30.05.2023 - 13:37 | Son Güncellenme:
Fatma G. Kabasakallı
SHURA Enerji Dönüşüm Merkezinin Direktörü Alkım Bağ Güllü, hazırladıkları ve ilk defa Milliyet Enerji’de yayınlanan raporun, rüzgar ve güneşin toplam kurulu gücü iki katına çıksaydı, ithalat ve piyasa maliyetinde büyük düşüşler sağlanacağını ortaya koyduğunu belirtti. Güllü, 2022 yılı için elektrik üretimi kaynaklı emisyonlarda da yaklaşık yüzde 21 düşüş kaydedilebileceğinin görüldüğünü açıklarken, yatırımların hız kazanması için anlattığı formülde, “serbest piyasa koşullarını sağlamlaştırmak, maliyet bazlı fiyatlandırma ve öngörülebilirlik” ilk sıralarda yer aldı.
Sizce elektrik piyasasına dair raporunuzun en kritik sonucu nedir?
Raporda, rüzgar ve güneşin toplam kurulu gücü günümüz mertebesinin iki katı kadar gerçekleştiği senaryoda, piyasa takas fiyatı ve YEKDEM birim maliyetinin toplamı olan piyasa maliyeti, 2022 yılı için gerçekleşen değerden yaklaşık yüzde 25 daha düşük bir seviyeye gelerek, 1.699 TL/MWh dolaylarında gerçekleştiği görüldü. Bu bağlamda, elektrik fiyatlarındaki düşüşe paralel olarak enflasyonun da kısmen azalması gibi, ülke ekonomisine pozitif etkileri doğrudan görebilirdik.
10 milyar dolarlık kazanım
Bununla birlikte, rüzgar ve güneş kurulu kapasitesi artışı ile birlikte, ithal yakıt maliyetlerinde de önemli bir düşüş olacağını görmekteyiz. 2022 yılı için hesaplanan tahmini ithal yakıt maliyetleri ile rüzgar ve güneş kapasitesinin yüksek olduğu senaryo karşılaştırıldığında, yaklaşık 10 milyar ABD doları seviyesinde bir kazanım gerçekleşeceğini öngörüyoruz. Rapordaki bir diğer önemli sonuç ise elektrik üretimi kaynaklı sera gazı emisyonlarında gerçekleşen düşüş oldu. 2022 yılı için elektrik üretimi kaynaklı gerçekleşmesi öngörülen emisyon miktarı yaklaşık 148,6 mt CO2e seviyesindeyken, rüzgar ve güneşin fazla olduğu durumda yüzde 21’lik bir düşüş meydana geliyor ve emisyon miktarı 116,8 mt CO2e düzeyine düşüyor. Dolayısıyla, rüzgar ve güneş kurulu gücündeki bu artış, bir yandan elektrik fiyatları ve piyasa maliyetini düşürürken, bir yandan da enerji ithalat maliyetini azaltmakta, ayrıca iklim değişikliğine neden olan karbon emisyonlarının azaltılmasına katkıda bulunmaktadır.
Öngörülebilirlik esas
Güneş ve rüzgar enerji kaynaklarının sisteme daha fazla entegre edilmesi birçok etkene bağlıdır. Bu etkenlerin arasında uygulanan politikalar olduğu kadar, yatırımcıların bu alandaki iştahları da belirleyici oluyor. Bazen bu iştah çok olsa da çeşitli sebeplerle bu yatırımlar gerçekleşemiyor. Yatırımcı tarafında maliyet bazlı, öngörülebilir ve güvenilir piyasa koşullarının sağlanması, enerji dönüşümünün gerektirdiği yatırımların gereken hızda yapılabilmesi için son derece önemli. Bu noktada, finansmana erişim için gerekli politikaların hayata geçirilmesi ve özellikle temiz teknolojiler için sağlanacak teşvikler çok önemli. Bazen yatırımların yavaşlaması, bağlantı kapasitelerinin istenilenden daha düşük bir seviyede tahsis edilmesinden de kaynaklanabiliyor. İletim ve dağıtım ayağında, elektrik şebekesinin güçlendirilmesi, esnekliğinin artırılması ve dijitalleşmesi daha fazla yenilenebilir enerji entegrasyonu için kilit önem taşıyor. Dağıtım şebekesi seviyesinden sisteme bağlanan dağıtık üretim sistemleri, talep tarafı katılımı, sayaç arkası depolama sistemleri ve elektrikli araçların sunduğu esnek yükler gibi, çeşitli dağıtık enerji kaynaklarının izlenebilir ve yönetilebilir olması da gerekli. Tüm bunların yanında, bu kaynakların tüm sisteme etkilerinin değerlendirildiği bütüncül politikalara ihtiyacımız olacak.
Elektrik üretimi amaçlı ithal yakıt maliyeti 18,6 milyar dolar iken, iki farklı senaryo arasındaki fark 12,7 milyar dolar ve bu miktar yenilenebilir enerjiyle ülkede kalabilir görünüyor. Peki, “Rüzgar ve Güneşin Fazla Olduğu Senaryo’da bu miktarın ne kadarı yenilenebilir enerji sektörüne harcanmalı sizce? Bir başka deyişle, Rüzgar ve Güneşin Fazla Olduğu Senaryo projeksiyonunda ortalama ne büyüklükte bir yatırımdan bahsedebiliriz?
