11.02.2024 - 00:00 | Son Güncellenme:
6 Şubat 2023… Asrın felaketinin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçti. Yıkılmış enkazlar hala kaldırılamamış, pek çok ev onarılmamış, hala bazı cenazelere ulaşılamamış ve biz elbirliğiyle yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. En azından bundan sonraki süreçte ülkemizin yetiştirdiği çok değerli bilim insanlarının ışığında alınan önlemler deprem gerçeği ile yaşayabileceğimize inanmak istiyoruz. Bu kıymetli bilim insanlarından biri de 42 yıldır ülkemize hizmet eden Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir… Kendisiyle depremin dünü, bugünü ve yarını üzerine konuştuk.
■ 6 Şubat’ın üzerinden 1 yıl geçti. Peki, neler değişti?
Ülkemizde özellikle 1999 yılında meydana gelen felaketle birlikte bir deprem farkındalığı başladı diyebiliriz. Devlet tarafından bilim kurullarıyla birlikte deprem şurası oluşturuldu. Bilim insanlarına dönüldü; Ne yapacağız? Biz beden öldük? Ölmemek için ne yapmak lazım? gibi sorular soruldu. 2015’e kadar da depremden sonra biz afeti nasıl yönetebiliriz üzerine kafa yoruldu. Yani deprem oldu, binalar yıkıldı biz aşağıdaki insanı nasıl kurtarabiliriz. Bütün dünyada da bu böyleydi. 2015 yılında bunun yanlış olduğu ortaya çıktı. Yani deprem, afet yaşandıktan sonra değil de yaşanmadan önce ne yapabiliriz? konusu konuşulmaya başlandı. Bu noktada “Sendai” denilen bir uluslararası sözleşme imzalandı. Türkiye de buna imza atınca bu kez risk azaltma ön plana geçti. 2012 yılında “Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı” yayınlandı. Fakat geldiğimiz noktada eylem planı tamamlanamadı. O yüzden şimdi il afet risk planları devreye girdi. “İRAP” ve “TARAP” ve “TAMP” kısaltmaları olan eylem planları devreye girdi. Onlar 2021’de başladı. 6 Şubat depreminden sonra, 2030’a kadar sürecek bu 10 yıllık süreç. Özel sektör, üniversiteler, kurum ve kuruluşlar gibi pek çok kişiye görev veriliyor.
2030’a kadar tamamlanırsa Türkiye’nin sadece deprem değil afete dirençli bir ülke olması planlanıyor. O eylemlerin içini dolduranlar ise bilim insanları.
Mesela İzmir’i düşünelim. İzmir’de belli bir yerleşim planı var ama kentin bir de jeolojik yapısı var. İşte zeminin zayıf olduğu, sıvılaşma tehlikesinin olduğu ve fayın geçtiği yerler… Biz çoğunlukla üzerinde oturmuşuz bunların ve otururken de yapılması gereken en önemli parametre de zemin ve jeolojik etüt.
Binayı havaya yapıyorlar!
■ Peki, bina deprem yönetmeliğinde ne gibi gelişmeler oldu?
Türkiye’de 2000’li yıllara kadar hiçbir şekilde jeolojik etüt zorunlu değildi. Dolayısıyla 1999 yılı öncesi binalarımız o yüzden riskli binalar. 1975 yılında yapılan deprem yönetmeliği 1999 depreminden sonra değişti. Çünkü oradaki bazı parametreler daha da katılaştırıldı, daha anlamlı hale getirildi. 2000’li yıllardan sonra bir de fay var dediler. Deprem sırasında yer sarsılıyor ama bir de eğer fay varsa fay da yeryüzünü yırtıyor. Yani o zeminden bağımsız bir tehlike. Ona “yüzey faylanması tehlike kuşağı” diyoruz o başka bir şey. Önemli tehlikelerden biri o… Mesela şimdi yeni bir projemiz çıktı. Başlığı İzmir deprem senaryosu…. Yapacağız. Mesela deprem yönetmeliğini yaptık 2018 yılında. Ancak işimiz bitmiyor iki yıl sonra değişebilir. Çünkü o bilimsel bir gelişme ile ilgili yapılan bir çalışma olduğu için… Yani ileride belki de diyeceğiz ki zemine değmeyecek bina... Binayı havada yapmak zorunda kalabiliriz bazı yerlerde ille de yapmamız gerekiyorsa… Bu uygulama dünyada başladı. Elektromanyetik alan mıknatıs gibi oluşturuldu ve üstüne bina inşa ediliyor, zemine doğrudan değmeden bina havada durabiliyor.
