25.02.2021 - 10:42 | Son Güncellenme:
ABD - Suudi Arabistan ilişkilerini değiştirmesi beklenen görüşmenin gerçekleşmesine çok az kaldı. Deprem etkisi yaratacak istihbarat raporu da, bu görüşmenin hemen arkasından yayınlanacak. Dünya gündemini sarsacak raporda, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın adının geçmesi bekleniyor.
Joe Biden'ın, gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın ortadan kaybolması ve öldürülmesini ayrıntılarıyla açıklayan bir ABD istihbarat raporunun yayınlanmasından önce Suudi Arabistan Kralı Salman bin Abdülaziz el-Suud'u araması bekleniyor.
Biden yönetimi, gazetecinin cinayetiyle ilgili istihbarat raporunu yayınladığında, 2018 yılında Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesini onaylayan kişi olarak Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın adını verecek.
Dört ABD'li yetkili Reuters haber ajansına, CIA'in katkıda bulunduğu, gizliliği kaldırılmış ABD istihbarat raporunun, veliaht prensin Kaşıkçı'nın öldürülmesini onayladığını ve muhtemelen emrettiğini yazdığını söyledi. Biden, Ulusal İstihbarat Direktörlüğü'nden Perşembe günü çıkabilecek raporun kamuya açıklanmasından önce Suudi Arabistan kralını aramayı planlıyor.
Biden, Çarşamba günü Beyaz Saray'da Suudi Kralı Selman bin Abdulaziz ile konuşup konuşmadığı sorulduğunda, "Onunla konuşacağım. Henüz konuşmadım" dedi. Biden ayrıca Kaşıkçı cinayetiyle ilgili raporu okuduğunu söyledi.
Beyaz Saray basın sekreteri Jen Psaki Çarşamba günü yaptığı açıklamada, görüşmenin zamanıyla ilgili herhangi bir bilgisi olmadığını söyledi ve "Yakında gerçekleşmesini beklediğini" ekledi. Günlük basın brifinginde Psaki, "Bunun ne zaman olacağını planlama sürecindeyiz" ifadelerini kullandı.
Psaki, yaklaşan görüşmeyle ilgili herhangi bir ayrıntı vermeyi reddetti ve "Kral ile yapacağı görüşmenin ön izlemesini yapmayacağım. Açıkçası, bir dizi konuyu ele alacaklar ve bu görüşme sona erdiğinde eminim bir açıklama yapacağız" dedi.
2018'in sonlarında Kaşıkçı'nın ölümü hakkındaki raporun gizli bir versiyonu Kongre'ye verildi. Ancak Trump yönetimi, gizliliği kaldırılmış bir versiyon yayınlamayı reddetti. Suudi Arabistan'da hükümetin başında 85 yaşındaki Suudi Kralı Selman var, ancak veliaht prens, tahtın arkasındaki güç olarak görülüyor.
Kaşıkçı, bundan yaklaşık iki buçuk yıl önce Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda korkunç bir şekilde öldürülmesiyle bir anda dünya gündeminin merkezine yerleşti. Cinayetin ardından Riyad yönetimi uzunca bir süre çelişkili ifadelerle dünya kamuoyunu oyalamaya çalıştı ancak sonunda cinayeti itiraf etmek zorunda kaldı.
Kaşıkçı'nın başkonsoloslukta üst düzey devlet yetkililerinin de katıldığı bir suikaste kurban gitmesine rağmen cinayetin emir komuta zinciri dışında işlendiğini savunan Suudi Arabistan yönetimi, cinayete karışanların yargılandığı davada, 15 sanıktan sadece 8'ine ceza verildiğini açıkladı. Ancak ne sanıkların isimleri ne de kimin hangi cezayı aldığı duyurulmadı ve dava bir kez daha karartıldı.
Cinayetin işlendiği noktanın yabancı topraklardaki bir başkonsolosluk olması ve Suud makamlarının iş birliğine karşı isteksizliği sonucu gerçeğin ortaya çıkması uzunca bir süre ertelendi. Riyad yönetimi cinayetin ilk günlerinden itibaren "inkârdan itirafa" uzanan bir tutum izledi.
