26.09.2021 - 11:00 | Son Güncellenme:
Paskalya adası, dünyanın ulaşması en zor yerlerinden biri konumunda. Bağlı bulunduğu ülke olan Şili'ye tam 3.686 kilometre uzaklıkta. Bununla birlikte Paskalya adasına en yakın insan yerleşimi iki bin kilometre uzaklıktaki Pitcairn adasıdır. Bu gizemli ada Tahiti'ye ise dört bin kilometre uzaklıkta yer alır.
Tahiti ve Pitcairn'in de oldukça küçük ve seyrek nüfuslu bölgeler olduğunu gerçeğini de hesabı kattığımızda Paskalya adası daha da ilginç özellikli bir yer olarak karşımıza çıkıyor. Başka bir deyişle burası dünyanın en izole yerlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Atlas Okyanusu'nda bulunan Tristan da Cunha ve tıpkı Paskalya adası gibi Pasifik'te yer alan Pitcairn dünyanın en izole üç bölgesi olarak kayıtlara da geçmiş durumda. Bu ilginç yerlere ulaşmak sadece haftanın belirli günleri ve uzun süreli yolculuklarla mümkün.
Dünyanın bu izole köşesi sahip olduğu gizemle sürekli gündem olmaya ve gündemde kalmaya devam ediyor. 1995 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilen heykeller Paskalya Adası'nın dünya çapında gördüğü ilgiyi daha da arttırdı. Özellikle bu tarihten sonra adaya gelen turist sayısında ciddi sayıda artış yaşandı.
Adaya gelen turist sayısında yaşanan artış üzerine yerel yönetim 2018 yılında aldığı bir karar doğrultusunda ada nüfusuna kayıtlı olmayanların ziyaretini 30 gün ile sınırlandırdı. Bu sayede Paskalya'da oluşan yoğunluğun bir nebze de olsa önüne geçilmeye çalışılıyor.
Yaklaşık yedi bin kişinin yaşadığı Paskalya adası, kuzeyindeki küçük bir kumsal dışında uçurumlarla çevrilidir. Pasifik Okyanusunun güneyinde yer alan Paskalya Adası, 163.6 kilometre karelik bir yüzölçümüne sahiptir. Adanın en yüksek noktası 507 metre yüksekliğindedir.
Yarı tropikal bir iklime sahip olan Paskalya adasında yıl boyunca hava oldukça sıcaktır. Bölgesel bir rüzgâr sistemi olan Passat Rüzgârları adada etkilidir. Yağışlar ortalama yıllık 1.150 milimetredir. Güney yarımkürede yer alan Paskalya Adası'nın en serin olduğu dönem Temmuz ve Ağustos aylarıdır.
17. yüzyıla kadar insan müdahalesi sonucu geçmişte ada bulunan palmiye ormanları yok olmuştur. Bilim insanları bundan dört yüzyıl öncesine kadar adanın sık palmiye ağalarıyla kaplı olduğu tezini savunmakta. Geçmişte 10 milyondan fazla ağacın tahrip edildiği tahmin edilmekte.
Paskalya Adası'nın geçmişte yaşadığı bu tahribatla oluşan erozyonu neticesinde bölgedeki insan nüfusu da azalmıştır. Palmiye ormanları, sürekli esen rüzgâra ve dolayısıyla kurumaya karşı, adadaki tarımı koruyordu. Ancak ağaçların kesilmesinden sonra bölge tarımsal vasfını da büyük oranda kaybetti.
Paskalya Adası'nı ilk gören Avrupalı denizci Edward Davis'tir. 1687 yılında çıktığı bir yolculukta Galapagos Adaları'ndan sonra buraya da gelen denizci, ufuk çizgisinde Paskalya Adası'nı görür ve burasının efsanelerde yer alan Güney Kıtası olduğunu düşünür. Ancak rotasından ayrılıp buraya ulaşamaz.
Adaya çıkan ilk Avrupalı ise 1722 yılında Hollandalı denizci Jakop Roggeveen'dir. Hollandalı denizci adaya çıktığında ertesi gün Paskalya olduğundan buraya Paskalya adını verir. 1770 yılında İspanyol komutan Don Felipe Gozales, Paskalya'ya çıkar ve adayı bir İspanyol toprağı haline getirir.
Başta Alman bilim insanları olmak üzere pek çok araştırmacı bölgede bulunan heykellerin gizemini araştırmak ve çözebilmek için zorlu yolculukların ardından Paskalya Adası'na ulaşmayı başarmıştır. Carl Friedrich Behrens'in ilk defa ada hakkında yazıklarının ardından 18. ve 19. yüzyıl boyunca çok sayıda araştırmacı adayı ziyaret eder.
Çok sayıdaki araştırmaya rağmen ne yazık ki bu gizemli heykellerin ne amaçla yapıldığı bilinmemektedir. Tam ne zaman yapıldığı da bilinmeyen heykellerin, 1000 ile 1600 yılları arasında Paskalya Adası'nda yaşayan yerli halk tarafından inşa edildiği bilinmektedir.
En uzun Moia heykeli Paro'dur ve yaklaşık 10 metre uzunluğa, 82 ton ağırlığa sahiptir. En ağır Moai ise 86 tondur ve tamamlanamamıştır. Eğer tamamlansaydı 21 metre uzunluğa ve 270 ton ağırlığa sahip olacağı tahmin edilmektedir. Heykeller adanın doğusundaki Rano Raraku yanardağının tüf ve taşlarından yontulmuştur. Ahu adı verilen platformlar üzerinde yerleşmiş heykeller, bakışları yerleşim bölgesini görecek şekilde yerleştirilmişlerdir.