25.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Defterdarlık verilerine göre İstanbul'da 300 eğlence merkezinde bir gecelik hasılat 420 milyar lira. Bu rakam hafta sonu için toplam 1 trilyona yakın. Özel günlerde gecelik hasılat 4 ile 6 trilyona çıkabiliyor. Bu mekânların en önemlileri Reina ile Laila'da hafta sonları bir gecede 150 milyara yakın ciro yapılabiliyor. Tüm eğlence mekânlarındaki aylık hasılat ise 15 trilyona ulaşıyor. Toplamda İstanbul'daki eğlence dünyasının yıllık hasılatı ise 200 trilyon olarak tahmin ediliyor.
Eğlence sektöründe faaliyet gösteren 100'e yakın işletmenin üyesi olduğu Turistik Restoran Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği'nin (TURYİD) Başkanı Erol Kaynar, 2000 yılında yapılan bir araştırmaya göre sektörde beş bin işyeri ve 15 bin çalışan olduğunu, bugün bu rakamın çok üzerine çıkıldığını belirtiyor. Kaynar, sektörün 100 milyon doların üzerinde bir hacim yarattığını tahmin ediyor.
Eğlence sektöründe yalnız ciro rekabeti yok. Bir de 'eğlence anlayışı'na dayanan tarz savaşları var. Kaynar'a göre eğlence trendi Laila, Reina tarzı büyük işletmelere doğru kayıyor. Bu görüşü 'markalaştık'larını belirten Park Şamdan, Laila ve Reina gibi mekânların patronları da paylaşıyor. Eğlence dünyasının bu 'ağır abileri' grubunda Hammam'ın sahibi Celal Çapa da yer alıyor. Kardeşi İzzet Çapa ise marjinal ve trendy (moda olan) mekânların yeni anlayışı temsil ettiğini savunan grubun en tanımış ismi. Sayıları giderek artan trendy mekânlarda marka olan, 'mekân' değil, işletmeci İzzet Çapa!
'Doğru sistemi kurdum'
Çapa, Laila gibi uzun soluklu bir yatırım yerine, trendlere göre her yıl yeni mekânlarla çıkıyor müşterisinin karşısına. 20 - 30 bin dolara açtığı mekânlarla daha küçük kitlelere hitap ediyor.
Çapa, "Fazlalık çağındayız. Normal AŞ iflas bayrağını çekti. Hantal yapılı işletmeciler maratonda yarışan 65'liklere benzeyecek. Dönem Delifişek AŞ'nin dönemi. Yıllarca zengin vampirler benim kanımı emdi. Sinerji yaratıp kullanılmak yerine bundan daha doğru bir sistem kurdum" diyor.
Milyon dolarlara varan harcamalarla mekân yaratanlar ise 'işletmeci' lafını duymak bile istemiyorlar. Celal Çapa, "İşletmeciler çok tehlikelidir. 'Ben mekânı doldururum, eğlendiririm' diye yatırımcıları bu işe ikna ederler. Zarar edince de çıkıp giderler" diye konuşuyor.
Ersoy Çetin ise işletmeciyi 'vergi ödemeyen, işçi çalıştırmayan kişiler' olarak tanımlıyor. "Mekânı manken, sanatçı, işadamı ve futbolculardan oluşan popüler kişilerlerle doldurur ama bunlardan para almaz ve işletme günün sonunda zarar eder" diyor.
Reina'nın patronu Koçaslan 'insanların birbirlerini görebildikleri bir sosyal kulüp' olmayı önemsediklerini belirtiyor. Koçaslan, "Hedef kitlemiz işalemi, yazarlar, çizerler, Türkiye'nin bürokrasisine, sanatına, ekonomisine, istihdamına katkıda bulunan insanlar. Bizi farklı kılan, markalaştıran işletme anlayışımız, ciddiyetimiz. Dünyada eğlencede bir markalaşma var. Türkiye de bu trende uydu. Ben maraton koşucusuyum. Uzun soluklu bir yatırım düşünürüm. Bir yatırım yapıp altı ay sonra çıkmam" diye konuşuyor.
Kendisini Boğaz'ın kucağına iyice bırakmış, gecenin yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışıyordu. Şehrin trafiğinden, gürültüsünden kopmuş, telaşsız bir şekilde akşamı bekliyordu.
