EkonomiGÜNEYDOĞU 1947

GÜNEYDOĞU 1947

16.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bundan tam 53 yıl önce Maliye Müfettişi Burhan Ulutan'ın devletin üst kademelerine sunmak için hazırladığı Güneydoğu Rapor, o günden bugüne çok fazla şeyin değişmediğini ortaya koyuyor

GÜNEYDOĞU 1947




Kimine göre, "Güneydoğu Sorunu", kimine göre "Kürt Sorunu" olarak adlandırılan konu hakkında, terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan'ın doğumundan iki yıl, PKK'nın kurulmasından da 32 yıl önce hazırlanan raporla devletin uyarıldığı ortaya çıktı. 1947 yılının Mayıs ayında Güneydoğu Anadolu illerinde teftiş için giden ve dört ay incelemelerde bulunan 32 yaşındaki Maliye Müfettişi Burhan Ulutan'ın hazırladığı, 'Cenup - Şark Anadolu Hakkında Bazı Notlar' başlığı ve 'Gizli ve Zata Mahsus" raporda, halkın yaşadığı sefalet ile aşiret ağaları ve jandarmadan gördüğü baskılar anlatıldı. 15 Eylül 1947 tarihli rapor, Türkiye'nin nasıl bir tehdit ile karşı karşıya kalabileceğinin de o günden ipuçlarını verdi.
İran ve Irak sınırlarındaki köyler ile Şemdinli, Hakkari ve Van'da incelemeler yapan Ulutan gördüklerini Türkiye'nin ilk "Güneydoğu Raporu" olarak Teftiş Kurulu'na bildirdi. Raporda, köy evlerinin tepelerinde küçük bir delikten başka ışık ve hava girecek yeri olmayan ve toprak altına gömülmüş barınaklardan oluştuğu, yiyecek olarak yabani sarımsakla yapılmış "otlu peynir" ile darıdan başka birşeylerinin bulunmadığı anlatıldı.

Genelkurmay bile şaşırdı

Bugün 85 yaşında olan ve halen Suadiye'de oturan Burhaneddin Ulutan, raporun Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu'nun o dönemdeki başkanı tarafından sümenaltı edildiğini belirtirken şunları anlatıyor:
"Teftiş Kurulu başkanı mütareke yıllarında Kürt Teali Cemiyeti üyesi olmuş, yardımcısı da Diyarbakırlı bir aşiret ailesinden, raporu bakana ulaştırmamışlar. 1996 yılında bir bankacı dostum evraklarımın arasında raporu buldu okuyunca bunu Genelkurmay'a, hükümete ve milletvekillerine dağıttı. 1996 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı yaveri bir albay aracılığı ile benden bilgi aldı. 'Bu raporla o zaman ilgilenilmedi mi?' gibi konuların üzerinde durduk. O zaman Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'de '50 yıl önce bu mesele ortaya konmuş, o zaman önlem alınsaydı, bugünleri yaşamazdık' dedi."

Aydın Mederes'ın ızdırabı

Ve Ulutan konuyla ilgili yıllardır kimseye bahsetmediği bir anısını ilk kez açıklarken, yine sesi titriyordu:
"1953 yılının sonbaharında Adnan Menderes ile Celal Bayar 10 günlük bir Güneydoğu Anadolu gezisi yaptılar. Döndüklerinin ertesi günü Başbakanlık binasındaki Bakanlar Kurulu Odası'nda birkaç bakanla birlikte oturuyorlar. Ben de Hasan Polatkan'la odaya girdim. Adnan Menderes gezi ile ilgili izlenimlerini anlatıyordu. 'Kardeşlerimiz oralarda toprak altında taş kovuklarında yoksul sefil yaşarken, memleketi idare ediyoruz diye nasıl öğünebiliriz." diye konuşurken, gözlerimden yaş geliyordu. Hasan Polatkan'ın arkasına saklandım ama Menderes beni gördü.
'Burhan' dedi: 'Hepimizin hüngür hüngür ağlaması lazım oradaki facia karşısında.' Bakanlar orada ama ben de ukalalık olur diye rapordan sözetmedim. Size bir kopyasını vereyim diyemedim. Ama ondan sonra Güneydoğu'ya yatırım yapılmadı. Hep İstanbul Ankara gibi büyük şehirlere geniş caddeler yapıldı."