■ Bize gelecek mi peki bu teknoloji?
Ben bu cümleye karşı olan bir insanım… Neden biz teknoloji üretmiyoruz ki? Şimdi dünyada deprem erken uyarı sistemleri modası var herkes böyle bir alet yapıyor. Biz üniversite hocası olarak dedik ki biz neden başkasının yaptığı deprem erken uyarı sistemini kullanalım? Biz kendimiz kendi öz kaynaklarımızla üniversitenin kaynaklarıyla bir proje yapalım diye bir proje sunduk deprem erken uyarı sistemi. Deprem bana gelmeden önce yerle ilgili bilgiyi alacak, deprem beni vurmadan önce bana gelecek. O bilginin yollarını bizim oluşturmamız gerekiyor sonuçta.
■ Akademik çalışmalarınız doğrultusunda oluşturulan “Fay Yasası” da var değil mi...
2021 yılında devlet tarafından 4-5 hocaya görev verildi. Biz bir fay yasası hazırladık. Duyacaksınız yakın bir zamanda, o fay yasası konusu geçecek. Yani hangi fayı keseceğiz, hangi fayı yapılaşmaya kapatacağız, hangi fay hangi özellikleri taşıdığında yapılaşmaya kapatılır? Bunu kim yapacak? Onlarla ilgili bir yönetmelik hazırladık ve devlete verdik.
Yer kabuğunun kalp atışı gibi…
■ İzmir’in sık sık sallanması normal mi? Bu sarsıntılar gelecek tehlikenin habercisi mi?
Bu bir problem değil ve sürekli olacak olan bir şey aslında… Enerjinin iki tane farklı boyutu var birincisi öncü deprem sınıfına girenler öbürü de artçı deprem sınıfına girenler. Bir de kendi içinde küçük küçük depremlerle belli ölçekte depremler üreten faylar da var Türkiye’de ama bizim konuştuğumuz faylar 6 ve üzeri deprem üreten faylar. Yani yıkıcı deprem üretme potansiyeli olan faylardan bahsediyoruz. Zaten hiç deprem yoksa orada yaşam da olmaz. Deprem hep söylüyorum; deprem yer kabuğunun kalp atışları gibidir. Nasıl ki insan kalbi attığı sürece yaşıyorsa yer kabuğu da öyledir.
■ Türkiye’nin güzel bir coğrafyaya sahip olması bundan mıdır sizce?
Güzel coğrafyaya sahip olmasının altında tabiî ki faylar ve jeolojik yapı yatıyor. Faylar belirli bir periyodla sürekli deprem ürettiği için diri bir jeolojik ortama sahibiz… Şimdi birçok ülkede fay vardır ama ölüdür onlar, bizde hem çok ölü fay var hem çok sayıda genç fay var yaşayan fay var.
■ Bölge özelinde ve Türkiye genelinde depreme hazırlık konusunda sizin önerileriniz nelerdir?