Adı dillerdeydi. Gelir dağılımı ve sosyal bunalıma ilişkin tartışmalarda muhakkak anılıyordu. O, ağustos sabahı, Laila'da oturmuş, Türkiye'nin eğlence sektörünün önde gelen patronlarını beklerken, hakkındaki tartışmalar geçiyordu aklımdan... Şefik Öztek'in Laila'sında, Hammam'ın işletmecisi Celal Çapa, Park Şamdan'dan Ersoy Çetin, Sunset restoranlarının sahibi Barış Tansever toplandık.
Magazin sayfalarından eksik olmayan bu dört işadamı çok dertli görünüyor. Sohbete başlıyoruz. Laila'nın sahibi Şefik Öztek, kamuoyunda tanıtıldıkları gibi 'çok para kazanan, hep eğlenen ve sürekli vergi kaçıran kişiler' olmadıklarını söyleyerek giriyor söze ve rakamları sıralıyor:
"Laila'ya sezon başında 1 trilyon 650 milyar lira kira ödedim. İçindeki 7 restorandan ise 420 milyar civarında kira alıyorum. Açılışından bu yana 74 günde yaptığımız resmi ciro 1.5 trilyon. İşletme giderlerini, 175 kişinin sigortasını, maaşını düştüğümüzde kalan paranın olağanüstü boyutlarda olmadığı ortada. Ne var ki Maliyeciler kapımdan ayrılmıyor."
'Ben çalışıyorum görüntüsü'
Barış Tansever ise Maliye'nin popüler eğlence mekânlarını denetleyerek, basına 'Ben çalışıyorum' mesajı verdiği görüşünde. Eğlence sektörünün, itilip kakılması değil korunması gereken bir sektör olduğunu belirtiyor. Park Şamdan'ın sahibi Ersoy Çetin, eğlence sektörünün kazandığı her kuruşun yarısını devlete vergi olarak ödediğini belirtiyor. Çetin, "Hesapların yüzde 95'i kredi kartı ile ödenir. Vergi kaçırma şansımız sıfır" diyor. Mekânlarının hedef gösterilmesine kızıyorlar; "Bize ne Türkiye'nin sosyal durumundan? Bunu düzeltecek olan biz değiliz. Neden sorumlu olalım ki?"
'Para harcayan yok'
Eğlence sektöründe eski kârlı günlerin kalmadığı görüşündeler. Sektörün duayeni kabul edilen Celal Çapa, "Eskiden yaptığımız kârları bugün ciro olarak zor elde ediyoruz. Mekân sayısı azdı. Müşterimizi seçerdik, şimdi müşteri seçiyor, biz de kim gelirse kabul etmek zorundayız. Geri çevirmek gibi bir lüksümüz yok. Eli yüzü düzgün olsun, huzursuzluk yaratmasın, ölçü sadece bu" diyor.
Şefik Öztek ise, İstanbul'un eğlence kenti gibi pazarlanıp, hafta sonu eğlenmek için Barcelona, İbiza, Paris, Londra gibi kentlere giden paralı turistin getirilmesi gerektiğini belirtiyor. Öztek, "8 farklı restoranın çalıştığı Laila'da bir cumartesi 100 bin dolar total ciro hesaplanıyor ve olay çıkıyor. Oysa, İbiza'da sıradan bir gece klubü gecede 750 bin dolar ciro yapıyor. Türkiye'de patronlar dahil para harcayan bir kitle yok. Gecede 400 milyon lira harcayan var ama sayıları bini geçmeyen, baba parası yiyen çocuklar veya gösteriş yapmak isteyen işadamları. Yabancıları getirmek zorundayız" diye konuşuyor,
Cirolar bu yıl yükseldi
İşadamları geçen yıla oranla ciroların yüzde 30 civarında yükseldiğini belirtiyorlar. Bunun akla en yatkın açıklaması, kriz korkusunun aşılması... Ama işletmelerin eskisi gibi dolu olmadığını cuma - cumartesi akşamları dışında boş kaldığını ekliyorlar. Celal Çapa, "Çoğu piyasa kredisiyle ayakta duruyor. Kâr - zarar dengeleri şaşmış durumda" diyor.
Parası olanların bu sektörü magazin programlarındaki gibi parlak sanıp, 'işletmeci'lerin vaatlerine kanıp, yatırım yapmalarına kızıyorlar. Tepkilerinden anlaşılıyorki, milyon dolarlara varan paralar harcayıp eğlence mekânları yaratanlar, 'işletmeci' lafını duymak bile istemiyorlar.
