20.04.2020 - 12:41 | Son Güncellenme:
Zürich'teyiz. Uçaktan indik, pasaport kontrolü, bagaj alımı derken arada bir de havalimanı trenine biniyoruz. Öyle şehir içi metrosu gibi değil, sade tasarımlı, şık, uzay mekiği gibi bir tren.. Üç dakikada bir geldiğinde milimetrik ayar ile olması gereken yerde durup olması gereken anda kapısını açıveriyor. Bu bir hoşgeldin mesajı. Küçük ama büyük bir mesaj.. Dakiklik, organizelik, mükemmellik.. Daha çok mesajı var İsviçre'nin.. Hadi hep birlikte Zürich' ten Lugano' ya bu küçük ve güzel ülkede kısa bir yolculuk yapalım, güzel köy ve kasabaları gezerken İsviçre'nin mesajlarının izini sürelim..
Dünyanın en nezih ve en gözde finans merkezlerinden biri olan Zürich'e ya uçakla gelir ve şehre inerken tren istasyonunun yanından geçersiniz ya da tren ile varır, tren istasyonunun içinden geçersiniz. Zürich'in her türlü zenginliği, ihtişamı, gizemli havası bir yana bir Bahnhof'u vardır (Tren Garı) bir de Bahnhofstraße'si (İstasyon Caddesi). Öyle gar deyip geçmeyin. Sıradan tren istasyonlarına benzemez. Yeme, içme, alışveriş; her türlü imkan var ve herşey çok kaliteli burada. Adeta şık bir yaşam merkezi.
Caddeye çıktığımızda İsviçre'ye Sanayi Devrimi'ni getiren Alfred Escher'in heykelini görürüz. Buradan itibaren göl kıyısına kadar tarihi şehir merkezinin içinden geçen İstasyon Caddesi'ni gezerken kendinizi Paris'te gibi hissedebilirsiniz.. Kalitesi ve şıklığı ile bir New York Fifth Avenue, Paris Champs Elysees ya da Singapur Orchard Caddesi neyse, İstasyon Caddesi odur Zürich'te.Eski bir Roma dönemi garnizonu üzerine kurulu olan tarihi şehir merkezinde tarihi kalıntılar da unutulmamış. Lindenhof bahçesine çıktığınızda bu gösterişli seyire Limmat nehri ve Zürich Gölü'nün huzurlu manzaraları da ekleniyor.
İsviçre' de dağların kızı Heidi ile zihnimizde yer etmiş yemyeşil çayırları, karlı tepeleri ve dağ eteklerine serpiştirilmiş minik köyleri görmek için çaba göstermek gerekmiyor. Çünkü Zürich' ten ayrılır ayrılmaz İsviçre' nin bu en güzel manzaraları hemen karşımıza çıkıverir. Devlet kırsal alanda yaşamayı ve tarım ile uğraşmayı teşvik ettiği için halkın büyük bir kısmı köy ve kasabalarda yaşıyor. Bu şekilde gıdada dışa bağımlılık azaltılırken şehirlerde aşırı kalabalık ta önlenmiş oluyor.
Dahası var. Karayolu ulaşımı teşvik edilmiyor, elektrik ile çalışan demiryolu ile şehir içi, şehir dışı en uzak noktalara, hatta dağ zirvelerine bile ulaşabiliyorsunuz. Böylece doğal kaynakları az, coğrafyası çetin İsviçre' de petrol ihtiyacı azalmış oluyor ve bu da ekonomide dışa bağımlılığı azaltan diğer bir faktör olarak dikkat çekiyor. Çevre kirliliğinin azaltılması da cabası.
Bir saatimizi yeşillikler, çayırlar ve uzaklardan bize göz kırpan Alp Dağları zirveleri arasında geçirdikten sonra şimdi muhteşem güzellikte bir şehre geldik. Burası Luzern. İsviçre'yi kuran en eski üç kantona (Urkantone) katılmış en eski kantonun başkenti.. Peki kanton nedir derseniz.. Meydanda toplanıp ne işin nasıl yapılacağına karar veren vatandaşların oluşturduğu bir birlik derim. Eski Yunan'dan İsviçre'ye ve bugüne direkt demokrasi yönteminin canlı tutulduğu idari birimler yani.. Artık çoğu yerde meydanda toplanılmıyor ama halk yönetime doğrudan katılabiliyor, imza toplayabiliyor, günlük konularda referandumlar yapılıyor.
Luzern'in ortasından nehir geçiyor. Önceki yazımda Tiflis' ten bahsetmiştim. Orada da böyleydi. Nehir ağzında kurulu şehrin bir de nehrin iki yakasını birleştirme ihtiyacı olurmuş. Ve işte Kappellbrücke.. Yani.. Kiliseye giden köprü.. Bir önceki fotoğrafta panoramik olarak gördüğümüz bu köprü 14. yüzyılda yapılmış. Dünyanın halen kullanılan en eski ahşap köprülerinden biri. Çatı içinde Luzern'in tarihçesini anlatan çok sayıda tablo bulunuyor.