Servetimi IMF'ye borçluyum

1915'te Kırşehir'de doğan Burhan Ulutan 2.5 yaşında babasını kaybetti. Annesi halı tezgahında çalışarak onu okuttu. 1936 yılında İstanbul Üniversitesi Mülkiye Mektebi'nden mezun oldu. Değişik memuriyetlerden sonra Maliye Müfettişi oldu. Bir süre İngiltere'de eğitim gören Ulutan, Türkiye'ye döndükten sonra Maliye Bakanlığı Müşavirliği, 1950 - 1953 yılları arasında Hazine Genel Müdür Yardımcılğı, 1953 - 1956 arası Hazine Genel Müdürlüğü yaptı. Bir dönem Adnan Menderes'e en yakın bürokratlardan biriydi.
1956 - 1959 arası Türkiye Çimento Genel Müdürü, 1959 - 1960 arasıda Etibank Genel Müdürlüğü yaptı. 27 mayıs 1960 askeri darbesi ile tutuklanarak Yassıada'ya gönderildi. Gayri meşru kazancı olmadığının tespiti ile serbest bırakılsa da Demokrat Parti Genel İdare Kurulu'nun Anayasa'yı ihlale teşebbüs suçuna iştirak iddiasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hapisten sonra özel sektöre geçen Ulutan, "Kendisine bir ev almaya yetecek kadar para kazandıran ve bütün servetimi yaptığım" dediği Uluslararası Para Fonu'nda (IMF) dört yıl müşavir olarak çalıştı.

10 milyona vatan sahibi oluruz

"Cenup - şark Anadolu hakkında bazı notlar"
Halk ve yaşayışı:
*Halen bütün mıntıka, Kürt dediğimiz Kürtçe konuşan insanlarla meskundur. Köyler, tepelerindeki ufak bir delikten başka ışık ve hava alacak yeri olmayan köstebek yuvasını andıran, kısmen yeraltına gömülmüş barınaklardan oluşmaktadır.

*Halkın, bir nevi yabani sarmısakla karıştırılmış "otlu peynir" ve darıdan başka yiyeceği bulunmadığı; Anadolu köylüsünün başlıca gıdasını teşkil eden bulgurdan bile mahrum olduklarını işittim.

*İnsanların üst ve başları tarif edilemeyecek kadar pis, eski ve pejmürde; çocuklar umumiyetle yarı çıplaktır.

*Köylünün birinci derecede aşiret ağalarına; ikinci derecede ve daha ziyade jandarma ve asker korkusuyla devlete bağlandığını söylemekte hiçbir mübalağa yoktur.

*Biz, ya buralarını Türkiye Cumhuriyeti'nin hudutları dahilinde hür ve müreffeh insanların vatanı olarak göreceğiz, yahut da tıpkı Balkanlar'da olduğu gibi, bir gün şu veya bu istikamette esen rüzgarların tesiri ve yerli ağaların bayrağı altında toplanan zavallı halkın ve düşman ordularının zafer ve naraları önünde ordularımızın yeni hudutlara çekildiğini göreceğiz.

*Eğer bu derecede acı bir ihtimalle karşılaşmak istemiyorsak, yerli halkla anlaşarak, onları bağrımıza basıp, iyi idare ve kalkındırma hedefe ulaşabiliriz

Bugünkü durumun sebepleri:

*Halen yerli halkın devlet teşkilatına inanmadığını; bilhassa jandarma, tahsildar, tembel ve hırsız memurlarımız dolayısıyla bizden nefret ettiğini söylemek gerek.

*Hakikatleri açıkça görmek ve ifade etmeye çalışmanın, bilhassa bu gibi davalarda, en az bir vazifedir. Kendi vatanımızda, kendi kardeşlerimiz arasında adeta bir müstemleke devleti gibi yaşamamız, silah kuvvetiyle halka hakim olmaya çalışmamızın sebepleri üzerinde ısrarla durmak ve onları bertaraf etmeye çalışarak vazifeye başlamak, hedefimiz olmalıdır. Bugünkü durumun sürüp gitmesinde bilhassa üç unsurun etkili olduğu kanaatindeyim.. a) Jandarma ve kısmen hudut kıtaları, b) Aşiret ağaları, c)Memur ve tahsildarlarımız.

