30.01.2023 - 03:33 | Son Güncellenme:
Çok az mimar, geçtiğimiz günlerde 91 yaşında hayata gözlerini yuman Japon mimar Arata Isozaki kadar çok yönlü ve kalıcı olabilmeyi başarabildi. High-tech’ten vernakülere, organik mimarlıktan Brütalizm’e geniş bir yelpazede, heterojen bir yapı skalası ortaya koyan mimar, çeşitli ölçek ve tipolojilerde çok sayıda ülkede eser bıraktı. Sürekli bir arayış içinde olan, yeni fikirler ortaya koymaktan korkmayan mimarisi, sadece mimarlık alanında değil, felsefe, tarih, teori ve kültüre yönelik derinlemesine bir anlayışa dayanıyordu. Kariyeri boyunca pek çok farklı mimari yaklaşımı yenilikçi bir dille yorumlayan Isozaki tek bir üslup etiketiyle kategorize edilmesi imkansız bir mimardı. 1931 yılında Japonya’nın Ōita kentinde doğan Isozaki, II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı olaylarının ardından ülkesinin yeniden yapılaşma ortamında kariyerine başladı. Mimar olmasının yanı sıra aynı zamanda bir teorisyen, kent plancısı ve öğretim görevlisi olan Isozaki’nin mimarlığa ilgisi çocukluk yıllarında yaşadığı trajik olaylara dayanıyordu. II. Dünya Savaşı’nı yaşayan ve Hiroşima’nın yok ettiği patlamanın merkezine yakın bir yerde büyüyen Isozaki, mimarlıkla ilk kez kentlerin tamamen harabeye döndüğü, yapıların yerle bir olduğu sıfır noktasında tanıştı. Bir kentin sıfırdan mimarlık yoluyla nasıl inşa edilebileceğine dair teoriler üreten Isozaki’nin mimari yaklaşımını kuşkusuz, aldığı mimarlık eğitiminden sonra yanında çalıştığı Kenzo Tange’nin fikirleri de oldukça etkiledi. Kentle ilgili çalışmalarından en bilineni, 1962 yılında Tokyo’nun Shinjuku bölgesi için ürettiği, dönemin metabolizm akımından etkilenen ve kentin metamorfozu fikrine dayanan “Havadaki Şehir” projesiydi. Hayli fütüristik olan bu proje, savaş sonrası yıkılan Japon kentlerinin yeniden planlanmasına çözüm arar nitelikteydi. Her zaman küresel bir bakış açısına sahip olan Isozaki, ülkesi dışında da projeler inşa eden ilk Japon mimarlardan biriydi: “Dünyayı kendi gözlerimle görmek istedim, bu yüzden otuz yaşına girmeden en az on kez dünyayı dolaştım. İnsanların hayatlarını farklı yerlerde hissetmek istedim. Japonya içinde sıklıkla gezdim. Bunun yanı sıra İslam dünyasını, Çin’in dağlık bölgelerindeki köyleri, Güneydoğu Asya’yı ve Amerika’nın metropol şehirlerini dolaştım. Bunları yapmak için hep bir fırsat yakalamaya çalıştım ve bu sayede “Mimarlık nedir?” diye sorgulamaya devam ettim.” Bulunduğu yerle ve zamanla ilişkilenen, ihtiyaca göre ve değişime açık bir yaklaşımla şekillendirdiği yapıları geometrik olarak sade ve basit gibi görünse de teorilerle doluydu. Her yapının kendi bağlamından doğan spesifik çözümleri olduğunu ileri süren mimar, her zaman mimarlığın sadece bina tasarlamaktan öte, derin bir teorisinin olduğuna inandı. “Seslerin arasında boşluklar, sessizlikler vardır. Nesneler arasında da boşluklar vardır. Tek başına zaman ve mekan yoktur, “Ma” (boşluk) vardır. Mekan önemlidir ancak mekanlar arasındaki boşluk daha önemlidir” diyen Isozaki, bu cümleleriyle mimarlık anlayışını özetliyordu. 7. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Japon mimarlık tarihindeki önemli olayları, binaları ve kültürel bağlamları ile örnekleyerek ele aldığı “Japan-ness in Architecture” isimli kitabıyla geniş kitlelere ulaştıran Arata Isozaki 2019 yılında 46. Pritzker Ödülü’ne layık görüldü. Ödül jürisi, mimarı şu kelimelerle tanımlıyordu: “Mimarlık tarihi ve teorisi konusunda geniş bilgi birikimine sahip olan ve Avangard bir yaklaşımı benimseyen Isozaki, hiçbir zaman yalnızca statükoyu kopya etmedi, onun anlamlı bir mimarlık arayışı bugüne kadar hep binalarına yansıdı. O, mimarlıkta stilistik kategorilere meydan okuyan, sürekli gelişen, her zaman taze ve canlı bir anlayış benimsedi.”
Çağdaş Sanat Müzesi, Los Angeles
Arata Isozaki Çağdaş Sanat Müzesi'ni 1987 yılında, Los Angeles'ta teraslı bir avlu etrafında çözümlemiş. Bu postmodern yapının tüm hacimleri altın oran ve ying-yang felsefesinin pozitif ve negatif mekan kompozisyonuyla kurgulanmış. Müzenin büyük bir kısmı ise sokak kotunun altında konumlandırılmış. Müze, cephelerinde kullanılan kırmızı kumtaşı malzeme ile birlikte Bunker Hill bölgesinin çelik ve cam cepheli yüksek katlı yapılarıyla adeta kontrast yaratıyor. Yapının tamamı, soyut geometrik formlarla biçimlendirilmiş. Avlunun etrafına yerleştirilen sanat galerileri ve diğer mekanlar lineer veya piramit formlu tepe pencereleriyle aydınlatılmış. Yapının yarım silindir şeklindeki çatısıyla dikkat çeken kısmı ise yönetim birimlerine ve ofis mekanlarına ev sahipliği yapıyor.