Celal Çapa'nın işletmecilere bakışı şöyle: "Bu işten tek para kazananlar, işletmeciler adı altında geçinenler. Yani yatırım yapmayıp, mekânı doldurmak adına kâra ortak olanlar. İşletmeciler çok tehlikelidir. 'Ben mekânı doldururum, eğlendiririm' diye yatırımcıları bu işe ikna ederler. Zarar edince de çıkıp giderler."
Ersoy Çetin ise işletmecinin 'vergi ödemeyen, işçi çalıştırmayan, para harcamayıp, pazarlık gücünü sahip oldukları çevreden alan kişiler' olarak tanımlıyor. "Mekânı manken, sanatçı, işadamı ve futbolculardan oluşan popüler kişilerlerle doldurur ama bunlardan para almaz ve işletme günün sonunda zarar eder" diyor.
'10 bin kişiye hitap ediyor'
İstanbul'da bir hafta sonu gecesinde kaç kişinin dolaştığına ilişkin farklı tahminler yapılıyor. Sadece gelir düzeyi yüksek kişilerin gittiği restoran, bar ve kulüpleri (sayıları bini aşmıyor) hesaba kattığımızda 10 bin rakamı üzerinde uzlaşılıyor.
Eğlence işinde iki farklı tarz olduğu konusunda hemfikirler. Celal Çapa, eğlencede yeni trendin en az bin kişilik büyük mekânlar olduğunu, insanların toplu halde eğlenme ve kendini gösterme ihtiyacına yanıt verdiğini söylüyor.
İnsanların küçük, ismi ve markası sık sık değişen mekânlardan bıktığını belirtiyorlar.
Sabahın ilk ışıklarında soluğu Etiler'den Bebek'e inen yokuştaki Salopet Cafe'de aldık. İki gün öncesinden randevulaştığımız İzzet Çapa henüz ortalarda yok. Köşedeki masaya geçip beklemeye başladık. Az sonra Çapa, masamıza gelip oturdu. Neşeli bir şekilde "Biraz sonra size şov yapacağız" dedi. Telefonda bir sürprizi olacağını söylemişti ancak, birazdan anlatacağım bir şovu da beklemiyorduk doğrusu.
Biraz sonra Çapa'nın ekibi birer ikişer gelmeye başladı. Gelir gelmez de kafeteryanın üst katına çıktılar. İndiklerinde ise görüntü muhteşemdi. Hepsi 'ayrı telden çalıyor' denecek kıyafetler giymişti. Kimisinin üzerinde bornoz, kimisinin üzerinde şalvar vardı. Çapa da, üst kata çıkıp giyindiğinde fotoğraf çekimi için her şey hazırdı. Üzerine ceket ve kravat giyen Çapa, altında boxer şort geçirmişti.
Kahkahalarla gülüyorduk. Bütün ekip gülüyordu. Çapa, eğlendirmeyi gerçekten biliyor diye düşündüm. Belki de sabah saatlerinde sıkıcı olabilecek bir ekonomi röportajını, hazırladığı şovla eğlenceye çevirmişti.
Röportajı bir kaset dolusu lafla değil, bu şovla yaptı. O eğlence adamıydı ve 'hiç eğleneceğim yoktu' diyebileceğimiz bir pazartesi sabahında bizi ve ekibini eğlendirmeyi başarmıştı. Emre, Mustafa, Roze, Burak, Tunç, Seza, Tolga, Özgür, Bazi, Dodo ve İzzet Çapa yerlerini aldılar ve fotoğraf çekimi başladı.
Dodo'nun esprileri sayesinde çekim sırasında da inanılmaz eğlendik. Sıra röportaja geldiğinde masamıza geri dönerek başladık konuşmaya.
Çapa'ya önce eğlence sektöründe markalaşmanın önemini soruyoruz. "Tanrı bize büyük markaları bahşetmez. Büyük markalar yaratılır. Nefret de etseler grubumuz eğlence sektörünün enerji santralıdır. Donuk ve köhne bir şirketler topluluğu değildir. Büyük mekânlar için milyon dolarlık yatırımlar yapılıyor. Biz 20 - 30 bin dolarlık harcamalarla mekân açıyor ve kalıcı oluyoruz. Önemli olan cumartesi günleri doldurmak değil hafta arası da müşteri çekmek" diye cevaplıyor.