Neler yapılmalı.
1- Memur tayinleri düzenlensin

Bu mıntıkada memur ahlakı ve çalışkanlığı en mühim noktadır. Bu hususta, yeni mektep mezunlarının mecburi hizmetle şarka gönderilmeleri, bir heyecan havası ve misyoner ruhluluğu yaratılması, bütün gençlerin istisnasız doğudan geçirilmesi atamalarda iltimas ve kayırmalara katiyyen yer verilmemesi gerekir. Doğudaki memur maaşlarının en az yüzde 50 zamla ödenmelidir.

2- Memur yaşayışının ıslahı:
Bu mıntıkanın birçok yerlerinde memurlar, en ağır mahrumiyet, adeta sefalet içinde yaşamaktadırlar. Konut için kooperatif şeklindeki teşekküllerle memurlara ucuz giyecek ve yiyecek temin etmek, onu mahrumiyetten kurtarmak da lazımdır.

3- Yapıcı devlet oluşmalı

Önce köylünün sosyal ve ekonomik kalkınmasına önem vermek gerekir. Şarkta en az iki sene ve iyi hizmet görmeyen hiçbir doktora diploması verilmemeli. Hiçbir memur da belirli bir derecenin üzerinde de terfi ettirilmemeli.


4- Adalet

Halka yapılacak en büyük hizmetin başında adalet gelir. Bugün olduğu gibi adaleti, cahil jandarma neferi değil en iyi duygularla ve titiz bir itina ile çalışan adil mahkemeler dağıtmalı.

5- Halkın okutulması ve Türkçe öğretilmesi;

Bu bölgede ilk eğitim yeniden planlanarak halka Türkçe öğretilmeli. Ayrıca bu bölge çocuklarının askere alındıkları vakit İstanbul, İzmir gibi medeni batı merkezlerinde, örgütlenmiş askeri birliklerde yetiştirilmeleri çok faydalı olacaktır.

6- Sıhhi kalkındırma ve bakım:

Bu noktada hiç değilse, köylüye biraz temizlik ve iyi yaşamasını öğretebilsek, hastalıklarına deva olsak, köyleri istila etmiş bulunan haşarat ve pisliği bertaraf eyleyebilsek yeterlidir.

7- Zirai ve iktisadi kalkınma:

Sağlam ve devamlı geliri olmayan her insan kitlesi daima ayak altında sürünmeye mahkumdur. Bu bölgede hayvancılık, büyük bir gelir kaynağı olabilir. Su kaynaklarından istifade ederek kurulacak elektrik santralları sayesinde ucuz işletmeler sağlayabiliriz.

8- İmar ve kalkınma programının gerçekleştirilmesinde bayındırlık hizmetlerin başında yollar gelir. Senenin birkaç ayında yalnız katır sırtında ve bin bir zorlukla dolaşılan bir bölgede yolsuz kaldığımız sürece medeniyete ulaşmayız.

9- Toprak reformu batıdan değil doğudan başlamalı

Bölgede toprağın çoğu, ya kaçak ya da kayıp olan kişilerden intikal ile Hazine ile aşiret ağalarının elindedir. Her iki halde de köylü, toprak üzerinde ya ortak, ya yarıcı veya ağanın marabasıdır. Devletin kendisine ait araziyi hızla ücretsiz olarak halka dağıtması, köylünün toprağı sahiplenmesi ve üretici olması gereklidir. Ve toprak reformuna batıdan değil doğudan başlanmalıdır.

Sonuç:
Yazdıklarımı özetlemek gerekirse, Doğu Anadolu'da yeni bir anlayışla işe girişmek, evvela devlet teşkilatını ıslah ederek planlı çalışmak zorundayız. Bu bölgenin henüz sahibi değiliz. İyi idare, halka benliğini iade va onunla kaynaşma bizi bu toprakların sahibi yapacaktır. Bu büyük hizmetin, her sene bütçeye nihayet 10 milyon liraya mal olacağını fakat bize bir vatan kazandıracağını zannediyorum.
Hudutlarımız içinde üç gün rahatça dolaşan Mustafa Barzanlı'nın maiyetindekilerin çoğunluğunun bu bölge çocuklarının oluşturduğunu ve bir kısım aşiret ağalarının idaresi altında gizli kuvvetlerin devamlı olarak çalıştıklarını unutmamalıyız.

Saygılarımla arz ederim.

Van: 15/9/947
Maliye Müfettişi
Burhan Ulutan