Luzern şehir merkezinde bulunan Löwendenkmal (Aslan Anıtı) hem görülmeye değer güzellikte hem de İsviçre'nin Avrupa'nın merkezindeki özel konumu ile ilgili ipuçları veriyor. 1791 yılında Fransız Devrimi sırasında Fransa Kralı XVI.Louis'yi korumakla görevli İsviçreli muhafızlar çıkan bir ayaklanma sırasında görev başında hayatlarını kaybederler. Kurtulan iki muhafız ölen arkadaşları anısına bu heykeli yaptırmak üzere bağış toplar ve 1821 yılında heykelin tamamlanmasını sağlar. İsviçreli muhafızlar sonradan Napoleon için de çok yararlılık gösterirler. Bugün de Papa' yı canı pahasına koruma görevini üstlenen yine İsviçreli askerler arasından seçilen özel bir birliktir.
İsviçre' nin dağı çok.. Bu iyi mi kötü mü derseniz, ben ikisi de der ve İsviçreli bununla var olmuş diye açıklamaya devam ederim. Böyle olmasa İsviçre, İsviçre olamazmış. Zorluğu faydaya, ulaşılamazı ulaşılıra çevirmiş İsviçreliler. Fotoğraftaki teleferik aşağı inerken biz karşılığı ile yukarı çıkıyorduk. Aşağısı iki yüz, üç yüz metre değil bir kilometre uçurumdu ve bu telesiyej 1896 yılında yapılmıştı.. O günden beri savaş, kıtlık dememiş hizmet vermişti. Dağların arasında sıkışmış olmasına rağmen 13. yüzyıldan beri kesintisiz gelişen ve güçlenen bir ülkede bu imkansızı başarmak demek. İşte dünyaya etkileyici bir mesaj: Hayat her şeye rağmen devam eder. Engel tanımaz. Hayalleriniz her şeyin üstündedir. Yeter ki siz onlardan vazgeçmeyin. İmkansız yoktur, inanmak vardır.
Kuşların her ne kadar vahşi doğanın, uzak zirvelerin bir parçası da olsalar burada ziyaretçilerin vergi memuru olmayı öğrenmeleri uzun sürmemiş. Zürich' ten yola çıkıp bir saatlik yoldan sonra Luzern' e varıyor, sonra teleferik ile Pilatus dağı zirvesine ulaşıyorsunuz. Eşsiz doğa manzaraları başınızı döndürürken öğle yemeği saati de geliveriyor. Ama o ne? Alpendohle kuşu sizi bekliyor orada.. Zirvedeki ortağınız. Hayır diyebilir misiniz? Öyle güzel, havalı ve sempatik ki, diyemiyorsunuz. Ortaklığa onay veriyorsunuz.. Gitti öğlen atıştırmalığının yarısı.. Benden söylemesi. Ha derseniz ki yemeğimi paylaşmam, o zaman Türkiye' den simit götürün. Kabuldür, tecrübeyle sabittir.
Pilatus Dağı zirvesinden indikten sonra Vierwaldstädtersee (Dört Orman Kantonu Gölü) gezintisi bizleri bekliyor. Gemimiz Stadt Luzern 1928 yılı yapımı ve neredeyse yüz yıldır hizmet vermeyi sürdürüyor. Luzern ve Pilatus Dağı çevresinde gerçekleştirilen Goldene Fahrt (Altın Yolculuk) adındaki gezi programı ile bu dünyanın en eski ve hala en sağlam teleferik, feniküler, gemi ve trenleri ile tek bir bilet alarak muhteşem manzaralar eşliğinde yolculuk yapmak mümkün oluyor.
Luzern' den yola çıkıp Zug kantonunu da geçerek güneye doğru ilerlediğimizde Axenstraße rotası üzerinden St.Gotthard geçidine doğru yaklaşırız. Bu yol üzerinde bulunan Altdorf kasabası ünlü Wilhelm Tell (Giyom Tel) hikayesinin geçtiği yerdir. İsviçre' nin en eski kantonlarından biri olan Zug' ta yaşadığı rivayet edilen Giyom Tel Avusturya İmparatorluğu'na karşı bağımsızlık savaşının başlatılmasını sağlayan bir kahraman olarak canlandırılır.
St. Gotthard Geçidi'nin zirvesindeyiz. Romalılar döneminden beri sadece yaz aylarında dört beş ay kadar açık kalabilen bu geçidin altından geçen 16.9 kilometrelik St. Gotthard Tüneli 1980 yılında açıldı. O zamandan günümüze artık yılın her döneminde dağları aşmak mümkün oluyor. 2016 yılında açılan Gotthard Base Tüneli ise aynı amaçla ve sadece demiryolu taşımacılığı için hizmet veriyor ve tam 57 km. uzunluğunda. Biri dünyanın en uzun karayolu tüneli, diğeri de dünyanın en uzun demiryolu tüneli.