'Normal AŞ iflas etti'
İkinci sorumuz, 'Eğlencenin patronu kim? Yatırımcı mı, işletmeci mi?' "Yeni eğlence anlayışında patron öldü" diyerek cevaplıyor sorumuzu. Ve devam ediyor: "Her şeyi en iyi bildiğini öne süren bir lidere inanamayız artık. Eğlencede sayılara dayanan yönetim tarihe karıştı. Korkuya dayanan yönetim de işe yaramaz. Görev de öldü. Tepesinde görev tarifi yazılı kâğıt parçasının elimize tutuşturulmasına inanamayız artık. Yeni gerçeklikler daha fazla esneklik istiyor."
Eğlence sektöründe normalliğin insanı hiçbir yere götürmeyeceğini söyleyen Çapa, marjinal eğlence tarzına artan ilgiyi şöyle değerlendiriyor:
"Normal AŞ iflas bayrağını çekti. Normallik sadece başkaları gibi davranmaya benzer. Fazlalar dünyasında yenilik sunmada genellikle kıtlık çekiliyor. İşletmecilerin çoğu fareli köyün kavalcısındaki gibi birbirlerini izliyor. Oysa fazlalık çağındayız. Daha fazla seçenek, daha fazla eğlence, daha fazla korku. Kısacası daha fazla karmaşa. Karmaşa korkutucudur ama büyüleyicidir de. Birçok işletmecinin şişeden çıktığını biliyor ama bu kavrayışı eyleme dönüştürebilecek olan çok az. Körü körüne sadakat öldü. Müşteri dükkan dolaşıyor. Üyelik ortadan kalktı."
'Vampirler kanımı emdi'
Şu anda İzzet Çapa'ya bağlı yedi mekân var. Bunlardan bazıları çok kısa bir süre içinde hizmete girecek. Çapa'ya 'neden büyük ve tek mekân değil de, küçük ve yedi mekân?' diye soruyoruz. Bu soruya cevabı da şöyle:
"Yedi mekân açmak delice. İşte bu yüzden tek akıllı iş bu. Hantal yapılı işletmeciler yüksek topuklu ayakkabıları ve gece elbiseleri içinde maratonda yarışan 65'liklere benzeyecek. Dönem Delifişek AŞ'nin dönemi. Yaptığım en akıllı iş bu kadar deliyi biraraya toplamak. İzzet Çapa'ya bağlı bu mekânlara onları patron olarak atadım. Mekâna değil insana yatırım önemli. Bizim sistemde herkes parasını kazanır. Bir çeşit franchising gibi. İpler benim elimde ama onlar iç işlerinde özgür. Burada satılan İzzet Çapa markası. Bugüne kadar hep ortaklık yaptık. Yıllarca zengin vampirler benim kanımı emdi. Sinerji yaratıp kullanılmak yerine bundan daha doğru bir sistem kurdum."
Eski cirolar yok
Eğlence sektöründe işlerin kriz dönemine göre açıldığını söyleyen Çapa, "Eğlencede kârlılık düştü. Eski cirolar yok" diyor.
Eğlence için en fazla harcama yapan kesimin gençler olduğunu belirten Çapa, "3 bin müşterinin etrafında dönüyor bu pazar. Bunların çoğu da genç. Bu nedenle yeni eğlence çağında ele avuca sığmamak iyi. Eğer bir şeye dokunuyorsanız çok fazla değeri yok demektir. Sinerji şirket stratejisinin çirkin ve üvey evladıdır. Tam rekabetin yaşandığı, arz fazlasının bulunduğu eğlence sektöründe işletmeler birbirlerini takip etmekten başka bir şey yapmıyor. Ne demişler: 'Yıldızlar yıldızları cezbeder, miskinler de miskinleri...'"
Bir gemi güvertesi gibi. Her yer bembeyaz. Reina bu yaz bir gelin gibi süzülüyor Boğaz'ın içine. "Dekorasyonu her sezon yeniliyoruz" diyor Reina'nın sahibi Mehmet Koçaslan. Ona göre Reina artık bir simge ve bir marka.
Reina'nın kısa özgeçmişini şöyle anlatıyor:
"Bu yıl ikinci senemiz. 2001 kışında açtık. O yıl patlama yaptı. Sürekli dekorasyon yenilemesi yapıyoruz. Birkaç yüz bin dolar harcıyoruz yenileme yatırımlarına. Toplumumuz çok çabuk tüketiyor. Şu anda dokuz restoran ve bir kafeterya olmak üzere on ayrı bölümümüz var. İşletmelerle birlikte 500 kişi istihdam ediyoruz.".
