06.08.2015 - 10:09 | Son Güncellenme:
Üniversitelere kayıtlar başladı, 7 Ağustos'a kadar devam edecek. Doğa Eren Karaman, bu yıl üniversiteye yerleşen binlerce öğrenciden biri. Bir vakıf üniversitesinin Hukuk Fakültesi'ne kayıt yaptıracak. Pek çok genç gibi, mezun olduktan sonra o da işsiz kalmaktan korkuyor. Kaygısında pek de haksız değil. TÜİK verilerine göre, Türkiye'de 657 bin üniversite mezunu işsiz var.
Üniversitelerin tanıtım reklamlarında, "Hayallerin gerçekleştiği kampüs", "Benzersiz burs olanakları", "Rahat ol, biz varız" gibi sloganlar eşliğinde mutlu üniversiteliler resmediliyor. Mezuniyet sonrasına dair pembe bir tablo çiziliyor. Reklamlar gençlere 'umut' vaat ediyor, ama istatistikler, üniversite eğitiminin niteliği ve bununla bağlantılı olarak işsizlik sorununu açıkça ortaya koyuyor.
Üniversiteli işsiz bir yılda 169 bin arttı
DİSK Araştırma Enstitüsü'nün, TÜİK tarafından açıklanan İşgücü Anketi 2015 Şubat dönemi sonuçlarını değerlendirdiği raporuna göre; Türkiye'de 3 milyon 226 bin işsiz var. İşsizlik oranı yüzde 11,2. Bir yılda üniversiteli işsiz sayısı 169 bin artarak 657 bini buldu.
Üniversite sayısının 200'ü bulduğu Türkiye'de son 10 yılda öğrenci sayısı üç, öğretim üyesi sayısı ise iki kat arttı. Eğitimdeki niteliğe dair ipucu veren veriler de pek parlak değil. YÖK'ün, "Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası" başlıklı raporuna göre, Türkiye'de 5,5 milyon üniversite öğrencisi, 141 bin de öğretim elemanı var.
Öğretim üyesi başına 51 öğrenci
Öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı arttıkça nitelik azalıyor. Devlet üniversitelerinde öğretim elemanı başına 22 öğrenci, profesör, doçent ve yardımcı doçent gibi bir üniversitenin bel kemiğini oluşturan öğretim üyesi başına ise 51 öğrenci düşüyor. Kimi üniversitelerde bu rakamlar iki kat artıyor. Dumlupınar Üniversitesi'nde öğretim üyesi başına 110, Kocaeli Üniversitesi'nde 101 öğrenci, Beykent Üniversitesi'nde 112, Çağ Üniversitesi'nde 73 öğrenci düşüyor. OECD ortalaması ise 16.
Yeni üniversiteler kuruluyor, bölümler açılıyor ama bazılarında profesör ya da doçent yok. Türkiye'deki öğretim üyelerinin yüzde 72'si Marmara, İç Anadolu ve Ege bölgelerinde. Güneydoğu'da çalışan profesörlerin sayısı, Türkiye'de çalışan profesör sayısının sadece yüzde 2,5'unu, Karadeniz'de çalışanlar ise yüzde 5,5'unu oluşturuyor.
Bu yıl ilk kez ÖSYM Kılavuzu'nda bölümlerin profesör, doçent, yardımcı doçent sayılarına da yer verildi. Kılavuz incelendiğinde tablo daha net ortaya çıkıyor. Türkiye'de pek çok üniversitede hiç profesörün ve doçentin olmadığı bölümler var. Mühendislik ve doğa bilimleri fakültesindeki dokuz bölümünün hiçbirinde profesör, sadece birinde doçent olan yükseköğretim kurumlarına rastlamak mümkün. En fazla mezun veren İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde profesörü olmayan üniversiteler de az değil.
45 bin öğretim elemanı açığı var
Türkiye'nin öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı bakımından OECD ortalaması olan 16'ya ulaşabilmesi için, 20 bini doktoralı olmak üzere 45 bin öğretim elemanına ihtiyaç var. Her yıl yaklaşık 18 bin 500 öğretim elemanının sisteme dahil edilmesi gerekiyor. Türkiye'nin doktora mezunu sayısı da düşük. Türkiye yılda 4 bin 500 doktora mezunu verirken, ABD'de 61 bin, Rusya'da 27 bin, Almanya'da 25 bin, Japonya'da 17 bin doktora mezunu veriliyor.
YÖK de raporunda, "Gelecek yıllarda yükseköğretimdeki sayısal büyümeden nitelikli büyümeye geçiş olması ve akademik insan kaynağının yetiştirilmesi gerektiğini" vurguluyor.
Erkut: Tatil köyü satar gibi üniversite pazarlanıyor
Akademisyenlere göre de üniversitelerin işsiz mezun etmesinin birçok nedeni var. Üniversitelerin nitelikli, iş piyasasının istediği yetkinliklerde eğitim vermemesi, iş gücü piyasasının üstünde mezun vermesi sebeplerden ikisi.
MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut, üniversite reklamlarında çizilen "pembe" tablonun gerçekte "acı" olduğunu söylüyor:
Erkut,üniversitelerin iş dünyasının aradığı bölümleri açmadığını söylüyor.