Suudi Arabistan makamları, olayın başından beri çok sayıda çelişkili beyana imza attı. Türkiye'nin cinayete ilişkin sunduğu deliller ışığında uluslararası toplumun baskısıyla Riyad yönetimi açıklamalarını geri almak ve her seferinde düzeltmek zorunda kaldı. İlk önce Kaşıkçı'nın başkonsolosluktan çıktığı tezini ısrarla savunan Riyad yönetimi, peş peşe ortaya çıkan deliller karşısında, olaydan iki hafta sonra Kaşıkçı'nın emir komuta dışında "başkonsoloslukta çıkan bir arbede sırasında öldüğünü" itiraf etti.
Akıllardaki soru işaretlerini gideremeyen Suudi Arabistan sonunda "Kaşıkçı'nın getirilmesi için ekip kuruldu, zehir enjekte edilerek öldürüldü, ceset parçalara ayrılarak konsolosluktan çıkarıldı" noktasına ulaştı. Suudi Arabistan'da babasının tahta geçmesinin ardından iktidar basamaklarını hızla tırmanan ve olaya ilişkin basına konuşan en üst düzey isim olan Veliaht Prens Muhammed bin Selman, olaydan 3 gün sonra verdiği bir röportajında, "Kaşıkçı'nın başkonsolosluktan içeri girdikten birkaç dakika, belki de birkaç saat sonra çıktığını ancak bundan emin olmadığını" söyledi.
Suudi Arabistan yönetimi 18 gün sonra, Kral'ın iki oğlu dâhil olmak üzere yönetimin en üst düzeyinden gelen açıklamaların aksine, Türkiye'nin yürüttüğü soruşturmanın gün yüzüne çıkardığı delillerin baskısı sonucunda, Kaşıkçı'nın İstanbul Başkonsolosluğu'nda cinayete kurban gittiğini açıklamak zorunda kaldı. Riyad, Kaşıkçı'nın planlı bir cinayetle değil İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda yaşanan bir "arbede" sonucunda öldüğünü itiraf etti, ancak cesedinin akıbetine ilişkin herhangi bir açıklama yapmadı.
Biden yönetimi, Trump'ın ABD'nin Suudilerle ilişkisine öncelik vermesinin ardından 2017'de Riyad'a ilk yurt dışı seyahatini yapmasının ardından Amerika'nın Orta Doğu ülkesiyle ilişkilerini değiştiriyor.
ABD'de Joe Biden yönetimi, geçen hafta içinde attığı adımlarla bir kez daha Donald Trump yönetiminin Orta Doğu politikalarını sürdürmeyeceğini gösterdi. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jen Psaki, Başkan Biden'ın ABD'nin kilit müttefiklerinden biri olan Suudi Arabistan'la ilişkilerini "yeniden gözden geçirme niyeti olduğunu" söyledi.
Trump; damadı ve danışmanı Jared Kushner aracılığıyla Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'la yakın kişisel bir ilişki geliştirmiş ve Körfez ülkesinin ABD'den satın aldığı silahları Yemen'deki acımasız savaşta nasıl kullanacağına dair geniş bir alan tanımıştı. Ancak Biden, ülkeyle ilişkilerini Muhammed bin Salman yerine 80'li yaşlarındaki babası Kral Salman'la yürütmeyi tercih ediyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan bir açıklamada da, ABD'nin dış politika önceliğinin bundan böyle hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı olacağı belirtildi. Bu açıklama Riyad ve Washington DC için ne anlama geliyor? Bu iki ülke için yeni dönem nasıl riskler barındırıyor?
BBC Güvenlik Muhabiri Frank Gardner'a göre, Suudi Veliaht Prens için Trump dönemindeki "güzel zamanlar" gerçek anlamda sona erdi. Suudi Arabistan'ın yeni dönemde de ABD'yi "stratejik ortak" ve uzun dönemli "güvenlik şemsiyesi" olarak yanında görmesi için birçok taviz vermesi gerekiyor:
D, Yemen'deki savaşa daha fazla destek vermeyeceğini açıkladığında Suudiler, "Peki, biz de zaten bu savaşı sonlandırmanın yolunu arıyorduk" yanıtını veriyor örneğin.