Alp Dağları' nın güneyine geçtiğimizde Ticino kantonuna ulaşıyoruz. Dik yokuştan indiğimizde vardığımız ilk kasaba olan Airolo' da manzara büyüleyici, Akdeniz ikliminin ılıman etkilerini hissetmeye başlıyoruz. Hava güneşli, renkler daha parlak ve artık İtalyanca konuşuyoruz.
Axenstrasse, Altdorf, Göschenen, Airolo ve Bellinzona' dan geçerek dünyalar güzeli Lugano' ya geldik. Ana dili İtalyanca olan, İtalya' nın en büyük şehri Milano' ya sadece bir saatlik mesafede bulunan ve İtalyan kültürü etkilerini her yönü ile hissettiğimiz Lugano' da halk Almanca ve İngilizce de konuşuyor. Eğitim seviyesi çok yüksek. Farklı ana diller konuşmaya ve farklı mezheplerden olmaya rağmen İsviçrelilik ruhu bütün halkın ortak değeridir.
85 ülke ve 600 civarı şehri görmüş bir kişi ve gezgin olarak Lugano'yu diğer gördüğüm ve sevdiğim şehirlerden ayrı tutarım. Burada doğa muhteşemdir, binalar, sokaklar, rıhtımlar pırıl pırıl tertemizdir. Doğa ve tarihi doku korunurken teknolojinin her türlü imkanı yaşama katılmıştır. İşte bir toprak yolu bile olmayan Gandria Köyü. Buraya sadece Lugano Gölü' nde işleyen tarihi gemilerden birine binerek gelmek mümkün. Sanki cennetten çıkmış gibi, sakin, sessiz ve çok güzel.. Diğer pek çok yerde olduğu gibi burası da özenle korunuyor ve yaşatılıyor.
Gemi ile Gandria' ya gittikten sonra feniküler ile Monte Bre' nin zirvesini keşfetmek isterseniz ödülünüz bu muhteşem manzara olacak. Rahat koltuğunuz, başınızın üstünde şemsiyeniz, hele bir de beyaz eldivenli garsonların servis ettiği kanepeler ve şampanyanız da hazır ise başka ne diyebilirsiniz? İşte Avrupa' nın Shangri- La' sı Lugano.. Ama keşfetmenin de sınırı yok değil mi? Öyleyse keşfetmeye devam.. Biraz dinlenip keyif yaptıktan sonra yolumuza devam ediyoruz.
Milano yolu üzerinde Lugano şehir merkezinden sadece on beş dakika uzaklıkta Melide kasabası yakınında bulunan Swissminiature İsviçre' de bulunan önemli eserlerin sergilendiği bir gezi parkı. Istanbul' da bulunan Miniatürk' ün İsviçre versiyonu fakat çok daha eski, 1959 yılında açılmış. Gerçek eserlere bulundukları yerlerde nasıl dağ manzaraları eşlik ediyorsa burada da parkın konumu bunu sağlayacak şekilde özel olarak seçilmiş. 130 tane esere çok sayıda tren, gemi ve teleferik eşlik ediyor. Ağaç ve çiçekler de Alp Dağları florasını yansıtacak şekilde seçilmiş. Keyifli bir gezinin ardından cafe, restaurant ve mağazaya uğramak ta mümkün.
Hayatımda gördüğüm en özel ve anlamlı düğüne bu küçük kilisede katıldım. Burası Lugano'ya on beş dakika mesafede bir kilise. Düğün sahipleri dini tören içi burayı, kutlama için ise Como'yu tercih ettiler.. Her detay incelikle düşünülmüş, muhteşem tasarlanmış ve coşkuyla sunulmuştu. Bizler de bu anları paylaşan özel misafirler olarak yaşamaya ve tanık olmaya layık görülen şanslı azınlık olduk, bu nezih mekanda ayrıcalıklı anlar yaşadık.
Lugano çevresinde görülebilecek diğer güzel kasabalar arasında Campione d'Italia, Ancona, ve Morcote de sayılabilir. Buradan güneye devam ettiğinizde ise Como Gölü, Bergamo ve Milano' ya bir saat civarı bir sürede ulaşabilirsiniz. Yol üzerinde manzaralı mola yerleri ve Avrupa' nın en büyük outletlerinden biri olan Fox City ilgi çekebilecek duraklar arasında. Como gölü kıyıları ise çok çeşitli gezi alternatifleri ile ayrı bir yazı konusu, ileri tarihlerde yazmaya gayret edeceğim. Corona günlerini evde geçirmeye devam ederken gezi bilgilerimizi ve güzel anılarımızı canlı tutmaya gayret ederken tekrar seyahat edebileceğimiz günleri ümitle ve sabırla bekliyoruz. Evde kalalım, sağlıklı kalalım.. Sevgilerimle..