısıtlamasının olmadığı saatlerde de cadde ve sokakların büyük oranda boş kalması drone ile görüntülendi. Yedisu İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, tedbirlere uyanlara Türk bayrağı hediye etti.
Yedisu Kaymakamı Oğuzhan Ocak, AA muhabirine, tedbirlere uyulması, kamu kurum ve kuruluşlarının yoğun çalışmaları sayesinde salgınla etkin mücadele edildiğini söyledi. İlçede son iki ayda 30 kişinin test yaptırdığını ve en son pozitif vakanın 7 Ocak'ta görüldüğünü aktaran Ocak, şöyle devam etti:
"İki ayı geçkin bir süredir Yedisu'da vakalarda bir değişiklik olduğunu görmedik. Çok şükür uzun zamandır sıfır vaka ile devam ediyoruz. Bunun en büyük sebebi de vatandaşlarımızın katkısı. Herkes, vaka olmadığı halde sosyal mesafe, hijyen, maske tedbirlerine uyumaya devam ediyor. Kendini hasta hisseden vatandaşlarımız bir an önce gelip yeni test yaptırıyor. Uzun zamandır da testlerimizi yapıyoruz ama negatif sonuçlar elde ediyoruz, çok şükür."
Bu sürece güvenlik güçlerinin önemli katkı sunduğunu vurgulayan Ocak, "İlçe dışından gelen vatandaşlarımızı, muhtarlarımız bildiriyor. Onları ilk süreçte özellikle 10 günlük izolasyon sürecine alıyoruz. Hastalık belirtisi olup olmadığını takip ediyoruz. Daha sonrasında herhangi bir sıkıntı çıkmadığı takdirde evlerinden çıkmalarına kurallara uymak şartıyla izin veriyoruz." dedi.
İlçe esnafından Yavuz Sünme de Kovid-19 tedbirlerini uygulamak konusunda gerekli çabayı gösterdiklerini belirterek, "Tedbirleri bundan sonra da aynı şekilde uygulamaya devam edeceğiz. En hassas şekilde çalışmaya devam edeceğiz." diye konuştu. Hüseyin Cama da tedbirleri uyguladıklarından dolayı vaka sayısının sıfır olduğunu anlatarak, "Kaymakamlık ve güvenlik güçleri gerekli açıklamalarda bulunduktan sonra zaten hiçbir vakamız kalmadı şu an. ilçemiz gayet iyi ve gayet güzel. İnşallah Türkiye'de de biter." ifadelerini kullandı.
Öte yandan Çin’den çıkarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve Türkiye’de ilk vakanın resmi olarak 11 Mart 2020 tarihinde duyurulduğu Kovid-19 salgınında devletin ödediği bir yıllık tedavi faturası hesaplandı. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin birlikte yürüttüğü “Kovid-19 Tedavisinin Ekonomik Yükü” araştırma sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı.
Buna göre, Kovid-19 hastalığının Türkiye’nin sağlık ekonomisine 12 aylık toplam yükü 3.7 milyar lirayı geçti. Bu hesabın, sadece devletin ödediği tedavi masrafları üzerinden yapıldığı, özel sağlık sigortası ödemelerinin ya da kişilerin bizzat cebinden çıkan paranın buna dahil olmadığı vurgulandı.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak ve Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Simten Malhan’ın birlikte yürüttüğü araştırmada, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 16 Mart- 31 Temmuz 2020 tarihleri arasında tedavi gören 1056 Kovid-19 hastasının gerçek verilerinden yola çıkıldı.
Araştırma Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı hasta verileri ve hasta başına düşen test, tanı, tedavi harcamaları değerlendirilerek yapıldı. Araştırmaya göre, Kovid-19 nedeniyle yatarak ve ayaktan tedavi alan hastaların toplam tedavi maliyetinin devlet sağlık harcamalarında yüzde 2 ve SGK sağlık harcamalarında yüzde 3.8’lik bir oranı oluşturduğu tahmin ediliyor.
Ebru Sungur'un haberine göre, Prof. Dr. Simten Malhan, araştırmayı yürütürken sadece test, tanı, tedavi, ilaç gibi direkt tıbbi maliyetlerin dikkate alındığını belirterek şunları söyledi: “Hastalık pek çok dolaylı maliyete de neden oluyor. Ölüm, sakatlık ve işgücü kaybı... Bu maliyetler de göz önüne alınırsa Kovid-19’un sağlık alanında Türkiye’ye ekonomik yükünün çok daha fazla olduğu görülecektir.”
Ayaktan tedavi maliyeti hasta başı 405 lira, bir yıllık toplam 900 milyon lira. Yatarak tedavi maliyeti ortalama hasta başı 10 bin lira, bir yıllık toplam 2.5 milyar lira. Araştırmada verileri değerlendirilen 1056 hastanın sadece serviste sağlık hizmeti tamamlayanların oranı yüzde 84.6, yoğun bakımda yatanların oranı yüzde 15.4 oldu.