Washington, "Katar'la arayı düzeltin" diyor, Suudiler "Halloldu" yanıtını veriyor. ABD Senatosu'dan Suudi Arabistan'da cezaevlerindeki kadın hakları aktivistlerinin serbest bırakılması çağrısı yapılıyor; Suudi Arabistan şartlı tahliyeyle de olsa en popüler olan kadın aktivist Loujain al Hathloul'u serbest bırakıyor.
Suudi-ABD ittifakının kökleri çok derinlerde. İşbirliğinin tarihi; 1945'te ABD'nin bir savaş gemisinde Suudi Arabistan'ın kurucusu Kral Abdülaziz ile ABD Başkanı Roosevelt arasında yapılan görüşmeye dayanıyor.
İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda başlayan bu ittifak 1973'teki petrol ambargosunda da, 1991 Körfez Savaşı'nda da, el Kaide saldırganlarının çoğunun Suudi Arabistan vatandaşı olduğu 9 Eylül 2001 saldırılarında da ayakta kalmayı başardı.
Beyaz Saray'daki yeni ekip, Suudi yöneticilerde ciddi bir rahatsızlığa yol açmış olabilir. Suudi yetkililerin Biden'ı arayarak seçim zaferi için tebrik etmeleri de günler almıştı. Ancak yeni dönemde ABD'yi başka bir müttefikle bir gecede değiştirecek değiller.
ABD'ye ait son derece güçlü 5. Filo'nun Körfez'den çekilmesi halinde en büyük düşmanları İran'ın boşluğu hızla dolduracağının ve bölgenin yeni baskın gücü olacağının farkındalar. Şimdilik Biden yönetimi, Suudi Arabistan'a her türlü saldırı karşısında savunma desteği vereceğine söz verdi. Bunlara Yemen'deki Husilerden gelen füze saldırıları da dahil.
Biden'ın bu yaklaşımı aslında ABD için de riskler barındırıyor. Kral Salman'ın sağlığı artık Suudi Arabistan'ı güçlü ve aktif şekilde yönetmek için yeterince iyi değil. Yani pratikte Washington yine kendisini Kral'ın oğlu Muhammed bin Salman'ın oğluyla birlikte çalışırken bulabilir. Sevsinler veya sevmesinler, bu süreç on yıllar boyunca da sürebilir.
Birçok Batılı hükümet için Veliaht Prens hâlâ, 2018 sonunda gazeteci Cemal Kaşıkçı'yı öldürme emrini verdiğine yönelik güçlü şüpheler nedeniyle "zehir saçan ve yozlaşmış". Bu iddayı reddeden Veliaht Prens, ülke içindeyse sosyal reformları sebebiyle özellikle gençler arasında bir hayli popüler.
Henüz 35 yaşında olan tahtın güçlü varisi, ülkenin on yıllardır 80'li yaşlarında olan krallar tarafından yönetiliyor olmasına alışmış olan gençliğine de daha yakın. Silahlı kuvvetler, içişleri bakanlığı ve Ulusal Muhafızları da doğrudan kendisine bağlayan Prens, böylece gücünü de pekiştirdi.
Yolundaki olası tüm pürüzleri temizlemekten çekinmeyen Muhammed bin Salman, 2017'deki veliaht prens olmasıyla sonuçlanan kansız darbede de eski İçişleri Bakanı ve eski Veliaht Prens olan, ABD'nin de o dönem favori kral adayı olan Muhammedn bin Nayef'i de hapsetmişti.
Bugüne kadar ABD'nin Suudi Arabistan'a baskı yaparak bölgedeki politik süreçleri etkileme çabasının da her zaman istenen sonucu vermediğini not edelim. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice, 2005'te bölgedeki otokratik rejimleri kınayan bir açıklama yapmış ve Suudi Arabistan'a demokrasiye geçerek serbest seçim yapması çağrısında bulunmuştu.
Suudi yönetimi de demokrasi sularına parmaklarını değdirerek bu çağrıya yanıt vermiş ve ülkede kısıtlı bir yerel seçim yapılmıştı. Sonuç mu? Muhafazakar, Batı karşıtı ve İslamcı adaylar göz kamaştıran farklarla seçimleri kazandı. Ardından Suudi yönetimi, ABD'deki müttefiklerine şunu söyledi: Ne dilediğinize dikkat edin.