Depreme hazırlıkta önce halkın bilinçlendirilmesi gerekiyor. Depreme hazırlık anında yani eğer bir yerde deprem bekleniyorsa, o bilgi kapsamında da bu mahalle bazında arama kurtarma ekipleri kurulması ve deprem anında ve sonrasında ne yapılması gerektiğini sağlayacak tatbikatlar, eğitimler verilmesi gerekiyor. Bir taraftan da bu kentsel dönüşüm kapsamında insanlar kendi yerinde yaşarken rezerv alanlar oluşturarak riskli binalardaki insanları başka bir yere taşımak, ondan sonra o bölgeyi kendi içinde kentsel dönüşüme sokmak en doğrusu olur diye düşünüyorum.
■ Son zamanlarda dünyada depremler arttı mı?
Depremler dönem dönem artıyor dünya ölçeğinde de… Türkiye ölçeğinde geçen yıla göre normalde bir yıla göre olması gereken deprem sayısı ilk 4 ayda oldu mesela… Normalde yılda 25 bin deprem olur, bu sayıya depremden sonra geçen ilk 2-3 ay içinde ulaşıldı. Şu anda bu bir yıl dolunca 100 bini geçmiş olacak deprem sayısı. Öyle olunca daha fazla deprem olmuş oluyor ama bu daha fazla yıkıcı deprem olduğu anlamına gelmiyor. Deprem sayısı artıyor çok fazla bir tetiklenme olduğu için dolayısıyla komşu faylar da deprem üretmeye başlıyor küçük küçük. Depremde kırılan fayın 500 kilometreyi bulduğu için, bu fay düzlemleri üzerindeki tüm pürüzlülükler bitinceye kadar artçılar devam edecektir. Bu nedenle 2-3 yıl daha devam eder artçı depremler.
■ Türkiye’de depreme karşı güvenli bir bölge var mıdır?
Türkiye’de her ilde her mahallede depreme karşı güvenli bölgeler vardır. Bu nedenle önce jeolojik etütlerle yerleşime uygun olan ve uygun olmayan alanlarla, önlemli alanlar belirlenir. Mesela, İzmir deprem bölgesi ama depreme karşı güvenli yerler çok fazla var İzmir’de. Kısacası, Türkiye her türlü afete karşı güvenli yaşam alanlarına sahip ülkelerden biri. Ama tabi ki, güvenli olmayan alanları doğru belirleyip, bunları imar haritaları üzerinde gösterebilirsek. Bunun için de fay ve zeminden anlayan çok iyi yetiştirilmiş yerbilimcilere hayati derecede ihtiyaç var diye düşünüyorum.
İzmir’deki 17 faydan 5’inde çalışma yapıldı
■ 6 Şubat depremlerinden ne gibi dersler çıkarmalıyız?
Her mahallede nüfus yoğunluğuna bağlı olarak bir konteyner olması gerekir. Halkın içinden çıkma arama kurtarma ekiplerinin oluşturulması gerekiyor. Zaten bu tür insanlar AFAD Koordinasyonda eğitim görüyor. Ayrıca sıvılaşma tehlikesi olan zeminler üzerinde doğrudan yerleşimden kaçınmalıyız. Yakın gelecekte kırılma olasılığı olan fay zonları üzerinde yapılaşmadan kaçınmalıyız. Mevcut durumda eğer böyle bir yapılaşmamız var ise, bu binalarımızı ya yıkmalıyız ya da güçlendirmeliyiz.
■ İzmir’de Tuzla fayı gibi aktif başka hangi aktif faylar var?
Tuzla fayının şu anda tehlikesinin olduğu ortaya çıktı. İzmir ilinde toplam 17 tane fay ve bunların 5 tanesi çalışıldı. Geri kalan 9-10 tanesini şimdi yine çalışmaya devam ediyoruz. Belki sadece Tuzla Fayı değil 4-5 fay daha çıkabilir. Deprem zamanı belirleniyor. Şu an gerek İzmir içindeki gerekse dışındaki faylar için düşündüğümüzde hem denizde hem karada 7 büyüklüğüne varan depremler üretme potansiyeline sahip faylar var. Dolayısıyla deprem tehlikesi yüksek olan bir yer İzmir.