Reina'nın insanların birbirini görebildikleri bir sosyal kulüp haline geldiğini söyleyen Koçaslan şöyle devam ediyor:
"Çok iyi biliyorum ki burada işadamları milyonlarca dolarlık ihracat bağlantıları, iş anlaşmaları yapıyorlar. Reina'ya gelenler arasında işadamları, sanatçılar, bürokratlar, paşalar var. Hepsi, konuklarını göğüslerini gere gere burada ağırlayabiliyorlar. Hedef kitlemiz iş âlemi, yazarlar, çizerler, Türkiye'nin bürokrasisine, sanatına, ekonomisine, istihdamına katkıda bulunan insanlar. Reina kulüp konusunda çok başarılı. Herkes her yere gider ama Reina'ya uğramadan hiçbir yere gitmez. Sloganımız bu. Bizi farklı kılan, markalaştıran işletme anlayışımız, ciddiyetimiz. Ben "Tek Tek" adlı parçayı çalmam demiyorum. Çaldığımız zaman yüzlerce kişi sıçrıyor havaya ve oynamaya başlıyor. En bildiğiniz entelektüel burjuva da, sosyete de hepsi çıkıp oynuyor."
'Maraton koşucusuyum'
Türk eğlence sektörünün markalaşmaya başladığını belirten Koçaslan, "Dünyada eğlencede bir markalaşma var. Türkiye de bu trende uydu. Ben maraton koşucusuyum. Uzun soluklu bir yatırım düşünürüm. Dört mekânım daha var. Bir yatırım yapıp altı ay sonra bu yatırımdan çıkmam. Böylesi de doğru değil. Yine de sektörde arz fazlası yaşanıyor. Herkes bu işe yatırım yapmaya çalışıyor. Tabi ki yatırım yapılsın ancak daha bilinçli adımların atılması gerekiyor" diyor.
Bu yıl Reina'ya gelen turistlerin sayısının yükseldiğini kaydeden Koçaslan, şöyle devam ediyor: "Yabancı konukların sayısında yüzde 30 artış var. Reina bu sene dünya jet sosyetesinin tercihi oldu. Dünyada sabaha kadar uyumayan iki şehir var Birisi New York diğeri İstanbul. Biz de trendleri takip ediyoruz. Önemli olan dünya jet sosyetesini buraya çekmek. Onları takip eden milyonerler var. Böylece onları da çekmiş oluruz. Beraberinde Türkiye'nin de tanıtımı yapılmış olur."
'Ciro 20 milyar da olur 120 de'
Eğlence mekânlarına yapılan eleştirileri haksız bulan Koçaslan, sektörde söylendiği gibi büyük ciroların yapılmadığına dikkat çekiyor.
Koçaslan, "Müşterinin en fazla olduğu günler cuma ve cumartesi günleridir. Pazar, pazartesi ölü günlerimiz. Reina'nın içindeki tüm işletmeler olarak toplam 20 milyar ciro yaptığımız da oluyor, 120 milyar yaptığımız da. Hafta içi bir yapıyorsak, hafta sonu sekize çıkıyor. Hafta sonu kazandığımız hafta içi yaptığımız masrafları karşılıyor" diyor.
Bir arada eğlence
Underground kulüp sayısında artış yaşandığını da söyleyen Koçaslan, "Bu dünyadakiyle paralel bir gelişme. Dünyada da bu kulüplerin sayısında artış yaşanıyor. Bu yıl insanlar birarada eğlenmeyi tercih ediyorlar. Localarda eğlenmek istiyorlar. Birbirine yakın olmak istiyorlar. Gruplar halinde geliyorlar" diye konuşuyor.
BUSINESS
Eğlence baronlarının 200 trilyonluk rekabeti
Ruslar ilgimi çekiyor
'Tuhaf' işler yaptı, işçileri isim taktı: Hacı Fellını
Onun işi satmak
'Bana ne'cilik
Bilgisayarınız bozulunca kapıya ambülansla geliyor
Kot diye başlayıp küt diye dünya pazarına girdik...
Bir yılda 6.7 milyon Mavi sattı
Bavul ticareti ile büyüdü, 'En Büyük 500'e girdi
Yurtdışında 50 mağazası var
Yediden yetmişe herkes seri üretim güzellik peşinde
'Asil' adı Allium Sativum!
Rüzgârlı Sokak'ın hikâyesi
İlk iş dersini TÜBİTAK'tan İsmet Hanım verdi
Güzelliğin kaç para eder, bu ayakların olmasa?
İşi gücü para
Sekiz taksitle İstiklal Madalyası satıyorlar
İşe her gün özgür gel (parmak arası terlik hariç)