Hastaneye başvuranların hastalık şiddetleri asemptomatik yüzde 5.9, hafif yüzde 17, orta yüzde 41.2 ve şiddetli yüzde 36 oranlarında tespit edildi. Orta şiddetteki hastaların, hastanede ortalama 8.6 gün kaldığı, bu sürenin 51 güne kadar uzadığı görüldü. Orta şiddetteki bir hastanın ortalama maliyeti 8.791 lira olarak hesaplandı.
Hastalığı şiddetli geçiren hastaların ortalama yatış gün sayısı 10.8 gün oldu. Bu hastaların yoğun bakım tedavi süresi 93 güne kadar uzadı. Bu hastaların ortalama hasta maliyeti 13.406 TL olarak tespit edildi.
Oksijen tedavisi ile birlikte yoğun bakım hizmeti de alan şiddetli hastaların ortalama yatış gün sayısı 17.3 gün oldu. Bu hastaların ortalama hasta maliyeti ise 30.257 lira olarak hesaplandı.
Prof. Dr. Fehmi Tabak, aşılama çalışmalarının sürdüğü belirtilerek, ne zaman normal hayata dönüleceğine ilişkin tahmininin sorulması üzerine şunları söyledi: “Türkiye aşılamayı en iyi yapan ülkelerden biri. Bir yandan da bulaşla hastalık yayılıyor. Türkiye’de şu anda 10 milyon aşılamaya ulaşıldı. Şu anda kavgada yumruk sayılmaz dönemine geldik.
Mayıs-haziranda 30 milyon aşılamaya erişilirsek temmuz-ağustosta biraz daha rahatlarız.” İlaç geliştirme çalışmalarının da sürdüğünü belirten Prof. Dr. Tabak, “Sadece Cerrahpaşa’da 10 çalışma yapılıyor. Ama daha semptom azaltmanın ötesine geçen bir tedavi yok” dedi.
Öte yandan Koronavirüse iki kez yakalandıktan sonra 4 ay boyunca vücudunda hiç antikor oluşmadığını fark eden Doç. Dr. Celayir, “Antikor oluşan kişilerde de, ikinci kez hastalanma, virüsü bulaştırma riski bulunuyor” uyarısı yaptı. Pandeminin bir yılı geride kalırken endişe yaratan konuların başında daha önce hastalığı atlatan kişilere, ikinci kez koronavirüs bulaşma riski geliyor.
Özellikle de hastalığı ikinci kez geçiren bazı doktorların yaşadıkları Kovid-19’a karşı ne kadar dikkatli olunmasını gerektiğini ortaya koyuyor. Mert İnan'ın haberine göre, Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi cerrahlarından Doç. Dr. Fevzi Celayir’in başından geçenler ikinci kez Codvid-19 riskinin en çarpıcı örneklerinden biri. Kovid-19’u ikinci kez atlattıktan sonra 4 ay boyunca vücudunda hiç antikor oluşmadığını fark eden Doç. Dr. Celayir, yaşadıklarını şöyle dile getirdi:
“26 Mart tarihinde Kovid-19 testim pozitif çıkmıştı. Normalde 14 günlük karantina sonunda negatife dönen test sonucu ancak üçüncü hafta biterken negatife dönmüştü. 29 Ağustos tarihinde yapılan testte ise, vücudumdaki antikor seviyesinin en yüksek değerde olduğunu öğrenmiştim. Ancak 19 Kasım 2020’de antikor seviyesinin sıfırlandığını öğrendim.
Bir hafta sonra başlayan bel ağrısı, halsizlik ve boğazımdaki karıncalanma nedeniyle tekrar test yaptırınca, ikinci kez Kovid-19 olduğumu öğrenmiştim. Tedavim için favipiravir reçete edilmişti. Hekim olarak aldığım tüm kişisel tedbirlere rağmen virüs ikinci kez nasıl ve nerede bulaşmıştı bilmiyorum.
Ancak asıl endişe verici olan tam 4 aydır yaptırdığım antikor testlerinde vücudunda hiç antikor oluşmadığını anladım. Neyse ki sağlık çalışanı olduğum için iki doz aşımı oldum. Hastalığı atlatanlar kesinlikle, bir daha virüs bulaşmayacağını düşünmesin. Antikor oluşan kişilerde de, ikinci kez hastalanma, virüsü bulaştırma riski bulunuyor.
İkinci hastalığın üzerinden 4 ay geçmiş olmasına karşın kendimi yeni yeni toparlıyorum. İlk iki gün nefes almak bile zor geliyordu. Mutasyonlu virüs bağışıklığı baskılarken çok çabuk yayılıyor. Mutasyona uğramış virüsler nedeniyle birden çok hastalığa yakalanma riski söz konusu.
Antikor koruyuculuğu ortadan kalkınca benim gibi aynı tip virüsle ikinci kez hastalanmak mümkün. İki kez Kovid-19 geçiren bir hekim olarak, en iyi korunmanın aşılanmak olduğunun bilinmesini isterim. Vücudumuz hastalıktan sonra hiç antikor üretmeyebilir. Bu nedenle tek çare aşı.”