"Etrafa bakıyorsunuz reklamlarda mutlu kızlar, erkekler, çimenlerin üzerine yatmışlar kitap okuyorlar... 'Hollywood gelmiş film çekiyor' diyeceğim neredeyse. Tatil köyü satar gibi üniversite pazarlayan bir ortamda buluyoruz kendimizi. Sağlam güvenilir ve objektif bilgilerin olmadığı yerde insanlar reklama bakarak tercih yapıyor. Sorumluluk doğrudan YÖK'te. Bütün üniversiteler hakkında tüm bilgiler halka açılmalı. ÖSYM kılavuzuna bu yıl üniversitedeki hocaların sayısının eklenmesi doğru bir hareket. Ama YÖK elindeki verilerin çok küçük bir kısmını bu şekilde paylaşmış oldu. Üniversitelerin yayın sayısı, kütüphanedeki kitap sayısı, üniversitede öğrenci başına düşen eğitim alanı metrekaresi, mezunların yüzde kaçının iş bulduğunu, kaçının KPSS'ye girdiğini, yüzde kaçının yüksek lisans programlarına girdiği gibi pek çok bilginin paylaşılması gerekiyor."
"İstihdamı olmayan bölümlere öğrenci alıyoruz"
Profesör Erkut, yıllardır mezunları istihdam edilmeyen bölümlerin varlıklarını sürdürdüğünü de dikkat çekiyor:
"Bu bölümler kapatılmıyor, böyle bir adetimiz yok. Öğretim üyeleri memur olduğu için, kadroları ne olacak kaygısı var. İstihdamı sorunlu bölümlere yüzlerce, binlerce öğrenci alınıp umut ticareti yapıyoruz. Toplam kontenjanlara baktığınızda gerek iktisat, uluslararası ilişkiler olsun gerek başka bilim alanları olsun iş piyasasının emebileceğinden fazla mezun üretiyoruz. Üniversiteler birbirlerinden kopya çekerek bölüm açıyor. Zaten öğrenci ve mezun sayısı fazla olan alanlar daha da şişiyor. Üniversite sisteminin arz tarafının çok katı olduğunu düşünüyorum. Talebin yüksek alanlarda arzı artırabilmeli, talebin düşük olduğu alanlarda da arzı azaltabilmeli.
Eskide kalmış ve mezunları aranmayan bölümlerinin hala ayakta kalmasından daha büyük problem, iş dünyasının aradığı yeni bölümlerin açılmaması. Bunun da önünde YÖK'ün stratejik duruşu var. Özyeğin Üniversitesi'nde iken, girişimcilik bölümü açmak istediğimde birinci yıl açtırılmadı mesela. 'Türkiye'de yok' dendi. ABD'de 400'ün üzerinde girişimcilik programı olduğunu gösterip derdimizi anlatabildikten sonra ikinci yıl açıldı program. Bu sistemin ne kadar küflenmiş olduğunu gösteriyor. Bütün sistem dönüşmeyen bir dünya varsayımı ile kurulmuş ama dünya hızla değişiyor.
19. yüzyıldan kalma üniversite sistemi ile mücadele etmeye çalışıyoruz. Başarısızlıktan başka alternatif görmüyorum. "
"Üniversite değil yüksek lise "
Erkut, hem devlet hem de vakıf üniversitelerindeki niteliği eleştiriyor, Vakıf üniversiteleri arasında uçurum olduğunu anlatıyor:
"Devletin sağladığı kaynakları bile sağlamayan ticari, sözde vakıf üniversiteleri var. Kar eden, öğrenciden aldığı ücretin tamamını öğrenciye vermeyen üniversiteler var. Bunların hepsinin birbirinden ayrılması üniversitelere dair rakamların açıklanması ile olur. Yüksek dershane ya da yüksek lise gibi üniversiteler var. Araştırma yapmıyorsanız, kendi öğretim üyesi beklenen altındaysa size üniversite diyemem. Adına üniversite diyemeyeceğimiz devlet üniversite sayısı da çok. Hatta yarısı."
"Türkiye'deki veteriner fakültesi sayısı tüm Avrupa'nın yarısı"
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof.Dr. Tahsin Yeşildere de üniversitelerde fakülteleri açarken plansızlık ve programsızlık olduğunu söylüyor:
"Türkiye'nin ne kadar hukukçuya, iktisatçıya ihtiyaç var mesela ? Bunlar gözetilmeksizin, bir sınıf, bir hoca fakülteler açıldı ve açılmaya devam ediyor. Özelikle fen bilimleri, matematik, fizik gibi önemsediğimiz alanlarda sıkıntılar başladı. Gençler istihdam edilemediği için öğrenciler kayıt yaptırmaz hale geldi. Bu pozitif bilimlerde gerilemeye neden oldu. Mesela Türkiye'de veteriner fakültesi sayısı 25'i buldu. Bu tüm Avrupa'daki veteriner fakültesi sayısının yarısı. İngiltere'de 5 veteriner fakültesi var. "
Umay Aktaş Salman / Al Jazeera