Isozaki’nin Katar kültüründe önemli yeri olan ve yedinci cennetin sonunu simgelediğine inanılan kutsal Sidra ağaçlarından ilham aldığı çarpıcı görünümlü ikonik yapı, Katar’ın Doha kentinde bulunuyor. 2011 yılında tamamlanan yapının en dikkat çekici kısmı kuşkusuz cephesinde bulunan iç içe geçmiş ağaç görünümlü taşıyıcı elemanları. İnsanların ağaç dalları altında toplandığı bir bilgi ve öğrenme mekanı yaratma metaforuyla oluşturulan bu sembolik taşıyıcılar aynı zamanda teras çatının kanopi şeklinde dışarı doğru uzayan döşemesini destekliyor. Sergiler, tiyatrolar, konferanslar, kongreler, yerel ve uluslararası müzik ve sanat festivalleri ve çeşitli gösterilere ev sahipliği yapan bu çok amaçlı merkez, 4 bin kişilik konferans salonu, dokuz sergi salonu, üç oditoryum ve çok sayıda esnek toplanma mekanına sahip.
Japonya’nın Gunma Bölgesi’nde yer alan Modern Sanat Müzesi, mimarın “Ma” felsefesiyle bütünleştirdiği “boşluk” kavramını en iyi yansıtan örneklerinden. Yapımı 1974 yılında tamamlanan müzeye daha sonraki yıllarda, orijinal geometrik yapısı bozulmadan, restoran ve çağdaş sanat galerisi gibi mekanlar eklenmiş. Küp formundaki yapı, ana dikdörtgen bir omurga ve iki çıkıntı koldan oluşuyor. Bu küp sistemi yapının lobi ve galeri gibi iç mekanlarından, küpün saf geometrisini boşluğa aksettiren yansıtma havuzu gibi dış mekanlarına kadar uzanıyor. Müzenin kübik çerçevesi iç mekanları Gunma-no-mori Park’ın peyzajından ayırarak, insanları bulundukları yerden soyutlayıp sanata döndürüyor. Isozaki, müze yapılarının ilki olan bu minimalist tasarımda müzenin kendisini nötralize ederek, mimarlığın sanat eserlerinin önüne geçmesini engellemiş.
Titanyum panellerden oluşan üçlü spiral formuyla DNA sarmalını andıran, 100 metre yüksekliğindeki Mito Sanat Kulesi, Japonya’nın Mito kentinin kuruluşunun 100. yılını simgeliyor. 1990 yılında Isozaki tarafından, tetrahedronların (düzgün dörtyüzlü) kompozisyonuyla oluşturulan anıtsal seyir kulesi, 680 kişilik bir konser salonu, tiyatro, modern sanat galerisi, iki katlı konferans salonu, kafe ve müze satış birimi gibi mekanları bünyesinde barındıran Mito Sanat Kompleksi’nin bir parçası. Isozaki’nin sürekli gelişen, yenilikçi mimari arayışının bir ürünü olan bu sembolik kule, diğer metallere göre daha hafif, korozyon ve hava koşullarına karşı oldukça dirençli olan titanyum malzemesinden yapıldı. Titanyumun binalarda yeni yeni kullanılmaya başlandığı yıllarda oluşturulan yapı, taşıyıcı sistemi, strüktürel özellikleri, formu ve malzeme kullanımıyla dikkat çekiyor.
Japonya’nın Nara kentinde bulunan Isozaki’nin tasarladığı çok amaçlı salon, kentin tarihi ızgara planı boyunca uzanan devasa büyüklükte bir elipsten oluşuyor. 1992 yılında kentin kuruluşunun 100. yılı anısına açılan, aralarında Hans Hollein, Tadao Ando, Mario Botta, James Stirling, Richard Meier gibi önemli mimarların proje önerilerinin de bulunduğu uluslararası bir yarışmayı kazanan Isozaki’nin önerisi, 1999 yılında uygulandı. Isozaki, gri seramik ve çinko kaplı bu devasa kıvrımlı yapıda, Japonya'da tarihi ve kültürel açıdan oldukça önemli bir yere sahip, aynı zamanda ilk başkent olan Nara kentinin ünlü Todaiji tapınaklarının çatısından esinlendi. İç mekanları çeşitli etkinliklere, kongre ve konferanslara uyum sağlayacak şekilde çok yönlü olarak tasarlanan yapının cam konser salonu, binanın prekast beton kabuğunun içine kristal bir kutu şeklinde yerleştirildi.
2011’de Japonya’da büyük bir yıkıma ve can kaybına sebep olan deprem ve tsunami felaketinden iki yıl sonra, Isozaki’nin sanatçı Anish Kapoor ile birlikte, felaketten etkilenen bölgelerde kurulmak üzere tasarladığı, dünyanın ilk şişme ve mobil konser salonu Ark Nova, Kapoor'un Paris'te gerçekleştirdiği sergide bulunan Leviathan heykel serisinden ilham alıyor. Konser salonu yapıldığı yıl, müziğin ve sanatın insanlara zor zamanlarda bile umut vadeden gücünden yararlanarak, bölge insanının yaşadığı kötü olayları atlatmasına yardımcı olabilmek ve bölgenin bir an önce normale dönmesini sağlamak amacıyla kuruldu. Plastik, esnek membrandan yapılmış olan strüktürü, çabucak sökülüp takılabilecek şekilde tasarlandı. Dev balon 2 saat içinde şişirilerek 500 ila 700 kişi kapasiteli bir konser salonuna ve aynı zamanda bir sanat objesine dönüşüyor.