Rüzgar ve güneşin fazla olduğu senaryoda hem rüzgar ve hem güneş enerjisi kurulu gücünün her biri 20 GW’dan fazla kapasiteye ulaşarak, toplamda yaklaşık 43 GW seviyesinde bir kapasiteye sahip olmaktadır. Bu durum, 2023 yılının Nisan ayı sonunda açıklanan güneş ve rüzgar kurulu güç toplamının yaklaşık iki katı. Eğer bu ilave kapasite artışı gerçekleşmiş olsaydı, yatırım maliyeti yaklaşık 17-18 milyar dolar seviyesinde olurdu. Sistemde rüzgar ve güneşin olmadığı bir durumda, aynı düzeyde üretimi sağlayacak ilave fosil yakıtlı santral kapasitesi kurulumu için ise, yaklaşık 12-13 milyar dolarlık bir yatırım gerekecektir
Ekstra 8 milyar dolar yatırım
Buna ilave olarak, iki farklı senaryo arasında oluşan 12,7 milyar dolarlık ithal yakıt maliyeti de eklenecektir. Yeni yapılacak tesislerin yatırım maliyetlerini ve ithal yakıt maliyetlerini dikkate aldığımızda, rüzgar ve güneşin olduğu senaryoda 2022 yılı için 7-8 milyar dolarlık ülke ekonomisine katkı sağlanmış olurdu. Hayata geçirilen bu yenilenebilir enerji yatırımları yıldan yıla hem piyasa maliyetini azaltarak hem de ithalat harcamalarını azaltarak ülke ekonomisine katkı sağlamaya devam edecektir.
Desteksiz de yatırım yapılabilir
Rüzgar ve güneşte kamu desteği hala gerekli mi?
Bilindiği üzere, YEKDEM maliyeti 2022 yılının çoğu ayında sıfırın altında çıktı. Bu durum özetle, yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen desteğin, piyasada oluşan takas fiyatlarının altında kalması anlamına geliyor. Bir başka deyişle, yenilenebilir enerji kaynakları desteksiz serbest piyasa koşullarında yatırım yapılabilir seviyeye gelmiştir. Toplam bütçesel maliyet hesapları daha kapsamlı analizleri geretiriyor, fakat, genel bir yaklaşımla, daha öncede belirtildiği üzere 2022 yılı için Türkiye ekonomisine yıllık yaklaşık 7-8 milyar dolar seviyesinde bir katkı sağlanabilirdi. Bu hesaplamaya fosil yakıt sübvansiyon maliyeti dahil değil. Bütüncül bir şekilde düşünüldüğünde, yenilenebilir enerji kapasitesindeki artış, sosyo-ekonomik, çevresel ve toplum sağlığı maliyetlerini de düşürecektir.
Tavan fiyat geçici düşünülmeli
Senaryolarda sübvansiyon miktarlarını değerlendirdiğinizde, Avrupa ülkelerinin enerji krizi nedeniyle sağladığı desteklerle kıyasladığınızda nasıl bir fark ya da benzerlik ortaya çıkıyor?
Enerji krizinden bağımsız olarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının gelişiminde birçok ülke farklı destek mekanizmaları uyguladı. Bu mekanizmalar, yenilenebilir enerji kaynaklarının gelişimini hızlandırdı diyebiliriz. Günümüzde ise destek ihtiyacının azaldığını hatta maliyet bazlı ve öngörülebilir piyasa koşulları sağlandığı takdirde desteğe gerek kalmadığını görüyoruz. Tam tersine, enerji krizi döneminde ülkemiz de dahil bazı ülkeler elektrik fiyatlarına sınırlama getirmek ve son tüketicileri koruma amaçlı kaynak bazında tavan fiyat uygulamasına başladı. Yenilenebilir enerji kaynaklarının sıfıra yakın marjinal maliyeti olması sebebiyle, kaynak bazında en düşük satış tavan fiyatı bu kaynaklara uygulandı. Bu elbette geçici bir durum olarak düşünülmeli. Aksi takdirde, orta ve uzun dönemde yatırımların önüne geçecek bir uygulama olacaktır.
Bir tarafta kamunun yenilenebilire alım garantileri ve destekleri ile diğer yanda, sizin senaryonuzda göre yenilenebilirdeki düşük sübvansiyonları karşılaştırdığınızda, anlamlı bir fark çıkıyor mu?
Önümüzdeki süreçte, kamunun, yenilenebilir enerji kaynaklarını alım garantisiyle desteklemesine gerek kalmayabilir. Bunun temel sebebi, yenilenebilir enerji teknoloji maliyetlerindeki hızlı düşüş ve bu kaynakların diğer kaynaklara kıyasla daha rekabetçi olmalarıdır. Öte yandan yenilenebilir enerji projeleri uzun vadeli kredi gerektiren yatırımlardır, dolayısıyla gerekli finansmana erişim ve yenilenebilir enerji yatırımlarının hızlandırılması için bazı noktalarda kamunun desteği önemli. Bununla birlikte, eğer serbest piyasa koşullarını sağlamlaştırır, maliyet bazlı fiyatlandırma ile öngörülebilirliği artırabilirsek, kamu desteğine gerek kalmadan yatırımlar kendiliğinden hız kazanacaktır.
Dış ticaret açığının yüzde 74’ü kapanabilir
Bununla birlikte, 2022 yılındaki durumdan yola çıkarak, eğer hedeflenen yenilenebilir enerji kaynağı entegrasyonu sağlanır ve ithal fosil yakıtların elektrik üretimindeki payları düşerse, 2022 yılı toplam dış ticaret açığının yaklaşık yüzde 74’ünü oluşturan enerji kaynaklı dış ticaret açığının hızla azalması sağlanacaktır. Ayrıca yenilenebilir enerji, elektrik piyasasındaki piyasa takas fiyatlarını da düşürecektir. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisinde önemli kazanımlar olacağını söyleyebiliriz.