29.08.2022 - 00:05 | Son Güncellenme:
“Hayatımızın akıp gittiği bu maskeli baloda kıyafetler güzel olsun yeter: kıyafet her şeydir.”
Fernando Pessoa
Epey tuğla kalınlığında bir kitaptı. Bostanlı Sahil’de düzenli yürüyüş, koşu günlerimizdi. Sevgili Apo bir keresinde, “Abi, okumayı seviyorsun. Sana bir kitap getireyim” dedi. Getirdi, okudum. Gerekli gördüğüm notları aldım, iade ettim. Adı bu haftaki köşenin başlığı, “Gülen düşünceler”... Okudukça satırlar, gülen düşüncelerden düşündüren düşüncelere evriliyor.
“Geçmişimizin anılarıyla değil, geleceğimizin sorumluluklarıyla akıllanırız”. Bu tür dâhileri anlayabilmek için fazladan ek bir eğitimden geçmesi gerekiyor insanın. Sözgelimi, “Bir insanın at olmasını gerektirmez ahırda doğmak”. Buyrun burdan yakın. Güler misin, ağlar mısın! Anlamak için ayıkla pirincin taşını.
“Dâhiler, içkiyi bir ilaç gibi kullanıp içe içe yaşamsal sermayelerini tüketebiliyorlar”. Atatürk bu yolla Türk uygarlığını kurtardı. Ağzına bir damla içki koymayan Hitler ise Almanya’yı batırdı. Tartışmaya açık bir yargı. Lakin yazan Bernard Shaw olunca, birkaç tekrarı zorunlu kılıyor, içerikteki ironiyi kavrayabilmek için.
“Orta dürüstlükteki bir adam kendine orta düzeyde bağlı karısıyla orta halli bir evde oturup ikisi de orta derecede içkici olurlarsa biz onlara ‘orta direk’ diyoruz”.
Bugünlük son bir tane daha, bitiriyoruz. Fazla yormayalım okuru.
“Ölümcül yedi: Yiyecek, giyecek, ısınma, kira, veri, saygınlık ve çocuklar. Paradan başka hiçbir şey bu yedi değirmen taşını insanın sırtından kaldıramaz ve bunlar kalkmadıkça da insanın ruhu yücelmez.”
Mart 1899. The Tatler dergisi: “Çalışma yönteminiz nedir?” Yanıt: “Dolmakalemle çalışırım genellikle.” Bu haftalık bu kadar. Fazla uzun tutup sıkmayalım. Yeri geldikçe, yaşam izin verdiğince, sayfada bir köşe buldukça karalarız birkaç satır daha.
***
Söyleyeni bilinmeyen sözcükler vardır; düşündürür, gülümsetir, kimi zaman da ‘Ne demek istemişlerdi?’ denilerek bir süre sonra unutulur. Sözgelimi, “Kim olduğunu asla saklama. Pişman olduğunuz çok şey yoksa bu gerçekten yaşamadığınız anlamına gelir”.
İşime geliyor bu tür aforizmalar. Kendimi buluyorum sözcüklerde. Pişmanlığı dışavuran sözcük, “Keşke”.
Keşke derslerimi düzenli çalışıp okullarda her sınıfı çift dikiş yapmasaydım.
Keşke özel yaşamına özen gösteren bir futbolcu olsaydım.
Keşke antrenmanlarda daha sıkı çalışsaydım.
Keşke transfer paralarını geleceğimi güvence altına alacak yatırımlara yönlendirseydim. Yani gecelerde tüketmeseydim.
Keşkelerimden roman olur. Sevgili Üstün Dökmen hocamız, nefis tanımlıyor keşke durumlarını. “Geçmişe dönük pişmanlıklar, geleceğe yönelik kaygılar”. Bu zihinsel işlemlere de zihinsel geviş getirme diyor sevimli hocamız. Olabildiğince keşkeleri yaşamınızdan soyutlayın. Akıl vermek değil, yaşamsal bir uyarı.
***
Bence şiirleri gizemli kılan, o eşsiz dizelerdeki düşündüren anlatışlar.
“Saraylar saltanatlar çöker
Kan susar bir gün
Zulüm biter
Menekşeler açar üstümüzde
Leylaklar güler
Bugünlerden geriye
Bir yarına gidenler kalır
Bir de yarın için direnenler”
Nâzım Hikmet
Şiir sanki konuşulan dili yazıya dönüştürme mühendisliği. Lakin dizelerdeki her mühendislik, farklı dehaların ürünü. Nâzım baba, 8 dizeye ne çok şey sığdırmış. Bir başka deha Can baba, o meseleyi 4 dize ile toparlamış.
“Hadi simit satanı anlıyorum
Kestane satanı da
Peki dost satmak da ne oluyor?
O da mı ekmek parası?”
Bilim ile sanatı keşfedenler dünyayı kurtardılar. Çok iddialı bir “sav” gibi duruyor. Bence gerçeğin ta kendisi. Dâhiler, sanatçılar, isimleri yabancı gelmez. Bilinir. Lakin kökleri neredendir? Nasıl boy verdiler? Dal, yaprak, çiçek açıp evreni çekilir, yaşanır kıldılar.
Minik iki hikâye,
“Kadın frengi hastası, 8 çocuğu var. Bu çocukların üçü sağır, ikisi kör. Birisi de zekâ engelli. Kadın hamile. Ve doğan çocuk Beethoven.”
“Sarhoş baba, hasta anne, yatılı okullarda geçen yalnız bir çocukluk. Bitmeyen depresyon. Ve sara hastalığıyla mücadele eden dâhi. Dostoyevski.”
Ve o dâhiden kısacık özlü anlatış ile noktalayalım bu haftayı da: “Rüzgâr sert esiyorsa, bırak söğüt düşünsün. Çınara zaten bir şey olmaz.”
Esen kalın, aydınlık günler.